2025’i yedik, bitirdik an itibariyle ve 2026’ya artık günleri sayıyoruz… Oyunlar açısından güzel ve verimli bir sene de oldu hani. Seneye Kingdom Come: Deliverance II’yle hızlı girdik, kafamıza bir anda Split Fiction düştü sonra… Dedik ki “Bu sene hızlı başladı be!”. Haha! Hiçbirimizin Expedition 33 treninden haberi yoktu tabii. Yani oyunun iyi olacağını tahmin edenlerimiz bile bu kadar “iyi” olmasını beklemiyordu doğrusunu isterseniz. Eh, ondan sonrası da genel olarak hiç beklediğimiz gibi “sakin” geçmedi zaten. İyi oyun üstüne iyi oyun çıktı. Kaliteli oyun oynamaya ihya olduk resmen.
Peki 2026 ne olacak? Ondan neler bekliyoruz? Öncelikle herkes “GTA VI!” demesin diye onu seçeneklerden bir eledik. Sonra baktık ki The Witcher IV demeye meylediyor herkes, ee zaten onun da bu sene çıkıp çıkmayacağı belli değil. Bu ikisi hariç en çok hangi oyunu beklediklerini ekibe sorduk. Önümüzdeki günlerde gün gün Oyungezer ekibimizin en çok beklediği oyunlara ufak bakışlar atacağız.
007: FIRST LIGHT
Çağdaş: Benim yıllardır aç kaldığım bir oyun türü var. TPS açılı olan ve sinematik aksiyon sunan oyunlar... Uncharted 4’ten beridir ben böyle bir oyuna denk gelmedim maalesef. Anlamadığım bir şekilde firmalar artık bu tarz oyunlar yapmıyor. Varsa yoksa dandik “Soulslike” oyunlar görüyoruz. Eee arkadaş nereye kadar be kılıç kalkan yahu! BEN SİLAH İSTİYORUM SİLAH!!! Gerektiği yerde aksiyona girmeyi, bazen yumruklarımı konuşturmayı falan çok özledim ben. İşte sırf bu açlığım yüzünden GTA VI gibi bir oyun gelmesine rağmen benim bu yıldan en büyük beklentim 007 First Light. Ayrıca gelecek olan oyun öyle herhangi bir IP üzerinden de gelmiyor. Benim için eğlence sektörünün en önemli isimlerinden biri olan James Bond tarafından geliyor. Hani sizlere şöyle diyeyim sevgili Goyunlar, 2010 yılında çıkmış olan James Bond 007: Blood Stone oyunundan dahi çok keyif almıştım ben. Bir tık bu sinematik TPS oyunlarına olan zaafımdan da kaynaklanıyor olabilir tabii ki :P
IP’nin barındırdığı ağırlığın yanı sıra heyecanlandıran bir diğer unsur kesinlikle yapımcı tarafı. 007 First Light’ı, çok uzun yıllardır Hitman gibi bir seriyi yapan ve o seriyi günümüze harika bir şekilde uyarlayan bir firma olan IO Interactive yapıyor. Son Hitman üçlemesiy neredeyse kusursuzlaştırdıkları çevrenin katkısı, ekipman kullanımı ve tabii ki gizlilik elementleri gibi unsurlar aslında James Bond için mükemmel hammaddeler. Bir de bunlar üstüne güzel sinematik sahneler ve çatışma mekanikleri ekleyebilirlerse, adından çok ciddi bir şekilde bahsettirecektir. Oyun hakkında söylemek istediğim son şeyse, Aston Martin Valhalla.
Mert Köse:007 First Light beklenmez mi ya? James Bond ya! Bri’ish aksanı ya!! Karizmatik karizmatik yürüyerek görevlileri haklama keyfi ya!!! Üstelik IO Interactive yapıyor. Hitman oyunlarından zaten gizliliği ve bölüm tasarımlarını ne kadar iyi yaptıklarını biliyoruz. Eh, zaten Ajan 47’nin “ajan” olması da James Bond ile fazla paralellik gösteriyor. Ancak 007 çok daha çevik, interaksiyon seven ve muzip bir karakter. Dolayısıyla gizliliğin yanında parkur elementleri ve fazlaca aksiyon göreceğimiz ortada. Zaten eylül ayında paylaştıkları yarım saatlik videodan da bunu anladık. Kelimenin tam anlamıyla “uçup kaçacağımız” bölümler bizi bekliyor. Tabii… Ortada performans sorunları hiç yokmuş gibi davranıyoruz. Zira o videoda “istenmeyen görüntüler” vardı. Neticede IO Interactive, nasıl ilerleyeceğimizi bize bırakıyor. İster gizli ister bam güm, 007’nin farklı ekipmanlarıyla her çözüm mümkün olacak.
