Assassin's Creed Valhalla - İnceleme
Yağmaya çıkmak için güzel bir gün! Skal!
Her oyuncunun illa ki kendinin bellediği bir oyunu vardır. Ne olursa olsun gider oynar. Söver, gene oynar. Duygusal yakınlık kurmak için onca oyun varken neden tutup kendime Assassin’s Creed serisini seçmişim, inanın bilmiyorum. Ama gelin görün ki seviyorum işte. Ubisoft, BossLogic’in 7 saatlik tuhaf photoshop serüveniyle Valhalla’yı duyurunca yaşadığım karmaşık duyguları nasıl anlatsam inanın bilemiyorum.
Odyssey’den sonra AC’nin nereye gideceğini hepimiz merak ediyorduk. Ben bir yandan ben RYO türüne evirilme planlarını beğenmiş, bir yandan da açık dünya işinin cılkını çıkarmaları konusunda çok yakınmıştım. Kassandra’yı benimsemekte hiç güçlük çekmemiştim ama Layla’ya kendisini teknik olarak ölümsüz yapacak bir asa vermenin amacını da tam çakamamıştım.
AC’nin hakkını vererek oyunlaştırabileceği tarihi dönemler gittikçe azalıyor. Ama şimdilik bu sona, on senelik bağımlılığımın yerine ne koyacağımı düşünmemi gerektirecek kadar yakın değiliz. Vakit, Viking olma vakti.
Anneee! Biz bi’ vikinge çıkıp geliyoruz!!
Odyssey’den sonra Valhalla’ya geçiş yapmak benim için ciddi bir kültür şoku oldu. Origins ve Odyssey’in geçtiği dönemler sadece ilgimin değil, elle tutulur bir miktar bilgimin de olduğu dönemlerdi. Öyle ki Odyssey’de duvardaki “gizemli yazıları” görünce, “Ulan… Linear B değil mi bu ya?” diyebilecek kadar olaya hâkimdim.
Valhalla’nın geçtiği dönem hakkında bildiğim şeyler ise bir kibrit kutusunu bile doldurmaz. Britanya tarihini sevmiyorum kardeşim. Ve sene MS 873, Vikinglerin Britanya’ya en çok çıkartma yaptığı yıllar. Oyun hop diye, “Orada bir dur,” diyor, “Bak şimdi. Viking bir kere bu insanların adı değil; bunlar bildiğin düz Danimarkalı, Norveçli falan. Viking aslında bu yağma yıkma olayının adı. Bu insanlar…”
Bir an için korkuyorum. Valhalla sarmayacak mı beni yoksa? Ama bu korkumu çabuk unutuyorum. Bir bakıyorum, başına oturalı saatler olmuş. Ben mantar peşindeyim.
9. Yüzyıl, özel olarak ilginiz olmasa bile ilginç bir zaman periyodu. Evet, resmi kaynaklar çoğunlukla kilise tarafından tutulan tarihçeler oldukları için biraz sıkıcı, çokça da Avrupa merkezliler. Ama Valhalla bir oyun ve kendisinden önce gelen AC oyunlarından daha ağırbaşlı bir havası olmasına rağmen içinde bulunduğu zaman dönemini eğlenceli kılmayı başarıyor.
Viking periyodunun başlangıcı olarak genel kabul gören tarih MS 793 senesi, Lindisfarne yağması. Fakat Valhalla’da biz bu başlangıçtan çok sonra, İskandinav savaşçıların ünü iyice duyulmaya başlamışken kendi Saga’mıza atılıyoruz.
Köylere saldıran küçük yağmacılar olarak Britanya’ya gelen Vikingler; 865 yılında, efsanevi kahraman Ragnar Lodbrok tarafından komuta edildiğine inanılan Büyük Viking Ordusunu (the Great Heaten Army) kuruyor. Yanlış anlamayın, ordu gerçek. Ragnar… Pek değil.
Ve bu ordu, Wessex Kralı Alfred tahta çıkana kadar İngiltere’ye büyük zararlar veriyor. Yani, İngiltere tarafından bakarsanız zarar. Viking gözüyle bakarsanız, yağma yağmalayanındır.
Wessex tarihi burada içine giremeyeceğim kadar geniş ve çetrefilli. Öyle ki, bunları oyundan önce araştırmış olmama rağmen incelemeyi yazarken kafamdan silmişim, sonradan aklıma geldi de ekledim. Fakat bilmeniz gereken şu ki, siz bütün bu entrikaların ve savaşların arasında kaldığınızda, işler hiç de düşündüğünüz gibi gitmiyor. Oyuncuyu içine almakta biraz yavaş kalan Valhalla, insanı bir yakaladı mı bir daha bırakmıyor.
