Risen 3: Titan Lords İnceleme

BU SEFER OLMUŞ SANKİ... SANKİ...

 

Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinde yayınlanmıştır.

Piranha Bytes oyunlarının daima kendine özgü bir tadı olmuştur. Hiçbiri öyle ahım şahım yapımlar değildir, genellikle tuhaf buglarla dolu olurlar ve savaş sistemleri hep bir parça sorunludur. Gelgelelim ne yapar eder, sizi avuçlarının içine sımsıkı almayı başarır bu oyunlar. İlk başta burun kıvırdığınız, “Bu ne be, olmamış!” dediğiniz şeyleri birkaç saatin sonunda görmemeye başlarsınız. “Dur şu köşeye de bakayım. Acaba bu mağarada ne var? Şu sandığı da açayım, bir quest daha yapayım” derken zamanın nasıl akıp gittiğini fark etmezsiniz bile. Bu Gothic serisinde de böyleydi, ilk Risen’da da... Firma bu çizgisini sadece Risen 2’de bozmuş ve ne hayranlarının ne de diğer oyuncuların sevebildiği bir yapım çıkartmıştı ortaya. Görünen o ki kendileri de bunun gayet farkında çünkü serinin üçüncü oyununda kısmen de olsa köklere dönüş söz konusu.

risen3-1

RUHUMU KAYBETTİM, HÜKÜMSÜZDÜR

Risen 3, ikinci oyunun bittiği yerden başlıyor; fakat bu kez parmaklarımızın ucundaki kişi ilk iki yapımda yönettiğimiz isimsiz kahraman değil, ünlü korsan Kaptan Steelbeard’in oğlu. Ne tesadüftür ki onun da bir ismi yok! Korsanlık babadan oğla geçen bir meslek olduğundan hayatını denizleri yağmalamakla ve define peşinde koşmakla kazanan kahramanımız, kız kardeşi Patty (ilk iki oyunu oynayanlar kendisini hemen hatırlayacaktır) ile birlikte Crab Coast adlı adadaki efsanevi hazinenin peşine düşer. Ama tam da çil çil altınları kucaklamak üzereyken yeryüzünün derinliklerinden kafatası biçimli bir mağara yükselir ve içinden cehennem zebanilerini andıran, Gölgeler isimli yaratıklar boşalmaya başlar. Kız kardeşinin uyarılarına kulak asmayan kahramanımız neler olduğunu anlamak için mağaraya girer, kristalden yapılma bir boyut kapısıyla karşılaşır veee... Gölge Lordlardan biri tarafından öldürülür. Patty ağabeyini adaya gömüp mürettebatın geri kalanıyla birlikte oradan kaçar, Gölgeler ise tüm adayı işgal etmeye başlar. Derken, üç hafta sonra, yine ikinci oyundan hatırlayacağınız büyücü doktor Bones gelip bizi mezarımızdan çıkartır ve tekrar hayata döndürür. Şey... en azından kısmen. Çünkü ruhumuz hâlâ Gölgeler Diyarı’nın elinde ve onu geri alamadığımız takdirde cehennemin müdavimlerinden biri olmamız kaçınılmaz. Çok geçmeden Gölgelerin sadece Crab Coast’u değil, tüm adaları kapladığını öğreniyoruz ve ruhumuzu kurtarmak için atıldığımız yolculuk birdenbire tüm dünyanın kaderini ilgilendiren bir serüvene dönüşüyor.

SABREDEN EDİTÖR...