Yenilenmiş, genç James Bond’un dünyası ajanlarla dolu ve tekrar hayata geçirilmiş 00 programı istenildiği gibi gitmeyince 007’ye verilen görevler sonrası kendisini denizde, havada ya da güzelim klasik arabaları mahveder hâlde buluyor olacağız. Tabii genç Bond demek daha fazla Nathan Drake’leşmiş bir karakter demek, ki neden itiraz edelim buna?
2012’deki 007 Legends’tan sonra ilk James Bond oyunun geliyor olması da garip, ki zaten kimse 007 Legends’ı hatırlamak dahi istemez. Koskoca Londra’da ilk akla gelen kişilerden birinin adam akıllı bir oyunun olmaması sorunu bu kez çözülüyor, o iş bu kez tamam. Bekle beni 27 Mart!
RESIDENT EVIL: REQUIEM
Beril: 2026’da Resident Evil’dan tek beklentim, köklerine daha da sıkı sarıldığı ama kendini tekrar etmeyen, gerçekten ürkütücü bir oyun görmem. Abartılı aksiyon yerine, dar koridorlarda gerilim, sınırlı cephane, çaresizlik hissi ve unutulmaz yan karakterlerle dolu güçlü bir hikâye istiyorum. Eğer Capcom, RE2 Remake’in atmosferini yeni bir ana oyunla birleştirip bize hem nostalji hem de yepyeni kabuslar sunarsa, 2026 benim için tam bir Resident Evil yılı olur!
TRAILS IN THE SKY 2nd CHAPTER
Sabri: Burada tahmin edilebilecek bir sürü oyun dışında yazabileceğim çok fazla şey vardı. The Adventures of Elliot mesela. Square’in HD-2D motoruyla, PSP Ys’leri gibi bir aksiyon RYO oyunu yapıyor oluşu acayip heyecanlandırdı beni. Ya da Super Meat Boy 3D de olabilirdi. Super Meat Boy’un deneme – yanılma yapısıyla yapılan bir 3B platform oyunu kulağa aşırı güzel geliyor. Sonunda Japonya’ya uğrayacak Forza Horizon 6, sıkıcı spor oyunu yapmayı bırakıp daha oyun gibi spor oyunu yapmayı akıl eden Nintendo’nun Mario Tennis Fever’ı, Monster Hunter’ın gerçekten de RYO oyunu olan versiyonu (evet, TGA’da Wilds’ın RYO adayı olmasından memnun değilim) Monster Hunter Stories 3 ve Falcom’un Atlus’laşmaya çalışıp bize aynı oyunu tekrar satmaya çalışma denemesi olan Ys X: Proud Nordics’i bile olabilirdi. 2026 da benim için bir hayli dolu anlayacağınız üzere.
Ama burada Trails in the Sky 2nd Chapter’ı yazmak istedim. Evet, bir yeniden yapım. Evet, nasıl başlayacağını, biteceğini ve bu seneki Trails in the Sky 1st Chapter sağ olsun oyun olarak da nasıl bir şey olacağını biliyorum. Ama böyle yeniden yapımlarda oyunun hikâyesini ya da akışını bilmek genel tecrübemi pek de etkilemiyor. Sky üçlemesinin PSP oyunları olduğunu düşünürsek arada bir hayli fark oluyor. Beni 1st Chapter’da en çok etkileyen şeylerden biri de mesela Falcom’un sinematik tercihleriydi. Özellikle kamera açıları ve seslendirmeler oyunu yeni baştan oynuyormuşum havasını bir hayli başarılı bir şekilde yaratmıştı.
Keza oyunun orijinal halindeki oynanışıyla, yeniden yapımındaki oynanışı arasındaki fark da bu “yeni baştan oynama havası”nı destekleyen şeylerden biriydi. Quartz’ları kurcalamak, tüm o klasik hareketleri 3B olarak görmek, dövüş alanında özgürce hareket edebilmek… Görsellik ve müziklere hiç girmiyorum bile. Liberl’ün (Libörl diye telafuz ediliyor evet, yeniden yapımın seslendirmesine aldanmayın) şehirlerini 3B olarak görüp gezmek bile aşırı mutlu etmişti beni.
Yeniden yapımlar böyle olunca tadına doyum olmuyor işte. İşte tam olarak bu sebeplerden dolayı da Trails in the Sky 2nd Chapter 2026’dan beklediğim “o” oyun.






















