Mario Kart World - İnceleme
Mavi kaplumbağa kabuğu gerçek değil, beni incitemez.
İlk defa Mario Kart 8 Deluxe’ü Switch’te oynadığımda “E bu mudur? Bu mu Crash Team Racing’den iyi olduğunu iddia ettiğiniz seri?” demiştim kendi kendime. Evet, oynanış olarak iyi güzel hoştu ama… Ne bileyim, bir Double Dash gibi, bir Mario Kart Wii gibi kendine has bir şeyi yoktu oyunun. Mekaniksel olarak “yer çekimsiz alanlar” diyebilirsiniz isterseniz. Bana göre oyunun kendine has tek şeyi, tıpkı Super Smash Bros. Ultimate gibi “herkes burada” yapısıydı. Günün sonunda ek paketlerle beraber 96 tane piste ve 50 tane karaktere sahipti MK8DX. Switch’in (hatta bazılarımız için Wii U’nun) çıkışından bu yana aynı Mario Kart oyunu vardı piyasada. Serinin GTA V’i oldu dersem abartmış sayılmam.
Bu yüzden Nintendo’nun yeni konsolunun çıkışını, yeni bir Mario Kart oyunuyla yapmasına pek de şaşırmadım. Değişiklik lazımdı, yenilik lazımdı, yeni bir tat lazımdı ve hepsinden önemlisi, biraz kişilik lazımdı. Mario Kart World de, iyisiyle ve kötüsüyle, tam olarak bunları getirdi seriye.
MARIO HORIZON
Mario Kart World’ü ilk defa açtığınızda oyun sizi hemen Mario’yla beraber oyunun “serbest keşif” moduna salıyor. Oyunu şöyle bir kurcalamak, mekanikleri gözden geçirmek, nasıl hissettirdiğini anlamak için güzel bir fırsat bu. Aynı zamanda ne zaman oyuna girseniz en son oynadığınız karakter ve araç seçili bir şekilde arka planda açık dünyada geziniyor oluyor, tek tuşa basıp serbest keşif modunda takılabiliyorsunuz. Çalan müzik de dahil olunca daha oyunu oynamaya doğru düzgün başlamadan apayrı bir Mario Kart oyununun beni beklediğini anlamam kısa sürdü.
Oyunun bende bıraktığı ilk izlenim bunlar sayesinde “dinamik ve renkli” oldu haliyle. Şöyle kamerayı döndürüp, Mario’nun tasarımına, ifadelerine, hareketlerine baktığımda daha da mutlu oldum. Genel olarak Mario Kart 8’in o biraz daha ciddi sayılabilecek, artık azıcık da sönük kalan eski 3B tasarımı gitmiş; daha çok 2B günlerinden kalan, daha enerjik hissettiren çizimlerdeki hali gelmiş. Keza oyundaki her karakterin tasarımı önceki 3B Mario oyunlarına kıyasla daha kendine özel ve renkli hissettiriyor. Surat ifadeleri olsun, tasarımları olsun, hepsi kendine çekmeyi başardı beni.
E tabii bir Mario Kart oyununu Mario olarak oynayacak değildim, hemen karakter değiştirme menüsüne geçip, yıllardır her Mario yan oyununda vazgeçilmezim olan Prenses Daisy’yi seçeyim dedim ama… Bir dakika, Daisy yok? Neyse dedim, Luigi’yi seçtim haliyle. Neden olmadığını da anlamam ilk Grand Prix’mi tamamlamamla cevaplandı: Oyunda bazı şeyleri açabilmek için yapmanız gereken şeyler var! Böyle basit bir şeye seviniyor olmama gülebilirsiniz, çekinmeyin. Ama benim özellikle son dönemdeki yarış oyunlarında (ve Mario Kart 8 Deluxe’te de) en sevmediğim şeylerden biri, oyuncuların elinden böyle basit bir “ilerleme sistemi”nin alınmış olmasıydı. MK8DX’ün tek kişilik moduna özel pek bir şey yoktu mesela. Maksimum yapabileceğiniz şey altın toplayıp daha fazla Kart parçası açmak. World’deyse tüm karakterleri ve gizli bir Grand Prix’yi daha açmak için zorluğu fark etmeksizin her Grand Prix’yi bir kere yapmanızı istiyor. Neyse ki Daisy ikinci Grand Prix’yi (Flower Cup) tamamlayınca açıldı, ana karakterimden fazla ayrı kalmadım.
