Not: Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinin Şubat 2014 sayısında yayınlanmıştır.
Ben bazen yeniden ilk gençlik yıllarıma dönmek istiyorum.
Aslında yaşlı sayılmam, daha yolun yarısına bile gelmedim. İlkgençlik yılları derken de 16-18 civarını kast ediyorum. İçimizdeki isyankar ruhun zirve yaptığı, otoriteye karşı gelmek için yanıp tutuştuğumuz, yaşamımızı kendimize göre şekillendirmek istediğimiz yaşlar. Mesela bir Vella olmak istiyorum. Yıllardır süregelen gelenekler kafama yatmadığı ve bir yaratığa yem olmak çok da cazip gelmediği için isyan bayrağı çekmek, koskoca düşmana tek başıma kafa tutmak istiyorum. Ya da bir Shay olsam istiyorum. Bana dikte edilen rutin ve korumalı hayattan sıyrılmak, hayat karşıma tehlikeler çıkaracaksa bile bunlarla yüzleşerek büyümek istiyorum.
Ben bazen yeniden ilk gençlik yıllarıma dönmek istiyorum.

Ben Mog Chothra olsam önce Fun Size’ı yerdim, çok konuşuyor o
Şşşşt, Schafer abi, uyan uyan, geç kalacaksın
Bundan yıllar önce bir makale okumuştum. İçeriği çok ayrıntılı olarak aklımda olmasa da başlığı aşağı yukarı şöyleydi: “Tim Schafer bir daha bilgisayar oyunu yapmamalı.” Aslında çok kötü bir yazı değildi, aksine Tim Schafer’ın hikaye anlatımı ve orijinal karakterler geliştirme konusunda tam bir deha olduğundan bahsediyor ama iş oyunların kendisine geldiğinde çuvalladığını söylüyordu. Örneğin Grim Fandango’nun muhteşem hikayesi, karakterleri ve atmosferinin oyun mekaniklerince gölgelendiğini öne sürüyor ve Schafer’a kısaca “Üstad sen oyun yapmayı boşver de roman veya filmler için senaryo yaz” diyordu. Schafer’ın bu adamı sallamadığı iyi oldu, yoksa Broken Age ile tanışamayacaktık :)
Evet baylar bayanlar. Tim Schafer yıllardır süren point&click adventure uykusundan nihayet uyandı ve Broken Age’in ilk bölümünü ‘Alın da oynayın bebeler’ dercesine önümüze bırakıverdi. Ama artık uykusu ne kadar derinse (son p&c oyununun 1998'deki Grim Fandango olduğunu düşünürsek) tam olarak silkelenip kendine geldiğini söyleyemeyeceğim ama bu da bir başlangıçtır.
Broken Age bize Vella ve Shay’in hikayelerini anlatıyor. Daha doğrusu anlatmaya başlıyor çünkü karşımızda oyunun yalnızca ilk bölümü var. Şu ‘arkası yarın, bekleyin bakalım’ tarzına kolay kolay alışabileceğimi sanmıyorum ama yapacak bir şey yok tabii.

Haydi hep birlikte ismimizden bir harf atıp hafifliyoruz. Bana artık Es’r diyebilirsiniz.
Vella ve Shay’in kesişimi acaba boş küme mi?
Vella gencecik bir kız. Ve kurban edilmek üzere. Ve etrafındaki kimse (dedesi hariç ama o da azıcık bunamış zaten) bundan şikayetçi değil. Aksine kızların Mog Chothra isimli yaratığa kurban verilmesi yıllardır süren bir gelenek ve halk bunu büyük bir coşku içinde gerçekleştiriyor, genç kızlar Mog Chothra kendilerini yesin diye şekilden şekle giriyor. Vella hariç. Vella’nın aklında başka bir soru var: “Neden ölmek zorunda olan benim de Mog Chothra değil?”.
Shay ise galaksiler arası yolculuk yapan bir geminin genç kaptanı. Hayatı o kadar rutin ki; her sabah mısır gevreği yiyor (çeşidi değişse de Shay’in de dediği gibi ‘bunların birbirinden ne farkı var ki?’), ‘anne’ ismindeki bilgisayarın kendisini yolladığı görevleri yapıp, yatağa bir kahraman olarak giriyor. Gittiği görevler ise bu bilgisayarın kendisi için hazırladığı kurmacalardan ibaret. Birinde üzerlerine dondurma çığı düşmüş veletleri dondurmayı yiyerek kurtarıyor, bir diğer görevde zaten gerçekleşmeyecek bir tren kazasını önlemeye çalışıyor. Ama Shay artık çocuk değil ve bu görevler onu eğlendirmiyor. O değişiklik istiyor ve bu rutini bozmak için karşısına çıkabilecek tehlikeleri büyük bir zevkle kabul ederek karşılaştığı ilk fırsatın üzerine atlıyor.
Görünüşte Vella ve Shay iki farklı dünyanın insanları. Acaba gerçekten öyle mi? Kim bilir. Belki ortak yanları vardır, belki yoktur. Bunu oyunu oynadığınızda kendiniz öğreneceksiniz. Bizi ilgilendiren kısım bu iki karakter arasında istediğimiz zaman geçiş yapabiliyor olmamız. Hikayeler birbirinden bağımsız göründüğünden oyunun devamı açısından diğer karaktere geçme zorunluluğumuz yok, ama yine de örneğin Vella’yı oynarken bir yerde takılınca Shay’e geçip hikayenin o kısmını devam ettirebiliyoruz. Ama tabi isterseniz önce birini, sonra birini de bitirebilirsiniz. Seçim tamamen size ait.

