“Ben bu hafta sonu biraz Leon’la vakit geçireceğim” dedim Burcu’ya. “Ee, iyi olur. Geçir tabii” diyerek kucağıma vermeye çalıştı bizim oğlanı. Oysa benim kastettiğim diğer Leon’du, Kennedy olanından… Raccoon City’de daha işteki ilk gününden zombi salgınının ortasında kalıp da zar zor canını kurtaran ve sonrasında da ABD hükümeti tarafından özel ajan olarak eğitilen Leon var ya hani; o işte. Amerikan başkanının kızı kaçırılmış, İspanya’daki bir köyde kızın izini sürmeye gidiyormuş. Ona eşlik etmek de eski Rezidınt’çılardan bana kaldı bu sefer.
İşin geyiği bir yana, sevilen serilerin kalıbını yıkan oyunlar hayranlar arasında çok da iyi anılmazlar genelde. Resident Evil 4 bunun en büyük istisnalarından biridir herhalde. İlk üç oyunun gerilim ve korkuyla şekillenmiş kalıbını aksiyonla değiştirerek yerle bir etmesinin yanında oyun sektörü için de birçok açıdan mihenk taşı diyebileceğimiz bir işe imza attıydı taa 2004 yılında çıktığında. Bu kadar köklü bir değişiklik yapmış olmasına rağmen çıkıp da “Kötü oyundu ya” diyecek kimseyi de bulamazsınız; zira Bitores Méndez çarpar neme lazım… Böylesine kült statüsüne yükselmiş bir oyunun yeniden yapımı da kolay bir iş değil üstelik. Diyorum ya, hayranlar değişiklikleri sevmez genelde; alıştıkları ve bildikleri şeyleri daha janjanlı görmek isterler. Hatta bu yüzden özünde gayet iyi ve yeni oyuncular tarafından kucaklanan oyunlar olmasına rağmen ikinci ve bilhassa da üçüncü oyunun Remake’lerine burun kıvıranı çok gördüm. (RE3’ten kesilen içerikler düşünülünce haksız da sayılmazlar bir yere kadar) Böyle bir ortamda Resident Evil 4’ün kıvılcımını tekrar yakalayabilmek daha da zor. Ama ne mutlu ki, Capcom zoru başarmış ve ortaya Resident Evil 4’ün gönül rahatlığıyla “en iyi” diyebileceğimiz sürümü çıkmış.
Şimdi aslında incelemede bahsetmek istediğim çok fazla detay ve şey var. Ancak şu aşamada bahsetmek istediğim bazı detaylardan bahsedemeyeceğim, zira bize inceleme yapmamız için erken sunulan sürümün ambargosunda oyunun sürprizlerini bozmamak için oldukça katı bazı kısıtlamalar koyulmuş. Bu tarz kısıtlamalar genellikle “bir şeyleri gizlemek için” olsa da içiniz rahat olsun, bu sefer gerçekten de tamamen oyunun sürprizini korumak adına varlar. Her ne kadar 19 yıl önce çıkmış bir oyundan bahsediyor olsak da Capcom önceki Remake’lerde olduğu gibi ana hatları aynı tutarken araya çeşitli sürprizler serpiştirmekten geri kalmamış. “Ay şu köşeden Dr. Salvador fırlayacaktı!” diye ezberlediyseniz beklentilerinizle oynuyor yani oyun; siz sağdan beklerken, soldan vuruyor bir anda. Spesifik örnek vermemiz yasak olduğundan anca bu kadarını diyebiliyorum tabii. Ama bütün sürprizlerine ve değişikliklerine rağmen yine aynı hikâyeyi daha iyi ve pekiştirerek anlatıyor, eksiği yok fazlası v…ar demek isterdim ancak görece “ufak” bir eksiği var gözümde. Ona değinmeden geçemeyeceğim: Orijinal Resident Evil 4’te oyunu bitirdikten sonra açılan ve Ada olarak oynadığımız, asıl hikâyenin paralelinde onun ne yaptığını anlatan “Separate Ways” ekstra hikâyesi ne yazık ki şu an itibariyle yok.
Bilmeyenler için de belirteyim, bu ek hikâye oyunu bitirdikten sonra bir ekstra sunmanın yanında normalde görmediğimiz ve havada kalan bazı detayların da altını dolduruyordu. Mesela daha ilk köy meydanında çan çalmasının sebebini biliyor musunuz? Normal senaryoyu oynarken çok da sorgulamadığınız bu gibi şeylerin sebepleri Separate Ways’de açıklanıyor işte. Bir diğer ekstra olan The Mercenaries modunun yerinde de yeller esiyor ne yazık ki. Ama enseyi tamamen karartıp umutsuzluğa da kapılmamak lazım bir yandan, Resident Evil 2 Remake’e çıkışı sonrasında ücretsiz olarak Ghost Survivors ve 4th Survivor DLC’leri gelmişti. Capcom’dan an itibariyle bir açıklama gelmemiş olsa da belki Resident Evil 4 için de böyle bir destek görürüz ilerleyen günlerde, haftalarda ya da aylarda… Ki zaten onları da eklerlerse demeyin keyfimize! İşte o zaman “eksiği yok, fazlası var” diyebilirim gönül rahatlığıyla.