Risen 3’e başlar başlamaz ilk fark ettiğiniz şey sanki PS2 günlerinden kalma gibi görünen, düşük çözünürlüklü grafikleri. Bunun nedeni PB’ın oyunu Risen 2’de kullandığı motorla hazırlamış olması. Her ne kadar bu görsel kalite iki sene evvel gözümüze güzel görünmüş olsa da bugünün standartları göz önüne alındığında, hele hele 50 dolarlık fiyatı da işin içine kattığınızda insan ister istemez hayal kırıklığına uğruyor. Gözünüze takılan bir diğer şeyse arayüzün birkaç ufak tefek ayrıntı haricinde tamamen ikinci oyundan alınmış olması. Bunun üzerine güdük animasyonlar ve ana karakterin berbat seslendirmesi (baş karakterin gırtlak kanserine yakalanmış gibi konuşması karizmatik olmuyor sevgili yapımcılar) eklenince keyfiniz iyice kaçıveriyor. En azından ilk bir saatin sonunda benim izlenimim o yöndeydi ve “Yine olmamış galiba” diye söylenerek devam ediyordum oynamaya. Muhtemelen incelemesini yazmayacak olsaydım oyunu da o noktada bırakırdım, ama iyi ki öyle bir şey yapmamışım. Çünkü oyun asıl o ilk 1-2 saatin ardından açılmaya ve sizi sarıp sarmalayama başlıyor.

risen3-2

Peki nedir bana bunu söyleten? Serinin kendine has keşif duygusu elbette... Risen 3’te keşfedebileceğimiz sekiz tane ada var. Bunlardan bazıları küçük, bazılarıysa muazzam boyutlarda ve hepsinin de kendine özgü görevleri, iklimleri ve ırkları içeriği coşturuyor. İşin güzel kısmıysa bu adaların her ama her köşesinde keşfedilecek yeni bir görevin olması. Oyunda kelimenin tam anlamıyla yüzlerce yan görev bulacaksınız. Hepsi de gerçekten “bulunmayı” bekliyor, çünkü Risen 3 elimizden tutup da şunu şunu yap demiyor. Aksine, önceki oyunlarda olduğu gibi her şeyi tamamen keşif yeteneğimize bırakıyor. Bazen bir mağarada hiç beklemediğimiz bir sır çıkıveriyor karşımıza, bir masanın üzerindeki kitap efsanevi bir nesnenin yerini çıtlatıyor bize, ya da önemsiz gibi gözüken bir karakteri (başlarının üzerinde süzülen ünlem işaretleri mi? Yok öyle bir şey dostum!) soru yağmuruna tuttuğumuz takdirde yepyeni bir görev açılıveriyor.

Bunun yanı sıra katılabileceğimiz üç ayrı grup var: Guardians, Demon Hunters ve Voodoo Natives. Guardians, büyücüleri koruyan bir tür şövalye tarikatı ve ikinci oyunda yerinde yeller esen kristal büyülerini kullanma becerisine sahipler. Voodoo Natives, adından da anlaşılacağı üzere voodoo büyüleri yapabilen bir grup. Benim favorim olan Demon Hunters ise Gölgelere karşı savaşmak için kurulmuş, kadim bir savaşçı tarikatı. Seçtiğimiz gruba göre sadece kullanabildiğimiz yetenekler değil, görevleri çözme yöntemlerimiz de farklılık gösteriyor.

ESKİ TATLAR

Risen 3’ün yapısı önceki oyunlardan çok da farklı değil. Her zamanki gibi önümüze çıkan çeşitli bitkileri, madenleri, istiridyeleri vs toplayabiliyor, bunları satarak para kazanabiliyor ya da gerekli yeteneklere sahipsek kendimize iksir hazırlayabiliyoruz. Maymunlardan tutun da Behemotlara kadar envai çeşit yaratık boyumuza posumuza bakmadan üzerimize saldırmaya burada da devam ediyor. Bize de önce bol bol ölmek, ardından biraz güçlenmek, o hırsla doğal yaşam katliamı yapmak ve topladığımız etleri pişirip afiyetle bir güzel yemek düşüyor. Neyse ki savaş sistemi büyük ölçüde düzeltilmiş ve geliştirilmiş. Şahsen Risen 2’yi yarıda bırakmama neden olan şey o saç baş yolduran savaş sistemiydi. Risen 3’te ise çok daha dengeli bir sistem karşılıyor bizleri. Artık yön tuşlarına iki kez basarak sağa sola taklalar atabiliyoruz, düşmanlarımız Allah ne verdiyse saldırmak yerine hareketlerimize tepkiler veriyor ve çevremiz sarıldığında kendimizi daha iyi kollayabiliyoruz. Ama bu savaşların daha kolay olduğu anlamına gelmiyor elbette, dikkat etmediğiniz takdirde en güçsüz yaratıkların bile sizi çiğ çiğ yemesi işten bile değil (ki bir Risen oyunundan beklenen de bu).