Şu gömlek size de Stan’i hatırlattıysa bendensiniz
Över gibi yaparken bir anda yermeye başlamak
Schafer’ın oyunlarında kendine has ama bir o kadar da eğlenceli ve etkileyici grafikler görmeye alışkın biri olarak Broken Age’in tarzını da inanılmaz beğendiğimi söylemeliyim. Özellikle de Vella’nın dünyasında her bir ekranın sanat eseri gibi görünmesini geçtim, karakter tasarımları gerçekten inanılmaz orijinal. Animasyonlar desem olağanüstü, diyaloglarla yüz ifadelerinin uyumu falan on numara olmuş. Her bir karakterle konuşmaktan ayrı bir zevk alıyorsunuz, çünkü hem diyaloglar komik, hem de dediğim gibi karakterlerin hal ve hareketleri çok hoşunuza gidiyor. Amaaaaaa… Özellikle akılda kalıcı bir karakter var mı derseniz cevabım %95 ölçüde hayır olacak. Tamam çok çeşitli ve farklı karakterlerle tanışıyoruz ama bunlarla o kadar kısa süre görüşüyoruz ki üzerimizde herhangi bir etki bırakmıyorlar. Yani Broken Age’deki tüm karakterleri toplasanız Monkey Island’daki Stan etmiyor. Bunun tek istisnası Shay’in dünyasındaki tilki, ama onu da ne kadar hatırlayacağımızı zaman gösterecek.

Saldırıların en tehlikeli, en acımasız, en vahşi olanı… Tabi ki sarılma saldırısı!
Grim Fandango, Full Throttle, Day of the Tentacle, Monkey Island gibi başyapıtların adamı Tim Schafer’ın yeni point&click adventure’ını oynarken bu türe damgasını vuran bulmacaları da görmek istiyor insan. Bu noktada da koca bir ‘maalesef’ bekliyor bizi. Schafer zamanında eski Lucas oyunlarındaki kelime sistemindeki bazı sorunları eleştirmişti haklı olarak, örneğin ‘kullan’ komutunu bir kapı üzerinde kullanmakla ‘aç’ veya ‘kapa’ komutunu aynı kapı üzerinde kullanmanın bir fark yaratmadığını, oyuna yalnızca ek yük bindirdiğini söylemişti. Broken Age’de ise her şeyi o kadar sadeleştirmiş ki, vur deyip öldürmek tam olarak buna denir. Bir kere oyunda yalnızca tek bir imleç var ve bu imleç ekrandaki hotspotların üzerine geldiğinde şekil değiştiriyor. O kadar. Kullan, konuş, incele, al gibi komutların hepsi tek bir ikonda birleştirilmiş. Bunun sebebi de oyunun cayır cayır ‘ben tabletler/akıllı telefonlar için tasarlandım’ diye bağırıyor olması. Aman sakın tabletçiler kontrollerde zorluk yaşamasın, PC oyuncularını sallasak da olur he mi? Envanter ekranını açmak için bile fareyi ekranın altına getirmek yetmiyor, bir de oradaki düğmeye tıklamak lazım.
Bu halde bile zor bulmacalar yaratmak mümkün olabilirdi ama bu oyunda zor bulmaca diye bir şey yok. Ekrandaki tüm hotspotlara tıkladığınızda zaten çoğu şeyi çözmüş oluyorsunuz. Yaklaşık 3 saat süren bir oyunda hiçbir yerde takılmayınca insan haliyle kıllanıyor. Neyse ki oyunda ipucu sistemi yok, ama dediğim gibi bulmaca zorluğu olmayınca böyle bir sisteme ihtiyaç da yok. Schafer oyunun kolay başlayıp zorlaşacağını söylemişti, yani ikinci bölümün teorik olarak daha zor ve sevdiğimiz tarzda bulmacalar sunması lazım ama buna da ne kadar inanılır, göreceğiz.