Assassin’s Creed: Kan Davası
Bir dakika, pardon. Bu alt başlık bütün AC oyunlarını kapsadı neredeyse ama ne yapayım. Görünüşe bakılırsa gözümüzün önünde bir ya da birden çok aile bireyini kaybetmediğimiz AC oyunu yapamıyorlar. Ubisoft yavrum bir oturup konuşalım, belli ki bir derdin var. Anlatsan, bir içini döksen belki orijinal bir şey gelir aklına.
Eivor’un çocukluğunda; ailesi, dost oldukları bir klanın kralı Jarl Styrbjorn’u ağırlarken yerleşkelerine bir baskın yapılıyor. Bu baskında ana babasını kaybeden Eivor, Styrbjorn tarafından evlat ediniliyor. Onların yerleşkesinde, oğlu Sigurd’la birlikte kardeş gibi büyütülüyor ama kan davasından da hiç vazgeçmiyor.
Nitekim daha her şeyin başında, Eivor ana babasının katilini, Kjotve the Cruel’ı öldürmeyi de başarıyor.
Ama hiçbir şey bu kadar basit olamaz tabii. Sigurd çıktığı bir vikingden yanında, Kjotve’nin gizli ve kötü niyetli bir organizasyona mensup olduğunu iddia eden iki adamla çıkagelip, Jarl Styrbjorn’de Sigurd’un hiç de hoşuna gitmeyen bir biçimde başka bir kralın boyunduruğuna girmeyi kabul edince Norveç bizimkilere dar gelmeye başlıyor.
Onlarla gelmek isteyen bir grubu peşlerine katıp yelken açıyor Sigurd ve Eivor. Britanya! Seni yeneceğim! Sen mi büyüksün ben mi Britanya!!
SyninSynin, Eivor’un kuzgunu. Evet, bu sefer kartalımız yok ama ben kuzguna da varım. Synin sizin etrafı kolaçan etmenize, nereye gideceğinize, neyin nerede olduğuna kırk bin defa bakmanıza yardımcı olacak yoldaşınız. Aynı zamanda görevleri ve toplanabilir materyalleri de görebiliyorsunuz Synin’le. |
Assassin’s Creed: Mevsimsel Depresyon
Norveç kasvetli. Geceler uzun, gündüzler üç saniye. Fakat Britanya da çok farklı değil. Evet; nispeten yeşillik, çayırlık ama gözünü sevdiğim Britanya havası bir rahat vermiyor. Ekran görüntüsü alacağım; bulut geçiyor, yağmur yağıyor, sis basıyor. Odyssey’in ışıltılı suları, parlak güneşli gökyüzü ve yıldızlı gecelerinden sonra amma boğucu geldi ilk başta Valhalla.
Sağda solda ateş böceği tutup da yeni yerleşkemde serbest bırakmaya başladıktan sonra fikrimi azıcık değiştirdim. Çok azıcık. Yine de bir Yunan Adaları tatili değil. Ama Valhalla birçok yönden daha ağır başlı bir oyun gibi hissettiriyor. Yoksa bu hava durumu işine çok mu takıyorum?
Hiç değilse bu sefer yersiz yurtsuz değiliz. Kendi yerleşkemiz var: Ravensthorpe. Görevlerimizi buradan alıyoruz, ittifaklarımızı buradan kuruyoruz, atımızı (ya da benim gibiyseniz, binmelik kurdumuzu) tımarlatıp sağda solda bulduğumuz çerçöpü satabiliyoruz. Artık kılıç bileyletmek, zırh yaptırmak için şehir şehir, kasaba kasaba gezme devri sona erdi! Ravensthorpe Belediyesi hepsini ayağınıza getiriyor!
Aynen evimiz barkımız gibi derli toplu bir oyun Valhalla. Belki de Odyssey’den sonra ilk göze çarpan şey bu oluyor. Britanya’ya gelip dımdızlak ortada kalmıyorsunuz. Zibilyar tane yan görevle boğuşmuyorsunuz. Boş gezenin boş kalfası gibi sağda solda dolanmadan direkt gerekli görevlerinizi yapmaya başlıyorsunuz. Öncelik elbette yerleşkenizi biraz geliştirmek ve Assassin büronuzu kurup suikast hedeflerinizi öğrenmeye başlamak.