risen3-3

Oyun boyunca Bones ve Patty başta olmak üzere yanımıza pek çok farklı karakter katarak kendimize bir mürettebat kurabiliyoruz. Hatta ileride kendi gemimize de sahip olup devasa canavarlara Assassin’s Creed IV tarzı deniz savaşlarına tutuşuyoruz. Üstelik tam zamanında, yani oyun sıkıcılaşmaya başlarken oluyor bu. Gel gelelim, her ne kadar belli başlı yerlerde yorumlar yapsalar da, yan karakterler genel olarak birbirlerine çok benziyorlar ve oyun boyunca da pek bir gelişme kaydedemiyorlar. Aralarından bir tek ilginç seslendirmesi ve mizahi diyaloglarıyla Bones çıkıyor öne. Bir de Jafar... İşin bir diğer kötü tarafıysa yanımıza sadece bir kişi alabilmemiz.

Oyunun bir diğer eksisi diyalogların bazen çok saçma olabilmesi. Bazen sorduğunuz bir soruya alakasız bir yanıt alabiliyorsunuz, bazen de karakterlerin el kol hareketleri söyledikleriyle uyuşmuyor. Bazen de birlikte canavar avına çıktığınız birine görevin tamamlandığını illa ki söylemeniz gerekiyor. Yahu... oraya kadar beraber gittik, canavarları beraber kestik! Ben ne diye adama dönüp “Görev tamamlandı,” diyorum? o neden bana sanki haberi yokmuş gibi davranıyor peki? Olmamış... Üstüne başarısız seslendirmeler de eklenince insan ister istemez gözlerini devirmeye başlıyor.

risen3-4

Taaa ilk Risen’dan beri süregelen “diyalog esnasında etraftaki sandığın/ağacın/dolabın arkasına saklanan kamera” hastalığı burada da devam ediyor. Adamımız kilit konulardan biri hakkında konuşurken siz kasanın üzerindeki kalasları saymaya başlıyorsunuz böyle durumlarda. Oyundaki bazı geçiş animasyonlarının yerinde yeller esmesi de yadırgadığım bir başka husus oldu. Mesela merdiven tırmanma animasyonu yok; faremizin tuşuna tıklamamızla kendimizi merdivenin tepesinde bulmamız bir oluyor.

Ama işte... başta da dediğim gibi sırf o keşif duygusu ve görevlerin bolluğu sizi oyuna bağlamayı bir şekilde başarıyor. Ne kadar burun kıvırırsanız kıvırın o quest benim şu quest senin diye koşturmadan, oyunun başında saatlerinizi harcamadan edemiyorsunuz. Bence bu bile bir başarıdır. 

NOT

6+

Künye

Risen 3: Titan Lords (PC)

Tür: Aksiyon / RYO

Yapım: Piranha Bytes

Dağıtım: Deep Silver

 Fiyat: 75 TL (Steam)

Platform: PC, PS3, XBox 360

Ne İyi?

-Müzikler

-Savaş sistemi düzeltilmiş

-Yüzlerce yan görev

-İlk defa bir PB oyununda bug görmedim galiba

Ne Kötü?

-Diyaloglar kötü

-Seslendirme berbat

-Grafik motoru yaşını fena belli ediyor

-Bu kaliteye bu fiyat fazla kaçmış

YORUMLAR
Parolamı Unuttum