E ondan bahsedemiyorsun, bundan bahsedemiyorsun… Neyden bahsedeceksin be adam?!
Ya inanın, imkân olsa da bahsedebilsem keşke. Çok detayına girmeden köy, göl, kale, ada falan ne bekliyorsanız hepsi oyunda var; hatta birçoğunda öncekinin üzerine koyarak gitmişler. Mesela özellikle de kale kısımları önceki oyunların ikonik gerilim kısımlarına yaklaşmış çoğu yerde. Bu benim orijinal Resident Evil 4’te en şikayetçi olduğum kısımdı mesela. Aksiyon falan çok güzel, akıp gidiyor oyun ama şöyle gerildiğimiz, “Gelme üzerime… GELME DEDİM BE, GİT!!!” hissiyatı yaşayamıyordunuz ağız tadıyla. Anca “Dur dizlerine/kafasına sıkayım, sersemlesin; alnına tekmeyi çakayım!” yapıyordunuz neredeyse tüm düşmanlara. Ha, onu da yapıyorsunuz yine ama en azından yer yer daracık koridorlarda canınızı dişinize takıp kaçtığınız ve gerildiğiniz de oluyor bu sefer. Hele hele Ashley olarak oynadığınız bir sekans var ki, gerçekten “Bunu şu an VR’da oynuyor olsam kalpten gitmiştim herhalde” diye düşündürttü bana. (Zira PS VR2’de oynanabiliyor olacak kendisi)
Bu arada “alnına tekmeyi çakma” muhabbetine geri gelecek olursam (ki o da daha önce oynamamışlar için altın taktiktir, aklınızın köşesine yazın), zamanı için oyunu sırtlanan bir aksiyon olsa da günümüze göre biraz güdük kaldığı gerçeği var. Bu yüzden oyunun oynanışının da modernize edilip Resident Evil 2 ve 3 Remake seviyesine çekiliyor olması önemli ve güzel. Ben kas hafızam en son RE3 Remake’e ayarlı kaldığından başlarda Jill’in kaçınma hareketinin eksikliğini çektim biraz. Malum, RE4’teki köylüler Rakun Şehri’nin yürüyen ölülerinden daha çevik ve hareketli. Ama Leon’un hareketlerine biraz daha alışıp yeni teknikleri de öğrenip alıştıkça aslında ihtiyacım olan her şeyin DualSense’in ucunda olduğunu fark ettim. Mesela Leon da “kaçınabiliyor” aslında düşman saldırılarından. Biri sizin üzerinize çullanırken geri adım atarken eğilirseniz çoğunlukla saldırısı boşa çıkıyor. Buna ek olarak oyunun çehresini baştan yazan bir de “parry” mekaniği getirmişler -ki becerebiliyorsanız tam bir şova dönüşüyor işler. Kafanıza fırlatılan baltayı L1 tuşuyla sektirmek bir yana, Las Plaga’lı çılgın köylülerin kollarını bile tıraşlayabiliyorsunuz. Hatta ve hatta çok sevgili doktorun reçetesiz şekilde Leon’a zorla vermeye (!) çalıştığı elektrikli testereyi, ileride ateş gücüne bel bağlayan bazı düşmanların kullandığı Nail Gun’ın mermilerini bile sektirebiliyorsunuz zamanlamayı tutturabilirseniz. Ha, ama bunun bir bedeli de oluyor tabii. Kullandığınız bıçakların bir dayanıklılığı var ve hem bu şekilde sürekli sektirme yapmak hem de düşman sizi kaptığında hızlı kaçmak için bıçağınızı kullanmak o dayanıklılığı su gibi eritiyor hızla. Neyse ki ana bıçağınız kırılırsa gidip ptasını ödeyerek tamir ettirebiliyorsunuz. (Aynı zamanda daha dayanıklı hale getirecek güçlendirmeler de yaptırabiliyorsunuz)
Leon’un polislik günlerinden (gününden?!) kalma yadigâr bıçağın perfecto iş yaptığı bir diğer nokta da gizlilik. Yok, yanlış yazmadım. Böyle çömelerek sessiz sedasız arkasından yaklaştığınız köylüleri (…ve diğer türlü türlü gudubetleri) bıçağınızla tanıştırarak kolay yoldan hayattan emekli edebiliyorsunuz. Tabii bütün oyunu Splinter Cell ya da Metal Gear Solid tadında oynamayı da beklemeyin; olmuyor. (Denedim çünkü) İki üç kişiyi böyle indirseniz bile kalanlar yine hunharca tepenize biniyorlar ve iş yine klasik çatışma kurallarına indirgeniyor. Ama dediğim gibi, zaten sağlam olan aksiyonu aynen koruyup üzerine daha bile geliştirmiş, modernleştirmiş oldukları için şikâyet edecek pek bir şey olmuyor. Zaten oyun yine dinamik bir şekilde sizi sürekli diken üstünde tutmaya odaklanıyor. Elinize bolca mermi ve malzeme mi geçti? 10 dakika sonra “İKİ MERMİM KALDI” diye millete bıçak sallarken buluyorsunuz kendinizi. Sonra merminiz kalmadığı için oyun “Al hadi, köftehor… O kadar da acımasız değiliz” diyerek 5’li 10’lu mermi atıyor; rahatlar gibi oluyorsunuz ve hop yine aynı döngü! Ama bunu şikâyet etmek için demiyorum, gayet tatlı ayarlanmış ve sizi (bilhassa da yüksek zorluk seviyelerinde) sürekli tedirgin şekilde koltuğun ucunda tutuyor. Olması gerektiği gibi yani.
