Advertisement

Fallout Tarihçeleri - Bölüm 5: Fallout 4

Post-Apokaliptik Bir Nükleer Makale

Fallout Tarihçeleri adlı akıl kârı olmayan yazı dizimizin beşinci bölümüyle karşınızdayız. Daha önceki bölümleri gözden kaçırıysanız Fallout 1’e buradan, Fallout 2’ye buradan, Fallout 3’e buradan ve Fallout New Vegas'a ise buradan ulaşabilirsiniz. Bu yazılar sayesinde Fallout evreninde oynamadığınız oyunların da hikayesini net biçimde öğrenebilirsiniz.

Baş karakterimizin maceraları üçüncü oyundan tam 10 yıl sonra geçse de The Great War’un hemen öncesine dönüyoruz şimdilik. Yaptığımız tercihe göre kadın ya da erkek karakter olarak oynayabileceğimiz nam-ı değer Sole Survivor’ımız (karakterin adını biz belirliyoruz direkt) ailesiyle mutlu mesut bir yaşam sürmektedir. Bir sabah kapısını çalan ve Vault-Tec’ten sığınak pazarlayan bir satıcının yoğun ısrarlarına dayanamayarak istemeyerek de olsa Vault 111’den bir sığınak satın alır ailesi için. Şansa bakın ki imzayı attıktan kısa bir süre sonra The Great War patlak verir, nükleer füzeler gökyüzünü doldurur ve Sole Survivor’ımız da ailesini kaptığı gibi sığınağa koşar.

Tüm dünyada nükleer bir savaş patlak vermiş, yeryüzü tam anlamıyla cehenneme dönmüştür. Bu yüzden sığınak görevlileri tarafından tehdit sona erip, dünya en azından daha yaşanabilir bir hale gelene kadar dondurucu podlara yönlendirilirler kendisi gibi sığınak satın almış diğer insanlarla birlikte. Baş karakterimiz bir pod’a yerleşir, eşi ve küçük bebeği Shaun da hemen karşısındaki pod’a. Ne zaman biteceği belirsiz bir donmuş uyku onları beklemektedir.

Ne kadar süre geçti bilinmez, eşinin ve bebeğinin bulunduğu pod’un kimliği belirsiz bir grup insan tarafından açıldığını fark eder Survivor. Zavallı eşi her ne kadar bebeğini teslim etmemek için mücadele etmeye çalışsa da bu insanlar tarafından öldürülür ve Shaun da götürülür. Bu dehşeti pod’unun içinden çaresiz şekilde izlemek zorunda kalır Survivor’ımız ve aynı insanlar tarafından tekrar uzun uykuya yatırılır.

Gene belirsiz bir süre sonra yaşam destek üniteleri arızalanınca uzun uykusundan uyanmak zorunda kalır baş karakterimiz. Bulunduğu sığınaktaki tüm pod’lar arasında hayatta kalmayı başaran tek kişi de kendisidir (ki Sole Survivor unvanını da böyle alacaktır). Artık tamamen terk edilmiş sığınaktan dışarı çıkar. Fakat artık kendisini o bildiği güzel dünya değil, nükleer savaş yüzünden mahvolmuş bir çorak diyar beklemektedir.

Hemen evinin olduğu yere gider Survivor. Shaun’dan hiçbir iz yoktur. Lakin hem evi hem de mahallesi bir harabeye dönüşmüş olsa da sadık robotları Codsworth hâlâ oradadır. Codsworth’ten öğrendiğine göre savaştan bu yana tam 210 yıl geçmiştir. Fakat bu onu oğlu Shaun’u aramaktan alıkoyamayacaktır. Yağmacıları temizleyerek yeryüzünü dürüst insanlar için daha yaşanabilir hale getirmek isteyen Minutemen ve liderlerinden Preston Garvey’le tanışır Survivor. Garvey de oğlunu aramaya başlaması için karakterimizi Diamond City’e yönlendirir. Zira yakın dönemde burada pek gizemli bir kaçırılma vakası ihbarı olmuştur.

Kahramanımız hemen Diamond City’e doğru yola koyulur ve burada synth dedektif Nick Valentine’le tanışır. Her ne kadar Nick bayağı hasarlı olup synth olduğu fazlasıyla belli olsa da normalde synth’ler insandan ayırt etmesi imkansız androidlerdir. Diamond City halkı da bu gizemli kaçırılma vakalarının ardında synth’lerin olduğuna inanıp korku içinde yaşamaktadır. Nick’in önerisiyle şüpheli Conrad Kellogg’un evine gizlice girip ortalığı araştırırlar. Survivor’ın çorak dünyadaki yeni dostu köpek Dog Meat bir sigara izmariti üzerinden Kellogg’un kokusunu alır ve ekibimiz bu izi takip ederek hemen yola çıkar.