Tilki midir, kurt mudur bilemedim, tilki deyiverdim
Bu bir başlangıç olsun diyelim
Oyunun ilk inceleme notları geldiğinde etraf 9’lardan, 9,5’lardan geçilmedi (biraz da duygusal sebeplerden). “Obaaa, yoksa yılın oyunu mu geldi, naptı lan bu Schafer’ falan diye düşündürdü yani. Ama ben 25 yıllık bir adventure oyuncusu olarak bu oyuna 9 verirsem içim rahat etmez. Öyle bir durumda bir Grim Fandango’yu, bir Day of the Tentacle’ı skalanın hiçbir yerine sığdıramam çünkü. Ama siz kendinizi oyuncu yelpazesinin biraz daha casual kısmına koyuyorsanız verdiğim nota koskoca bir 1 daha ekleyin, çünkü Broken Age’de kesinlikle aradığınızı bulacaksınız. Ben ise bunun Schafer’in o derin uykudan uyandığı oyun olduğunu düşünecek, bu yüzden acayip mutlu olacak ve 9+ notunu hiç düşünmeden yapıştıracağım ‘o oyunu’ bize sunacağı günü büyük bir keyifle bekleyeceğim.

Bütün çığlar dondurmadan oluşsaydı, toplaşıp yeseydik fena mı olurdu
Tam bir yıldızlar geçidi
Broken Age’in en kuvvetli olduğu yanlardan biri müzik ve seslendirmeleri. Double Fine, müziklerini Monkey Island, Sam&Max, Fate of Atlantis gibi bilimum LucasArts adventurelarının da müziklerine imza atan Peter McConnell’ın üstlendiği oyunda seslendirmeler için nefis bir kadro toplamış, bu kadro da öyle bir iş çıkarmış ki yeme de yanında yat desem bile hak ettiği övgüyü vermiş olamam. Jennifer Hale, Ginny Westcott, Cree Summer gibi video oyun seslendirme ustalarına ek olarak tanıdık bazı isimleri de kadrosuna katan Broken Age müzik ve seslendirmeler konusunda benden tam not almayı başardı. Abarttığımı mı düşünüyorsunuz? Hadi canım! Şu listeye bir göz atsanıza kuzum.
Shay – Elijah Wood (söylemeye gerek var mı)
Curtis the Lumberjack – Will Wheaton (tanımayan var mı)
Harm’ny Lightbeard – Jack Black (çikogofret sevmeyen var mı)
Lovable Gus – Pendleton Ward (Adventure Time’ın yaratıcısı)
Ch’t – Hynden Walch (Princess Bubblegum)

Şimdi mi oynasam, ikinci bölümü mü beklesem?
Aranızda bölümler halinde yayınlanan oyunları tüm bölümleri çıkana kadar bekleme taraftarı olanlar olduğunu biliyorum. Bunun en riskli tarafı her an bir yerlerden spoiler yiyebilecek olmanız. Valla özellikle de Broken Age’in bu ilk bölümü için spoiler yemek istemezdim, ne yalan söyleyeyim. Sırf bu yüzden bu yazıda da zevkinizi kaçırabileceğini düşündüğüm hiçbir şeye değinmedim. Boşuna uğraşmış olmayayım, bu seferlik bir değişiklik yapıp bu ilk bölümü oynayın. İkinci bölüm ilkinin üzerine ne kadar çıkacak, birlikte görelim. Azıcık beklemekle pullarımız dökülmez ne de olsa.

KÜNYE
KARNE
+
-
SON KARAR: İkinci bölümü iple çekmek için yeterli sebebimiz var
NOTU: 8
















