Daylight İnceleme

Günışığını tekrar görebilecek misiniz?

 

Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinde yayınlanmıştır.

Karanlık ve terk edilmiş bir hastanede uyanıyorsunuz. Etraf toz ve pislik içerisinde, sanki yüzyıllardır buraya hiçbir canlı ayak basmamış Elinizdeki tek ışık kaynağı, sadık cep telefonunuzun zayıf ve cılız parıltısı. Kulağınıza bir erkek sesi çalınıyor. Ah, sonunda gelebildin. Acele et Sarah, fazla vaktimiz yok. Bu yer yıllardır geri dönmeni bekliyor diyor size. İyi ama kim bu herif? Hiçbir fikriniz yok. Tek bildiğiniz, bu ürkütücü yerden bir an önce çıkmanız gerektiği. Çünkü sesler duyuyorsunuz, kıpırdayan gölgeler görüyorsunuz ve… bir dakika… O korkunç fısıltı da neydi öyle? Yoksa arkanızda biri mi var?

daylight-inceleme-1

Bir sonraki bölüme geçmek için bu mührü kırmamız gerekiyor

 

Sakın arkana bakma!

Ne yalan söyleyeyim, benim Daylight’tan pek umudum yoktu. Neden mi? Çünkü Zombie Studios tarafından hazırlanıyordu ve firmanın son yıllardaki yapımlarına şöyle bir bakarsanız pek öyle ahım şahım bir oyununu göremezsiniz. Gelgelelim Daylight beni çok feci ters köşeye yatırdı. Hatta onunla da kalmadı gece gece çığlığıbasmama, masamın altına saklanmama, erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır prensibini hayat felsefem hâline getirmeme neden oldu: Üstelik sadece bir gecede! (Alacağın olsun Serpil.)

daylight-inceleme-2

Etrafta bulacağınız notlar oyunun hikâyesi hakkında ipuçları veriyor

Oyunun yapısı aslında çok basit. Uzun zaman önce terk edilmiş, lanetli bir hastane koridorunda açıyoruz gözümüzü. Bir yandan buradan çıkmaya, diğer yandan da hayalet maması olmamaya çabalıyoruz. Cep telefonumuz hem fener hem de harita vazifesi görüyor. Bir de etrafta bir düşman varsa ekranı parazitlenmeye başlıyor. Onun dışında gizli nesneleri bulmamıza yarayan fosforlu çubuklarımız (normalde parti malzemesi olması gereken “glow sticks” denen meret) ve bir de hayaletleri geride tutmamızı sağlayan işaret fişeklerimiz (flares) var. Evet, Alan Wake’teki gibi… Fakat bunların haricinde başka bir silah ya da ekipman kuşanamıyoruz ve sizin de tahmin edebileceğiniz gibi her ikisinden de sınırlı miktarda taşıyabiliyoruz. Sadece dört tanecik…

daylight-inceleme-3

Oyunda ilerlerken karşımıza bazı notlar, fotoğraflar ve gazete kupürleri çıkıyor. “Remnants” adı verilen bu notlar hem mekânın geçmişi hem de oyunun konusu hakkında bir fikir sahibi olmamızı sağlıyorlar. Ama tek işlevleri bu değil. Labirent benzeri koridorlarda dolaşırken çeşitli rünler ve işaretlerle bezeli boş bir odaya denk geliyoruz. Bir de üzerinde yine aynı rünleri barındıran, mühürlü bir kapıya. Yeterli sayıda remnant topladığımız zaman rünlerle dolu olan odada lanetli bir nesne ortaya çıkıyor. Örneğin hastanedeyken oyuncak bir bebek, hapishanedeyken ise bir İncil gibi. Ve bu nesne sayesinde mühürlü olan kapıyı açıp bir sonraki bölüme geçiş yapabiliyoruz. Fakat siz benim bu kadar basit anlattığıma bakıp da aldanmayın, çünkü lanetli nesneyi aldığımız anda iki elimiz de dolu olduğundan işaret fişeği yakamıyor ve böylece tüm saldırılara karşı savunmasız hâle geliyoruz. İşte o noktadan itibaren yapmanız gereken şey hemen diz çöküp kelime-i şehadet getirm eee, şey var gücünüzle kapıya koşmak ve karşınıza herhangi bir düşman çıkmaması için ezberinizdeki bütün duaları okumak. O gerilimi tahmin edebiliyor musunuz? Çok fena, çok… (Alacağın olsun Serpil v.2.0)

daylight-inceleme-4

Korkmadım canım, sadece ödüm patladı

İşin ilginç tarafı oyunda geçirdiğim ilk bir saatin ardından Daylight’a olan bakış açım hiç de iyi değildi. Evet, sesler duyuyordum, hayaletler görüyordum, birileri adımı fısıldıyordu, eşyalar birdenbire üzerime devriliyorduve bunların hepsi ilk yirmi dakika boyunca cidden ürkütücüydü. Ama bir yerden sonra hiçbir şeyin bana direkt olarak zarar vermek için harekete geçmediğini fark ettim ve korkumu üzerimden atıverdim. Artık fısıltılar, yankılanan sahipsiz ayak sesleri ya da uzaktan gelen çığlıklara aldırış bile etmez olmuştum ve Bu muymuş yani? diye dolanmaya başlamıştım koridorlarda. Değilmiş meğer hepsi de ödümüzü foseptik çukuruna dönüştürmenin ön hazırlıklarıymış. Çünkü Daylight sizi en hazırlıksız olduğunuz zamanlarda vuruyor ve bunu da çok pis bir şekilde yapıyor.