Koku ekibi Fort Hagen’e yönlendirir ve burada gerçekten Kellogg’le karşılaşırlar, üstelik yanında da kendisi gibi pek çok cyborg’le birlikte! Survivor’ı görür görmez kim olduğunu hemen hatırlar Kellogg, çünkü Shaun’u kaçıran kişi bizzat odur. Çıkan çatışmada Kellogg ölür fakat kahramanımız elinde hâlâ yeterli bilgi olmadığı için Kellogg’un kafasındaki hafıza çipini söker. Belki de bu çip ona aradığı soruların yanıtlarını verecektir.

Survivor’ımız bu sefer de çipin içindeki hafıza parçalarına erişmek için Good Neighbour’daki Memory Den’i ziyaret eder (Good Neighbour’a gittiğinizde mutlaka The Third Rail isimli caz kulübüne gidip Magnolia’nın şarkılarını dinlemenizi öneririm. Parçalar gerçekten olağanüstü ve Magnolia’yı da Wonder Woman’ımız Lynda Carter seslendiriyor, üstelik şarkılar da dahil). Burada doktor Amari’nin yardımıyla Kellogg’un hatıralarına erişmeyi başaran kahramanımız, Shaun’u Institute isimli gizemli bir örgütün kaçırdığını öğrenir. Fakat Institute yer yüzüne erişimi sadece teleportla sağlamaktadır, kaldı ki bu da yüzeyde henüz hiç kimsenin sahip olmadığı bir teknolojidir.

Doktor Amari’nin yönlendirmesiyle eski bir Institute bilim adamı olan Brian Virgil’i bulmak için gene yollara düşer Survivor. Virgil uzun süre önce Institute’dan kaçarak atom fanatikleri haricinde hiçbir insanın yaşayamayacağı kadar yoğun radyoaktif bir bölge olan Glowning Sea’ya saklanmış, bu yüzden hayatta kalabilmek için de kendini Super Mutant’a dönüştürmüştür. Zorlu bir yolculuğun ardından Virgil’a ulaşan karakterimiz, Institute’a girebilmek için gereken teleport cihazının detaylarını öğrenir.

Virgil’den aldığı bilgi ve yolculuk boyunca edindiği dostlarının da yardımıyla (burada hangi faction’a dahil olduğumuz da önemli bir rol oynuyor) teleport cihazını yapar Survivor ve nihayet Institute’a girmeyi başarır. Sonunda büyük buluşma gerçekleşir. Fakat Shaun küçük bir bebek değil, 60 yaşında ve herkesin The Father dediği kocaman bir adamdır.

Kahramanımız neler olduğunu artık tamamen anlar: Institute Shaun’u kaçırdıktan sonra Survivor 60 sene daha uykuda kalmış, tabii Shaun da bu esnada büyüyüp yaşlanmıştır. Peki Institute kendisini neden kaçırmıştır? Hem Vault hem yüzey halklarından teknoloji olarak çok daha ilerlemiş, kendini dünyanın geleceği olarak gören bir gruptur Institute. Teknolojik araştırmaları da hem teleport hem de kendi benliğine sahip synth’ler gibi üst düzey teknolojiler yaratmalarına sebep olmuş, insan DNA’sı araştırmaları konusunda da hayli yol almışlardır. Lakin nükleer savaş yüzünden kendileri de dahil bütün insan ırkının DNA’sı radyasyondan etkilendiği için uzun yıllar boyunca DNA’sı zarar görmemiş bir insan aramışlardır. O kişi de savaş öncesi dönemden kalan Shaun’dur.

Shaun burada geçirdiği yıllar boyunca insanlar tarafından oldukça sevilmiş, Institute’un lideri haline gelmiştir. Fakat yakalandığı ve kendilerinin bile çare bulamadığı kanser yüzünden ömrünün son günlerine yaklaşmaktadır.  Yani bu hayli sıra dışı baba – oğul kavuşması çok da uzun soluklu olmayacaktır ve Shaun Institute’un yeni liderinin Survivor olmasını istemektedir. Kısa bir süre sonra da hayata gözlerini yumar.

Buradan sonra olacaklar tamamen bizim seçimlerimize bağlıdır. İster snyth’leri insan ırkı için bir tehdit unsuru olarak gören Brotherhood of Steel’ın, ister kendi bilincine sahip synth’leri özgürlüğüne kavuşturmak isteyen Railroad’ın, ister yeryüzü halkları için savaşan Minutemen’ın, istersek de yüzeyde kalan bu ilkel ırkların her daim birbirleriyle savaşacağını düşünen Institute’ın tarafını seçebiliriz. Yaptığımız seçim de her halükarda diğer gruplarla birer birer çatışarak sonunu getirecektir. Çünkü savaş asla değişmez…

Fallout’un TV dizisinin Todd Howard tarafından resmi öyküye dahil edilmesi ve dizinin de Fallout 4’ten hemen sonra geçmesi oyunun gerçek sonu hakkında biraz bilgi veriyor aslında. Dizide ne Railroad’un ne de Institute’un esamesi okunmadığı ve Brotherhood of Steel da gittikçe güçlenen bir örgüt olarak gösterildiği için bu savaşı Minutemen ve BoS kazanmış diyebiliriz. En azından şimdilik. Tabi gelecek sezonlar neler gösterir bilinmez.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum