Bağımsız oyunlarda ne arıyoruz?
Devamını okuSimon the Sorcerer benim çocukluğumun en önemli isimlerinden biri. Point and click adventure türünün genel olarak LucasArts ve Sierra hakimiyetinde olduğu yıllarda bir anda karşıma çıkan ve beni kendine hayran bırakan bir oyun. Amiga’da defalarca oynadığım, çoğu repliğini ezbere bildiğim bir şaheser. AdventureSoft, ilk oyunun başarısından ve ikinci oyunun da bir hayli yüksek puanlar almasından yola çıkarak bunu bir seriye dönüştürmeye karar vermiş olsa da ilk iki oyun haricinde sevdiğim tek bir oyunu bile olamadı bu serinin.
Üçüncü oyunda 3D’ye geçilmiş olması devasa bir hataydı, hikayesi ve esprileri güzel olsa da oyunun ruhu yok edilmişti adeta. Sonrasında çıkan hiçbir oyunu AdventureSoft geliştirmedi zaten ve hiçbiri de orijinal ikilinin yanına bile yaklaşmadı.
2022 yılında duyurulan öncül oyun Simon the Sorcerer Origins ise pek bir iddialı görünüyordu ama bize özel olarak gönderilen demoyu oynadıktan sonra açıkçası bir miktar hayalkırıklığına uğradım. Belki benim gibi azılı bir Simon the Sorcerer hayranı değil de bir başkası oynasa beğenebileceği çok şey olabilirdi ama ben ister istemez geçmişle kıyaslama yapıyorum tabii ki.
Simon the Sorcerer Origins adından da anlaşılacağı üzere Simon the Sorcerer’ın kökenini anlatacak ve bizi ilk oyunun öncesine götürecek. Demo üç bölümden oluşuyordu, özellikle ilk bölüm oyunun akışına yedirilmiş bir öğreti kısmı, ikinci bölüm oyuna biraz daha alışmanızı sağlıyor ve üçüncü bölüm ise daha geniş çaplı. Oyunun son halinde 12 bölüm bulunacakmış.
Demoyu eleştirme sebeplerimin başında kalite kontrol eksikliği geliyor aslında. Hemen açıklayayım. Oyuna başlar başlamaz “ekranda bu ikon çıktığında otomatik kayıt alınıyor demektir” uyarısı geliyor. Şimdi ben zaten bir adventure oyununda manuel kayıt olmamasını sevmem, bu uyarıyı görünce de hafiften bir kıllandım. Biraz oynayıp menüye çıktım, orada Save Game ve Load Game seçenekleri var ama griydi. Herhalde dedim bu ilk bölüm öğreti kısmı olduğu için kaydettirmiyor, ama Save Game seçeneği olduğuna göre manuel kayıt da vardır.
Oynamaya devam ettim, ilk bölüm bitti, ikinci bölümün ortasında yine bir kayıt alayım dedim, seçenek yine inaktif. Bölümün sonuna geldim, hala kaydedemiyorum, e dedim çıkayım, sonra devam ederim, nasılsa otomatik kayıt alıyor. Diğer gün oyunu bir açtım, Continue diye bir seçenek yok. Çünkü demo otomatik kayıt da almıyor. Üçüncü bölümü merak mı ediyorsun, sen oynayacak en baştan. O kadar canım sıkıldı ki, o kadar olur. Çünkü bunun tek seferlik bir hata olup olamadığından emin olamadım, tek oturuşta da bilmemkaç saat üç bölüm birden oynamak istemiyor olabilirim değil mi? Neyse ikinciye başladım aynı şekilde, birinci bölüm, ikinci bölüm, üçüncü bölüm. Oyundan çıktım ve her şey yine en baştan başladı.
Aslında sırf bu yüzden bile bu yazıyı yazasım yoktu, ama az da olsa Origins’te bizi neyin beklediğini sizinle de paylaşayım dedim. Umarım asıl oyunda bu tür can sıkıcı hatalarla karşılaşmayız diyeyim, elimden fazlası gelmez zaten.
Oyunun çizim tarzı fena değil, tüm grafikler ve animasyonlar elle hazırlanmış ki burada bu kısma ciddi emek harcandığı belli. Şahsen Monkey Island, Full Throttle, Day of the Tentacle remake versiyonlarında gördüğümüz gibi “eski grafiklerin yenilenmiş halleri” gibi bir tercih yapsalardı çok daha mutlu olurdum, bu haliyle tam olarak Simon ruhunu alabildiğimi söyleyemem.
Ancak animasyonlarda dikkatimi çeken bir zayıflık var, sanki az sayıda kareyle hazırlanmış gibi duruyorlar. Bir de Simon’ın yürüme hızı gerçekten çok yavaş, tamam çift tıkla koşabiliyoruz ama ilerleme hızı doğal gelmiyor.