Açılabilecek şeyler sadece karakterlerle sınırlı değil tabii. Mario Kart World Direct’lerini izlediyseniz her karakterin bolca kostümü de var. Bunları da oyunun serbest keşif modundaki yiyecek paketlerini alıp yiyerek açıyorsunuz. E yine takdir edersiniz ki Daisy’nin tüm kostümlerini açmam şarttı. Fakat ne yaptığımı ve bu yemeklerin nasıl çalıştığını anlayana kadar biraz vaktimi aldı bu. Çünkü aldığınız her yemek paketinden çıkan yiyecek, o paketi aldığınız bölgeye göre değişiyor ve her kostüm için de ayrı bir türden yemek zorundasınız. Daisy sekiz farklı kostümle en çok kostümü olan karakterlerden biriydi, ben de açık dünyasını ufaktan keşfetmeye bahane bulmuş oldum böylece.
World’ün açık dünyası… İdare eder. Ya da şöyle diyeyim, eğer Forza Horizon tarzı bir şey bekliyorsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Bana içerik ve ödüller konusunda biraz daha Super Mario Odyssey’yi anımsattı diyebilirim. Hatta serinin kendisinden örnek verecek olursam Mario Kart DS’in “Görev Modu” ile Super Mario Odyssey’nin açık dünya keşfinin karışımı demek daha da güzel bir benzetme olur. Etrafta farklı görevler yaptıran bolca P-Blockların yanı sıra toplanabilir olarak da yerlerde soru işareti blokları ve Prenses Peach madalyaları var. Bunların her birinden en azından on tanesini toplamanızı öneririm, çünkü oyunun başka bir modunu açmanızda gerekli olacak. Ama onun dışında verdiği ödüller maalesef çıkartmalardan ibaret. Serbest keşif kısmının da herhalde çoğu oyuncu için hayal kırıklığı olan kısmı bu olsa gerek, ödül olarak pek de tatmin edici değiller. Ama tıpkı Odyssey’deki gibi meydan okumaları seviyorsanız ya da oynanışı sizi sardıysa ödül pek de önemli olmuyor. Kendimden biliyorum.
Bu çıkartmaları görevlerin yanı sıra belirli sayıda altın topladığınızda ya da havada hareketler yaptığınızda, belirli bir kilometre sürdüğünüzde de kazanabiliyorsunuz. Ayrıca tüm araçları açabilmeniz için de 3000 tane altın toplamanız gerekiyor. İnternette bolca “kolay yolu” var ama aşırı rekabetçi bir Mario Kart oyuncusu değilseniz bile 3000 altını 10-15 saat içinde normal oynamayla toplayabiliyorsunuz.
KAOS DESEN VAR…
Daisy’nin (ve arkadaşlarım da gelir de başka karakterlerle oynamak isterse diye birkaç karakterin daha) tüm kostümlerini açtıktan sonra artık kuru fasulyenin faydalarına gelip çevrimiçi moda girmeden önce Grand Prix ve Knockout Tour modunda biraz vakit geçireyim dedim. Her ne kadar serbest keşif modunda yeni oynanış mekaniklerini kurcalamak zevkli olsa da yarışmadan oyuna getirdiği farklılıkları hissetmek biraz zor.