Benim gibi dağınık kafalı bir insansanız bu noktada efendim işte kendime nereden kedi bulurum, bu dövmeci dükkânı kaçıncı seviyede açılıyor, vesaire diye merak etmeye başlıyorsunuz. Merak etmeyin. Çok geçmeden deli kedici teyzelerle tanışmaya başlayacaksınız.
Ama önce, biraz yağma.
Valhalla’nın ana mekaniklerinden biri yağmalar. Yerleşkenizi geliştirmek için gereken bazı hammaddeleri ancak manastırları yağmalayarak elde edebiliyorsunuz. Ekibinizle birlikte küçük gemiciğinize atlayıp Britanya nehirleri boyunca dolaşıp yağmalayacak manastırlar arıyorsunuz.
Bu yağmaları stratejik savaş simülasyonları gibi düşünmeyin. Ekip üyelerinizi yönlendirmek ya da onlara komutlar vermek durumunda değilsiniz. Fakat esir düşebileceklerini ya da yanlarına gidip yaralı savaşçılarınızı yerden kaldırmanız gerekebileceğini unutmayın. Ayrıca ağır sandıkları açmak ve kapıları kırmak için de yardıma ihtiyacınız var.
Bunun dışında sizin yanınızda savaşan küçük bir ordunuzun olması, önden gidip herkesin işini biraz kolaylaştıramayacağınız anlamına gelmiyor. Odyssey’deki kale ve hisar kuşatmaları gibi siz önden gidip gizliden biraz düşman temizliği yapabiliyorsunuz ki ben bir çalının içinde yetmiş beş saat oturup geleni geçeni şişlemeyi sevdiğim için genelde böyle oynuyorum.
Yakalandığınız anda ise savaş borunuzu öttürüp ekibinizi yardımınıza çağırabiliyorsunuz. Sadece suyun yakınlarında olduğunuza emin olun. Malum, ekibiniz gemiden gelecek.
Erkek Eivor mu? Kadın Eivor mu?Bütün promosyon resimlerinde erkek Eivor kullanılmasına rağmen, hangisini seçtiğiniz gene bir şey fark etmiyor. İlginç bir şekilde, Animus’un genetik sinyal kuvvetine göre kadın ve erkek Eivor arasında gidip gelmesini de seçebiliyorsunuz. Değişik bir çözüm, ne diyeyim. |
Her ne kadar Eivor elindeki bıçağın önemini en başta kavrayamasa da, gizli bıçağınızı oyunun başında ediniyorsunuz. Bileğinin altından değil de üstünden takıyor Eivor, “Saklayacak bir şeyim yok benim,” diyerek. Fakat bu da siz ciddi suikast hedeflerini açana kadar tekniklerinizi geliştirmenize olanak sağlıyor.
Bir diğer özlenen mekanik de başlığı indirip, pelerini kuşanıp kalabalığa karışmaktı. Geri döndü. Gizlilik ve ortama karışma gibi öğelerin yokluğunu hissediyordum açıkçası. Ben bu oyuna boşuna mı “Kapüşonlu ve Öfkeli” diyorum? Kapüşonun yokluğu biraz sorun olmaya başlamıştı artık.
Tabii bu demek değil ki başlığı indirince görünmez oluyorsunuz. Yine de akıllıca kullanınca savaş ortasında bile sıvışmanızı sağlayabiliyor başlığınız. Ve bu ayarda, yine milleti kandırmaya ve sıvışmaya dayalı başka yetenekleriniz de oluyor oyun ilerledikçe.
Genel olarak baktığımda Valhalla’nın, en sonunda Ubisoft’un AC oyunlarının nereye evirilmesini istediğini çözdüğü oyun olduğunu düşünüyorum.
Örneğin; Valhalla’nın dünyası açık dünya ama her yerden boş beleş görevler fışkırmıyor. Bunun yerine tam da görev olmayan “world events,” yani olaylar var. Evet, yakınına giderek başlatabiliyorsunuz ama sonunu getirmek durumunda değilsiniz.
Mesela bir yerde saçma sapan bir mantar yediği için kendini yenilmez bir savaşçı sanan bir adamla karşılaşıyorsunuz. Peşinden gidip kendine zarar vermediğinden emin olabilirsiniz ama yapmak zorunda da değilsiniz.
