İçinde yaşadığı dünya pek çok sırrı içinde barındırsa da insan bazı şeylerin eksikliğini göz ardı edemiyordu. İçindeki dünya acımasız, korkutucu ve tehlikeli bir yerdi. Gerçeğin soğuk, katı ve kimi zaman kendini göstermeyen yüzü (ölüm) herkesi korkutuyordu.
Bu yüzden kaçmak istedi kendi dünyasına. Huzuru ya da istediğini bulmayı umduğu, zihninin derinliklerine daldı. Hayal gücü ve düşünme yeteneği insana yeni dünyalar sundu. Şöyle olsaydı nasıl olurdu diye düşüncelere daldı, kendini tatmin etti. Zaman geçtikçe daha da büyüyen ve karmaşıklaşan hayallerini başkalarıyla paylaşmak istedi. Hayaller, olasılıklar hikayelere ve efsanelere dönüştü. Ancak kağıt üzerindekiler ya da anlatılanlar bir türlü yetmiyordu. İnsan daha fazlasını ve daha iyisini istiyordu.
Teknoloji ve teknik imkanların da yardımıyla gerçek olmayan şeyleri daha gerçekçi şekilde filmlerde, dizilerde ve sonrasında da oyunlarda görür olduk. Bunu bir adım daha öteye taşımak ve sanal gerçeklik teknolojisini geliştirmek kaçınılmazdı. Bu biraz da çelişkili konu, çünkü kafasına taktığınızda gördüğünüzün gerçek olmadığını biliyor ancak mümkün olduğu kadar gerçekçi görünmesini ve ona inanmayı arzu ediyorsunuz.
Bu yeni galeride sizlere sanal gerçekliğin başlangıcı ve geldiği noktalardan bahsedeceğiz.

