Benim gözümde World’le beraber Mario Kart’a eklenen en büyük üç mekanik duvarda sürme, raylar üstünde sürme ve “Charge Jump” dediğimiz, olduğumuz yerde drift tuşuna basılı tutmaya başladığınızda tıpkı drift atarmış gibi doldurabildiğiniz ve bunu isterseniz düz yolda hızlanmak için, isterseniz de duvarlara ya da raylara zıplamak için kullanabildiğiniz bir mekanik. Ve inanın, bunları düzgün kullanmayı öğrendiğiniz zaman pistlere ve oyunun açık dünyasına bakış açınız değişiyor bir anda. Hem pistler hem de açık dünyayı öyle güzel tasarlamışlar ki, şöyle durup bir baktığınızda kafanızda “Hmm, evet, şuradaki rayların üstüne atlasam, oradan yandaki duvarın üstünde sürüp bir kısayol oluşturabilirim” şeklinde senaryolar dönmeye başlıyor. Mario Kart’ın speedrunnerları şimdiden deli gibi tüm bu mekanikleri kullanıyorlar, birkaç yıla Summoning Salt’ın hazırlayacağı “Mario Kart World Speedrunları” videosunu görebiliyorum hatta. Tabii bunların yanı sıra benim en çok hoşuma giden şeyse artık havada süzülürken de hareketler yapabiliyor oluşumuz. Mario Kart 7’de eklenmiş “süzülme” mekaniğini bir hayli geliştiriyor ve havadayken araç kontrolünü oyuncunun kontrolüne daha fazla bırakıp kolaylaştırıyor. Tek sevmediğim yenilikse araçların artık su altına girmeyip, suyun üstünde jet ski misali gidiyor oluşu. Konsept olarak güzel, zıplayıp dalga oluşturarak ve o dalgada zıplayarak kendinizi hızlandırabiliyorsunuz ama araçlar genel olarak su üstünde daha yavaş gidiyor ve momentumunuzu kaybetmenize sebep olabiliyor.
Grand Prix ve pistlere gelecek olursak… Pistlerin kendilerinden bir hayli memnun kaldım. Özellikle eskilerine nazaran biraz basit kalsa da, World’ün Rainbow Road’u hem görselliğiyle hem de müziğiyle beni benden aldı. Pistler tek kişilik modları oynarken sürekli lider olmanızdan kaynaklı bir şekilde bir hayli geniş kalıyor ama çevrimiçi moda girdiğinizde ve 24 kişilik kaosun ortasında o geniş yollara ister istemez şükrediyorsunuz. Bu kalabalıktan mütevellit, etrafta serseri mayın gibi dolanan yeşil kaplumbağa kabukları, ateş topları, çekiçler ve bumeranglara denk gelmeniz de bir hayli olası. O geniş yollar bunlardan kaçınma açısından bir hayli yardımcı oluyor.
Grand Prix’lerde ne hissettiğimden tam olarak emin olamadığım kısımsa bir pistten diğerine geçerken yaptığımız “seyahat” yarışları. Şöyle ki, bu seyahat yarışı (en azından ben öyle diyorum, yabancılar “Intermission” diyor) dediğimiz kısımlar genellikle düz yollar ve trafikten ibaret. Yine bir yarış söz konusu tabii ama insanlar genellikle bir an önce yeni piste gidip orada dönmek istediğinden bu kısımlar pek de Nintendo’nun istediği gibi işlemiyor. Benim tahminim, Nintendo bu fikri ortaya attığında insanların diğer piste giderken oyunun yeni mekaniklerini kullanıp, farklı yollardan piste ulaşmayı deneyeceklerini düşünüyorlardı ya da yarışların hepsinin aynı olmamasını ve pistler aynı olsa da bu seyahat yarışlarıyla her seferinde “farklı bir yarış sunmayı” istiyorlardı. Belki uzun vadede istedikleri gibi olur, fakat şu anlık Mario Kart World oyuncularının bir kısmının en çok şikayetçi olduğu şey bu; özellikle çevrimiçi lobilerde. Belki piste ulaştığımızda yine klasik bir şekilde üç turluk bir yarış yapıyor olsak bu kadar tepki almayabilirdi ama genellikle yeni pistte bir tur attıktan sonra yarışın bitiyor olması sinir bozucu olabiliyor. Ben biraz ortada kaldım bu konuda, çünkü bir yandan ben bir sorun olarak görmüyorum ama diğer yandan da neden sinir bozucu olabildiğini de anlayabiliyorum. Özellikle 11 yıldır aynı Mario Kart’ı oynayan oyuncuların üstüne böyle büyük bir değişiklik atılınca sevmemeleri gayet normal.