daylight-inceleme-5

 

Oyun hastaneyi arkada bırakıp da ikinci bölüme, yani hapishaneye girer girmez adeta boyut değiştiriyor. Tabii siz de sandalyenizden yere atlamanın farklı şekillerini keşfetmeye başlıyorsunuz eş zamanlı olarak. Bir anda kendinizi bambaşka bir yerde bulmalar mı dersiniz; aniden üzerinize saldıran hayaletler mi dersiniz; yoksa arkanızı döndüğünüz anda, birdenbire yüz yüze geldiğiniz ve yüzünüze doğru tüm gareziyle haykırarak sizi oracıkta öldüren cadılar mı! Özellikle bu sonuncusu çok ama çok fena… Öyle ki çıkmaz bir koridora girdiğinizde arkanıza bakmakla bakmamak arasında korkunç bir tereddüde kapılıyorsunuz ve birkaç dakika boyunca önünüzdeki boş duvara öylece bakıp iliklerinize dek titreyebiliyorsunuz.

Burada bir kapı yok muydu ya?!

Daylight’ı benzerlerinden farklı kılan çok güzel bir özelliği var. Bildiğiniz gibi Doom, Amnesia ve benzeri yapımların hepsi de korkunç olmasına korkunçtur ama oyunu bir kez tamamladıktan sonra ikinci oynayışınızda aynı hazzı alamazsınız. Çünkü artık neyin nerede olduğunu, hangi köşeyi dönünce neyle karşılaşacağınızı iyi biliyorsunuzdur. İşte Daylight bu kısır döngüyü oldukça başarılı bir hamleyle bozuyor. Her oynayışınızda sıfırdan yaratılan koridorlarla Her bölümün başındaki giriş kısmını (hastanede giriş holü, hapishaneden kabul salonu vs) geçtikten sonra labirent benzeri koridorlara dalıyoruz. Bulmamız gereken notlar, kanımıza susamış düşmanlar, lanetli nesne ve çıkış kapısı bu koridorların içinde yer alıyor. Ama hepsi de her seferinde bambaşka bir yerde. Oyunu ikinci bir kez daha mı başlattınız? Her şey farklı olacak. Ölüp bir önceki check-pointe (quick save yok, olmasın da zaten!) geri mi döndünüz? Her şey farklı olacak. Üstelik sadece eşyaların ya da kapıları değil, düşmanların da yeri değişiyor, bu da sürekli diken üstünde olmanıza neden oluyor.

daylight-inceleme-6

 Bu bölümü geçinceye kadar size dayı diyebilir miyim?

Bunca övgünün ardından biraz da eksilerine değinelim. Daylight, Unreal 4 motorunu kullanan ilk oyun olma şerefine nail oluyor. Bununla birlikte grafik motorunun nimetlerinden ne yazık ki hakkıyla faydalanamıyor. Aslına bakarsanız oyun görsel anlamda tamı tamına Amnesia’yı hatırlatıyor. Hafif bulanık bir ekran, çözünürlüğü biraz düşük kaplamalar, karanlık koridorlar… Her ne kadar tüm bunların atmosfere olan katkısını inkâr edemesem de Unreal 4’ün keskinliğini birazcık görmeye itirazım olmazdı açıkçası. Bir de her bölüm öncesinde, labirent-koridorlara girmeden önce uzun yükleme süreleri karşılıyor bizi. Aman diyeyim, sakın ola ekranın sol üst köşesindeki Loading ibaresi kaybolana kadar oyunu kapatmayın; yoksa oyunu tekrar açtığınızda bir önceki bölümün ortasından başlamak zorunda kalıyorsunuz, ki bu da hiç hoş bir tecrübe olmuyor doğrusu.

Oyun toplamda 4 ila 7 saat sürüyor. İlk başta göze kısaymış gibi gelse de gerek senaryosu gerekse sunduğu tecrübeyle bizlere keyifli (bkz. mazoşist yazar örneği) saatler yaşatıyor. Sürekli yenilenen labirent-koridor özelliğiyle de yeniden oynanabilirliğini ikiye, hatta üçe katlaması da cabası. 

NOT

8+

Künye

Daylight

Tür: Korku / Gerilim / Macera

Yapım: Zombie Studios

Dağıtım: Zombie Studios

Dijital Fiyatı: 14,99 $ (Steam)

Platform: PC, PS4

 

Ne Kötü?

İnanılmaz atmosfer

Sürekli değişen koridorlar

Ne Kötü?

Unreal 4’ün nimetlerinden faydalanmıyor

Uzun yükleme süreleri

YORUMLAR
Parolamı Unuttum