İlk başlarda oyunun müzik olarak biraz geri kaldığını düşünmüştüm, sonuçta Simon the Sorcerer’ı Simon the Sorcerer yapan, bana ‘Unutulmaz Oyun Müzikleri’ yazdıran şey çeşitli ekranlarda çalan o ekranlara özgü müziklerdi. İkinci bölüme geçişle birlikte tanıdık melodileri duymaya başlayınca oh çektim. İleriki bölümlerde nelerle karşılaşırız, hangi tanıdık mekanları görürüz, bataklıktaki o eve gider miyiz, aynı müziklerden duyar mıyız, yeni müziklere de kaptırır mıyız bilmiyorum ama bu konuda umutluyum açıkçası.
Simon the Sorcerer Origins’te Simon’ı yine ilk oyunda olduğu gibi Chris Barrie seslendiriyor ki bu aslında büyük bir olay. Bunu Guybrush’ı Return to Monkey Island’da yine Dominic Armato’nun seslendirmesiyle eş tutabilirim. Tabii ben oyunun ilk olarak disket versiyonunu oynamıştım ve onda seslendirme yoktu, seslendirmeli halini anca çok sonra oynayabildim ama o zaman bile Chris Barrie’nin sesinin Simon’a çok yakıştığını düşünmüştüm. Her ne kadar aradan neredeyse 30 yıl geçmiş olmasına rağmen Barrie yine Simon olmayı başarmış. Orijinalliğe verilen bu önem çok hoşuma gitti.
Orijinal Simon the Sorcerer’da ejderha ve altınlarla ilgili bir bulmacanın sonunda Simon ekrana bakar ve bize “elbette altın manyetik değildir” diye uyarıda bulunurdu. Çiftçi olduğunu iddia eden bir grup büyücüye “e ama imlecin altında büyücü yazıyor” diyebilirdik. Dördüncü duvarı yıkma işi bu serinin özelliklerinden biridir, Origins de bu geleneği sürdürüyor. Ama şimdiye kadar oynadığım kısımda bu dördüncü duvar işini sanki biraz abartmışlar gibi geldi ama ileriki kısımlarda bunun da değişme ihtimali var elbette. O yüzden peşin yorum yapmayayım.
Hikaye kısmında ise ne yalan söyleyeyim, az da olsa şüphelerim var. Orijinal Simon the Sorcerer’da köpeğimiz Chippy tavan arasındaki sandıkta Ye Olde Spelbooke adında bir büyü kitabı bulur ve Simon yanlışlıkla bir portal açardı. Köpeğinin arkasından portaldan geçen Simon kendisini yabancı bir dünyada buluyordu ve burada bulduğu mektupta onu bu dünyaya çeken kişinin Calypso adında bir büyücü olduğunu öğreniyordu. Görevi de Calypso’yu kötü büyücü Sordid’in elinden kurtarmaktı. İlk oyunda Simon bu dünyayı ilk kez görüyordu, hatta kendini bu berbat dünyada berbat kıyafetlerin içinde bulduğunu söylüyor ve “neyse ki bu bir rüya, yoksa cidden endişelenirdim” diyordu.
Ama şimdi bu Origins’in başında odamızın kapısını açmaya çalışırken portal açılıyor ve o dünyaya geçip Calypso ile tanışıyoruz. Portal büyü kitabına değil de bu eve bağlıysa o zaman ilk oyunda neden sandığın içine kitlenmişti? Bu dünyayı daha önce gördüysek Simon tüm bu yaşananları unuttu mu da ilk oyunun başında yaşanan olaylar yaşanıyordu? Aklımda bunun gibi bir sürü soru var ama oyunun geliştiricilerinden Massy Salamai tüm bunların açıklanacağını ve ilk Simon oyununda boşlukların doldurulacağını söylüyor.
Böyle klasikleşmiş oyunların öncül veya devam oyunlarını farklı stüdyoların, farklı geliştiricilerin üstlenmesi zor iş; Smallthings Studios da sanıyorum bu zorluğun farkındadır. Her ne kadar demodan pek etkilenmemiş olsam da Salamai’nin mesajlarından onun da benim gibi Simon the Sorcerer oyunlarını çok sevdiğini, karaktere ve mizacına hakim olduğunu anlayabiliyorum. Bu da demoda gördüklerime ve yaşadığım bazı hayalkırıklıklarına rağmen oyunun tamamlanmış halini merak etmemi sağlıyor açıkçası. Umarım o eski Simon ruhunu ucundan da olsa yaşatır bize, umudum devam ediyor.