Mario Kart World’le seriye yeni eklenen yeni bir oyun modu olan Knockout Tour’a da bir hayli vakit gömdüğümü söyleyebilirim. Mario Kart’ın Battle Royale modu gibi işleyen bu oyun modu altı turdan oluşuyor ve her turda belirli bir sıranın üstünde bitirip elenmemeye çalışıp en sonunda birinci olmaya çalışıyorsunuz. Oyunun açık dünyasını bir hayli güzel kullanan modda, özellikle yeni mekanikleri kullanabiliyorsanız bir hayli suyunu çıkarabiliyorsunuz. Şu vakte kadar çevrimiçi versiyonunda birincilik yaşayamamış olsam da tek kişilik tarafında bile yapay zekâ sağ olsun bir hayli gergin ve çekişmeli yarışlar ortaya çıkıyor. Bayağı bağımlılık yapan bir mod gerçekten.
“Yapay zekâ sağ olsun” demişken… Yahu Mario Kart World’ün yapay zekâsına ne olmuş böyle? Bir süredir gördüğüm en acımasız, en bariz rubberbanding’e sahip yapay zekâlardan birine sahip oyun gerçekten. Bir yandan daha zorlu bir yapay zekâ gördüğüm için seviniyorum ama diğer yandan da, ve kesinlikle şaka yapmıyorum, yaşandı bu, kafama üst üste üç tane kırmızı kaplumbağa kabuğu ve ardından bir de mavi kaplumbağa kabuğu yediğimden dolayı “Biraz sakinleşsek mi çocuklar?” diyesim geliyor. Özellikle 150cc’de bir hayli acımasızlar. Siz ne kadar drift yaparsanız, hızlandırma için bir şeyler kullanırsanız yapay zekâ da o kadar coşuyor. Ha, fazla drift yapmadan ve düşen güçlendirmeleri kullandırmadan oynarsanız yapay zekâ da o kadar sakin oynuyor ama… “E o zaman niye bu oyunu oynuyoruz?” diye soruyor kendine insan. Umarım Nintendo bir iki güncellemeyle biraz daha sakinleştirir yapay zekâyı.
…AMA BİRAZ DA DÜZEN LAZIM
Mario Kart World’ün herhalde en sevdiğim yanı, Mario Kart 8’in aksine kaotik, eğlenceli ve biraz da “parti oyunu” tarafını daha da benimsemiş olması. Oyunu aşırı rekabetçi kafayla oynarsanız zevk almama ihtimaliniz bir hayli yüksek. Mesela internette çok fazla çevrimiçi modlarda tüm yarış boyunca arkalarda kalıp, en iyi güçlendirmeleri toplayıp, son anda onları kullanarak birinci olan insanlar var. Bir iki defa denedim ben de ve evet, işe yarıyor. Ama eğlendim mi? Pek sayılmaz. Böyle kazandığınız yarışlarda da oyun zaten verdiği yarış puanını (Mario Kart’ın ELO’su diyebiliriz) düşük tutuyor zaten. Ya da aşırı takıntılı bir şekilde oynayıp, arkadan yediğiniz bir kırmızı kaplumbağa kabuğuna sinirlenip Joy-Con’unuzu beş sokak öteye fırlatacaksanız da oynamanızı pek önermem. İnanın çok fazla “Ya yürü git be!” dedirtecek anlar yaşayabilirsiniz.