Odyssey’de tanıtılan birçok mekanik Valhalla’da da var. Örneğin bir yeri ele geçirmek için savaşmak, birisi tarafından tutulup sizin peşinize düşecek Zealot’lar… Fakat bunlar oyunun kumaşına iyi yedirilmiş. Bence sırıtmıyorlar ve sizi suikastçı hissiyatından kopartmıyorlar.
Valhalla elinizden tutmuyor fakat Eivor için net bir yol çiziyor. Yine vereceğimiz kararlar bir şeyleri etkiliyor ama bu sefer sadece hikâyeyi değil, hedeflerinizi nasıl öldürdüğünüzü ve görevlerin savaşarak mı konuşarak mı biteceğini de seçeceğiniz yol belirliyor.
Bir bakıma, Valhalla beni verdiğim teknik kararların da hikâye kararları kadar önemi varmış gibi hissettirdi. Ve bu bir açık dünya RYO’dan bekleyeceğim türden bir şey. Bol yan görev oldu diye açık dünya olmuş olmuyor. Ubisoft oyuncuların yakınmalarını duymuş demek ki.
+3,2 Acayip İyi Vurma Gücü
Dediğim gibi, Valhalla’da öyle boş beleş dolaşıp sağdan soldan bir şeyler toplamak yok pek. Bu yüzden oyunun başlarında oklarınız ve yiyeceğiniz asla yetmiyormuş gibi hissedebilirsiniz. Panik yapmayın. Oyunun dengelenmesi için çok uzun süre oynamanız ya da grindlamanız gerekmiyor. Ayrıca, özellikle yağma yaparken, ekibinizin de sizin için savaştığını unutmayın. Bunu biraz fırsat bilip sağdan soldan yemiş ve mantar toplayabilirsiniz.
Mantarlar konusunda dikkatli olun ama he.
Eivor’u geliştirmenin birden fazla yolu var. En çok kullanacağınız, kazandığınız puanları harcayarak atak ve savunma bonusları alacağınız ve değişik saldırma yöntemleri edineceğiniz yetenek ağacı. Burada harcadığımız puanları silip tekrar dağıtabiliyorsunuz.
Bir de gizli yerlerden kitaplar ve yazmalar toplayarak edineceğimiz özel saldırılar var. İşte bunlar da adrenalin kullanan; aynı anda üç ok atma, alevli kılıç yapma gibi ekstra özelliklerimiz. Bunda sevmediğim olay, hangi kitaptan ne çıkacağını bilememeniz. Hayır, inanın bir noktada telefonu elime aldım, dedim internetten bakayım ne neredeymiş. Sonra internette henüz hiçbir şey olmadığını fark ettim. :) Belirli bir sıraya göre mi gidiyor, kitaba göre mi değişiyor… Bir söyleseydi oyun bize, iyi olabilirdi.
Uzun inceee bir nehirdeee!!!
Hakkında çığırmak istediğim fakat çığıramadığım bir sürü şey var. Birçoğu da neden Valhalla’yı çok sevdiğimle alakalı. Ama el mecbur, spoiler veremem. Vermek de istemem çünkü bazı şeyleri kendiniz keşfettiğinizde çok daha büyük keyif alacaksınız. Ayrıca bu incelemenin bir sonu da olmalı. Ubisoft gerçekten sesimizi duymuş diyebiliyorum sadece, ben gördüklerimden çok memnunum.
Elbette sorunları yok değil Valhalla’nın. Birçoğu teknik sorunlar çünkü bu bir Ubisoft oyunu. Bir iki kere dağın taşın içine kaçtı Eivor ve ilk Unity kaydımdaki Arno gibi orada takılı kalacak ve asla çıkmayacak diye çok korktum. PC optimizasyonu pek iyi değil. Bilgisayarım gereksinimleri haydi haydi karşılamasına rağmen uzun süre oynayınca takılmaya başlıyor.
İnceleme kopyalarının devamlı çöktüğünü söyleyenler de gördüm mesela. Benim oyunum hiç çökmedi ama bir kere kaydım bozuldu. 7 saatim çöp olabilirdi ama böyle bir şey beklediğim için birden çok aynı kayıttan almıştım. Tavsiye ederim.
Yine de ben oyunumu ciddi biçimde etkileyen bir teknik aksaklıkla karşılaşmadım. Bir ilk gün yaması geleceğini de biliyoruz. İlk bakıştan bu yana oyunda ciddi iyileştirmelere de gidildiğini düşünürsek, bu sorunların çözülmeyeceğini düşünmek için bir neden yok.