Ha, bir de oyunu “modernleştirirken” oyunun temposunu saçma şekilde sekteye uğratan kısımları da güzelce elden geçirmişler. Şimdi isim vermeyeyim ama, oyunun sonlarına doğru kapıştığınız bir boss’la olan dövüşün en heyecanlı yerinde “itmeli çekmeli” bulmaca çözmeye çalışmak… kabul edelim ki saçmaydı. Bu sefer bulmaca çözdürmek yerine boss’un temasına uyan tuzaklar koymuşlar dövüşün arasına. Onlara yakalanmadan ilerlemeye çalışıyorsunuz -ki çok daha akıcı, mantıklı ve hoş olmuş bence.
“What are you buying? What are you selling?”
Senaryo ve bölümlerin temposundaki bu başarılı düzenlemelerden diğer alanlar da nasibini almış. Mesela hemen aklıma gelen birkaç örnekle pekiştireyim: Leon’un bond çantasında isterseniz hâlâ Tetris oynayabilmenize rağmen istemezseniz bu işi neredeyse tamamen otomatiğe bağlayabiliyorsunuz. R3’e bastınız mı oyun otomatik olarak en uygun şekilde çantayı düzenliyor. Vakit kazandıran ve işinizi inanılmaz kolaylaştıran bir ek olmuş. Çantadan yine neyi nasıl birleştirebileceğinizi kolaylıkla görüp hızlı bir şekilde kombine edebiliyorsunuz. Eee bulduğunuz hazineler ve mücevherler ayrı bir slotta toplanıyor ve eskisi gibi hazinelere çok spesifik taşları takıp değerlerini arttırmak yerine çok daha basit bir şekilde farklı renk kombinasyonu yaptığınızda hazinenin fiyatını katlıyorsunuz. Taş slotu olan taca 5 farklı renkte mücevher taktınız mı hazine + mücevherler x2 fiyata satabiliyorsunuz -ki 100,000 ptas’a kadar çıktığım oldu benim bu şekilde. (Özetle, elinizdeki mücevherleri ve hazineleri atmayın, biriktirip farklı renklerde taşlarla bezeyerek satın!) Mor aleviyle bizi karşılayan tüccar dostumuzun görevlerini yaparsanız özel bazı eşyaları satın alabileceğiniz ayrı bir birim kazanıyorsunuz. Ashley artık kendi başının çaresine çok daha iyi bakıp sürekli ayağınıza dolanmıyor, hatta çok çetin boss savaşlarından önce “Sen gir bakayım şu dolabın içine de gıkını çıkartma” diyerek işi daha da garantiye alabiliyorsunuz… Daha bunun gibi oyun tecrübenizi geliştiren tonla şey var.
Sonuç olarak anlayacağınız Capcom zor olanı başarmış, Resident Evil 4’ün 2004’te o ilk yakaladığı kıvılcımı tekrar yakmayı başarmış. Şöyle dönüp de “Bir Remake olarak daha iyi ne olabilirdi?” dediğimde diyebildiğim tek şey “Ah bir de Separate Ways hikâyesi de olsaydı!” oluyorsa bu elimizdeki oyuna zamansız klasik Resident Evil 4’ün en iyi sürümü demekte sakınca yok herhalde…
Başlıklar
Capcom bir şekilde bir kez daha zoru başardı! Resident Evil 4 Remake, aynı oyunun yeniden uyarlanmasından beklediğiniz her şeye sahip. Benim tek sıkıntım Separate Ways hikayesinin eksik olması. Eğer onu da bir DLC olarak eklerlerse, o zaman zamansız klasik "Resident Evil 4"ün en iyi versiyonuna sahip olduk demektir.
- Orijinal oyunun özüne ve aksiyonuna fazlasıyla sadık…
- …buna rağmen yapılan değişiklikler fazlasıyla yerinde.
- Orijinal oyunda eksik olan korku / gerilim dozajı artmış
- Oynanışı ve tecrübenizi pekiştiren tonla geliştirme
- Separate Ways ve The Mercenaries modları dahil değil
- Regenerador’lar dürbünsüz oynarken çok üzüyor ☹