Yanlış anlamayın, biraz düzeltilmesi gereken şeyler olduğunu düşünmüyor değilim, ama çoğu oynanışta değil. Kaos eğlenceli olabiliyor ama söz konusu arayüz olduğunda pek de hoş olmuyor o kaos. Mesela karakter seçme ekranı en başta gayet iyiyken, ufaktan kostümleri açmaya başladığınızda aşırı kalabalıklaşıyor. Nintendo’nun tasarım felsefesi “Oyunculara her şeyi göster ki onları denemek için bahaneleri olsun” burada yine aktif anlayacağınız üzere. Ben şahsen karakter kostümlerinin o karakteri seçince belirmesini tercih ederdim, çünkü her karakter kostüm sayısında maalesef eşit değil. Mario’nun 9, Prenses Peach’in 8, Daisy’nin 6 farklı kostümü varken Rosalina ve Toad’un 4, Pauline’in de sadece bir farklı kostümü var. Bu da karakter seçme ekranını bir hayli dengesiz ve kalabalık yapıyor ister istemez. Ayrıca Donkey Kong Bananza’daki Pauline’i oyuna getirmezlerse Nintendo’yla bozuşurum, bakın yazdım buraya.
Bir diğer problemim de oyundaki istatistik kısımlarının tuhaflığı. Ne kadar aramış olursam olayım, Mario Kart 8 Deluxe’teki gibi bir istatistik ekranı bulamadım mesela. Kaç kilometre sürdüğünüzü, en çok hangi karakteri ve aracı kullandığınızı, ne kadar altın topladığınızı, çevrimiçi yarışlardaki sıralamalarınızın listesini tutan bir menü yok maalesef. Ek olarak oyunun süre denemeleri modunun da Mario Kart 8 Deluxe’ten bu yana pek de değişmediğini görmek üzdü. Hâlâ doğru düzgün bir sıralama yok, sadece en iyi ve size en yakın süreleri görebiliyorsunuz. Evet, biliyorum, daha bir iki paragraf önce “rekabetçi bir oyun değil” dedim ama Mario Kart’ın tek rekabetçi kısmı bu süre denemeleri ve en azından bunun üstünde biraz daha fazla duracağını düşünmüştüm Nintendo’nun.
Ancak bu bahsettiğim şeylerin çoğu ya Nintendo’nun “oyun” felsefesinden kaynaklanan ve artık alışmış olmam gereken şeyler ya da güncellemelerle çözülebilecek şeyler. Bir de incelemenin başlarında dediğim gibi, 11 yıldır aynı Mario Kart’ın piyasada olmasının ve insanların vaktinin büyük bir kısmını tek bir oyunla geçirmiş olmasının getirdiği alışkanlıklar da var. Oyuna alıştıkça da bazı eksi olarak düşündüğüm şeylerin aslında yeni olduğu için öyle hissettirdiğini ufaktan fark ettim.
Uzun lafın kısası Mario Kart World, farklı bir Mario Kart. Seriye bir süredir ihtiyacı olan farklılıkları getiren, kendini insanların yıllardır oynadığı önceki oyunundan ayıran bolca yeniliğe ve özelliğe sahip. Elimizdeki oyun “World” yerine “Mario Kart 9” olsaydı, şu an internet “Abi önceki oyunun aynısı, sadece daha az pist var” yorumlarıyla kaynıyor olurdu eminim. İncelemede son bir kez daha tekrar edeceğim kendimi ama, Mario Kart 8, 11 yıldır piyasada olan ve içerik açısından ağzına kadar dolu olan bir oyundu. İster istemez bir yenilik şarttı ve Nintendo’nun bunu gayet başarılı bir şekilde yaptığını düşünüyorum. Bundan daha iyisi sanırım tamamen Forza Horizon yapısındaki bir Mario Kart oyunu olurdu ama… Yok canım, onu da yapmazlar herhalde.
Başlıklar
Farklı ve taze bir Mario Kart oyunu, bu serinin tam olarak ihtiyaç duyduğu şeydi ve Nintendo, World’le bunu başarmış. Yapay zekayı bu kadar acımasız yapmasalar da olurmuş ama…
Karakter tasarımları ve görsellik harika
Yeni eklenen mekanikler oynanışı bir hayli çeşitlendiriyor
Müzikler şu ana kadar serinin en iyileri
Knockout Tour modu bağımlılık yapıyor
Yapay zekânın zorluğu tatmin edici…
…ama yapay zekânın rubberbandingine el atılması lazım
Açık dünya herkesi tatmin etmeyebilir


