Âşık AtışmasıFlyting benim Valhalla’da net en sevdiğim mini-oyun oldu. Fakat bunları çevirecek çevirmenlere çok büyük sabır, kalemlerine kuvvet diliyorum. Bu atışmalarda başarılı olabilmek için İngilizcenizin biraz iyi olması lazım. Çünkü sadece uyaklı cevap vermek yetmiyor, aynı zamanda anlam olarak da bağlama uygun bir şeyler seçmek gerekiyor. Sanırım biraz da hece saymak. Oturmuş yapmışlar, bana da diyar diyar gezip atışacak âşık aramak düşer. |
Bir şeylerin tam olarak içine girebilmek için Valhalla’ya 15 ila 20 saatinizi vermeniz lazım. Benim Britanya’ya yelken açabilmem bile 6-7 saat kadar sürdü ki bir de tepemde, “Gezme artık yeter, sonra geri dönersin git görev yap,” diye başımın etini yiyen bir de kardeşim vardı. Allah razı olsun, yoksa daha bile uzun sürerdi.
Bu süreç içerisinde Valhalla’yı biraz sıkıcı bulmak, Eivor’la tam içli dışlı olamamak mümkün. Fakat bu beni oyundan soğutmadı. Bu kısmını sizin takdirinize bırakıyorum. Bana sorarsanız Valhalla’nın dünyası insanı öyle baştan sarıp götürecek kadar göz alıcı değil. Ya da belki o benim gri gökyüzüne olan ön yargımdı. Ama vakit verdiğime de değdi diyebiliyorum iç rahatlığıyla.
Odyssey’den kalma ve yeni birçok değişik oyun mekaniği hala mevcut. Ama angarya şeylerden arındırmışlar. Evet, yapacak çok şey var ama bir yandan da bazı şeyleri hiç yapmasanız da olur. Ve oyun bu gerçeği sizden gizlemiyor bu sefer.
Bir kere hikâyenin çetrefilli kısımlarına geldiğinizde, işin mitolojik yanlarına dokunmaya başladığınızda sizi sardıysa zaten geri dönüşü olmayan bir şekilde seviyorsunuz Valhalla’yı. Ayrıca Odyssey’de olayların modern zamanda geçen kısmı net doldurma bir hikâyeydi. Bunların olması lazım, araya serpiştirelim gitsin tarzında. İşin ilginç kısımları DLC’lere kalmıştı. Valhalla’da durum böyle değil. Çok konuşamıyorum, iki göz kırpayım siz de anlıyormuş gibi yapın.
Hem aradığım Assassin’s Creed hissiyatı geri dönmüş gibi hissettim hem de çok beklenmedik yerlerden düğmelerime bastı Valhalla. Anlatamıyorum da!
Ben gidip Eivor olmaya az daha devam edeceğim.
Başlıklar
Assassin's Creed serisi Odyssey ile evrilmişti, şimdi de her şey rayına giriyor.
- Görevler net ve gerektiği kadar. Odyssey’den sonra çok büyük rahatlık.
- Müzikleri bir harika. Yani keşke dinlemek için daha çok vaktimiz olsa, özellikle de gemiyle gezerken.
- En sonunda biraz daha gizlilik, biraz daha strateji! Koca koca düşmanları gizlilikle, sessizce yere indirmenin keyfi bir başka cidden.
- Ubisoft çevre dizaynını çok iyi yapıyor. Odyssey’den sonra beni daha etkileyemezler diyordum ama Eivor’la öyle yerlere gidiyoruz ki bu oyunda çalışan tarihçiden çizere, herkesin elini sıkmak istedim
- Biraz yavaş başlıyor, rahat bir 15-20 saatinizi açılışa vermeye hazır olun.
- Görevler derli toplu ama yine yapacak çok fazla şey var. Ne kadarı gerekli? İşte bu sorunun cevabı çok öznel.
- Grafikler açısından Odyssey’den bir tık ileri gidememiş sanki. Her şey acayip gerçekçi olsun değil ama bir şeylerin iç içe girmesi, kırılıp bozulması gibi sorunlar nedense asla çözülemiyor Ubisoft oyunlarında.
- Şu kadını az daha kaslı yapsaydınız elinize mi yapışırdı? Soruyorum sadece.
haha kadınlar biyolojik olarak kaslı olamaz komik olmuş isteğiniz