Bundan 4 yıl önce Biomutant’ın tanıtım videosunu ilk gördüğümde, her ilgimi çeken oyunda yaptığımın aynısını yaptım; hemen Steam’i açıp listelenip listelenmediğine baktım ki istek listeme atabileyim oyunu. O gün müydü yoksa daha sonra mı hatırlamıyorum ama Steam’de listelendiği ilk günden beri istek listemdeydi Biomutant.
2017’den beri çok şey değişti. Sevimli grafikli Zelda tarzı Immortals, açık dünya oyunlarına yeni bir anlam katan Ghost of Tsushima’lar gördü bu gözler. İnsan ister istemez bazı karşılaştırmalar yapıyor. Oyun tarzları farklı olsa da açık dünya konsepti olan her oyun bu ya da şu şekilde birbirini andırıyor. Biomutant en baştan beri farklı olduğunu söylüyor ama gerçekten farklı olabiliyor mu bakalım...
Biomutant kıyamet sonrasında geçen bir açık dünya rol yapma oyunu. Hikaye epey tanıdık.. Kıyamet sonrası dünyada Hayat Ağacı’nı kurtarma görevi bizim minik kemirgen benzeri karakterimize düşmüş durumda. Dünyayı kontrol altında tutan kabilelerle birlikte çalışıp (ya da tarih sahnesinden silip) Dünya Yiyiciler’i durdurmamız gerekiyor. Oyuna başlarken 6 farklı tür ve 5 sınıftan oluşan karakter yaratım ekranından geçiyoruz. Bu kısım tam bir rol yapma oyunu gibi kokuyor. Karakterin yetenekleri, çeşitli zararlı etkenlere karşı dayanıklılık seviyeleri, birbirinden farklı oynanışlar sunan sınıfları ve tabii ki tüylerimizin ne renk ve uzunlukta olacağının seçimi. Biomutant karakterinizi istediğiniz gibi geliştirme imkanı verdiği için karakter sınıfları ayağınıza pranga olmuyorlar. Bu da oyun için ciddi bir + puan.
Karakterimizi yaratıp oyuna girdiğimizde bizi Biomutant’ın örnek aldığı birçok oyundan esintiler karşılıyor hemen. Bunların belki de ilki Devil May Cry ya da oyunun geliştiricileri öyle söylüyorlar diyelim. Sanırım bu benzetmede ateşli silah / kılıç kombosunun kullanımı ağır basmıştır. Açıkçası ben nedendir bilinmez daha bir Jade Empire tadı aldım Biomutant’tan. Daha oyunun başında geçmek zorunda kaldığınız tutorial tadındaki aksiyon sekansında oyunun dövüş sistemiyle ilgili kabaca fikir sahibi oluyorsunuz ki gerçekten DMC tarzı var. Belirttiğim gibi ateşli silahlar ve yakın dövüş silahlarının iç içe kullanıldığı bir sistemi var oyunun. Bu arada oyunda her ne kadar iyi bir klavye / fare desteği varsa da ikisini de denedikten sonra tercihimi gamepad’ten yana kullandım. Gamepad’le oyun oynamanın en sinir bozucu yanlarından biri olan nişan alma sisteminin, Biomutant’ta otomatik hedefleme olarak ayarlanmış olması bu kararımdaki en önemli etkenlerden biriydi. Ayrıca oyuna baktığınızda “tam gamepad’lik oyun!” imaji da çizmiyor değil hani.
Dövüş sistemi oyunun en önemli unsuru olarak lanse edilse de ne yazık ki başlarda biraz yavan kalıyor. Kapışmalar oldukça tekdüze. Ufak düşmanlar için gamepad tuşlarına şuursuzca basmak bile yeterli oluyor. Yani o kadar kombo yapmışlar ama tek yaptığınız düğmeye ard arda basmak olunca başlarda biraz üzdü. Büyüklerdeyse az buçuk dikkatli olmak karşılaştığınız düşmanların üstesinden gelmek için yeterli gibi. Ayrıca oyunun standart zorluk seviyesinde biraz uzun sürse dahi kendinizden 4-5 seviye üst düşmanları bile kolayca alt edebiliyorsunuz. Burada bir denge sorunu var ve ilerleyen günlerde yamalarla düzeltilebilir sanıyorum. Oyunu “bu ne be? diyerek kenara bırakmadan önce birkaç saatinizi gömmeniz gerekiyor. Dövüş sistemi oyunun 3’te 1’lik kısmını geçince parlamaya başlıyor açıkçası. Hem karakterinizin gelişimiyle doğru orantılı olarak artan Wung-Fu ustalığı hem de Super Wung-Fu hareketlerinin devreye girmesiyle tek düzelikten çıkıyor göğüs göğüse çarpışmalar. Menzilli ve yakın mesafe silahlarını harmoni içinde kullanmaya başlayıp dövüşlerden en azından bir süreliğine keyif almaya başlıyorsunuz.
Dedim ya oyunun dövüş sistemi en önemli taraflarından biri diye, bunu yapmak için elinizde akla hayale gelmeyecek çeşitlilikte silah mevcut. Sadece her taşın altından çıkan ganimetleri kastetmiyorum, oyunun oldukça detaylı bir crafting sistemi var. Hem kılıç ve benzeri silahlar hem de ateşli silahlar için tonla farklı kombinasyon yaratmanız, oyun stilinize uygun bir savaş makinasına dönüşmeniz işten bile değil. Hiç abartmadan söylüyorum, oyunda bulduğunuz neredeyse her şeyi silah ve kıyafet yapımında kullanabiliyorsunuz. Ayrıca eğer canınız sıfırdan bir şeyler yapmak istemiyorsa elinizdeki tüm ekipmanı da modifiye edebiliyorsunuz. Ama mesela silah yapıyorsunuz, sadece Damage gösteriliyor. DPS olmadığı için de mesela "aha 500'lük tüfek" diye sevindiğiniz noktada bir de bakıyorsunuz fire rate düşük, dolayısıyla dps de öyle. Karşılaştırma yapması kolay olmuyor yani.
Tabii bu kadar detaylı bir crafting sistemi min / max işleriyle uğraşmayı seven oyuncular için bulunmaz nimet. Peki bu kadar detaya çok gerek var mı diye sorarsanız tuhaf silahlar yaratmanın oldukça keyifli olduğunu söyleyebilirim. Oyun sizi bir şekilde bu crafting menüsüne doğru itiyor zaten. Kıyafetlerde değil ama oynadığım süre boyunca silah konusunda biraz cimri dayandı oyun bana karşı. Bu nedenle silah yapımına ve gelişimine vakit ayırmam gerekti. Ama bu süper crafting sistemine rağmen oyunun ortalarında güzel bir şey yapınca oyunun sonuna kadar götürüyor sizi, daha fazla geliştirme veya zorlanıp da iyisini bulma ihtiyacı azalıyor. Orada bir dengesizlik söz konusu.
Ha bir de unutmadan, silahları, giysileri yapıp, modifiye ettikten sonra bir de onları outpostlarda bulabileceğiniz çalışma masalarında daha da geliştirebilirsiniz. İç içe geçmiş ve birbirini tamamlayan bir çok sistem var kısacası oyunda.
Crafting oyunun ekipman kısmıyla ilgili. Bir de işin karakter gelişimi var. İşte bu noktada Biomutant RPG DNA’sını gözler önüne seriyor. Standart rol yapma oyunlarından alıştığımız karakter özellikleri be bunların etkileştiği beceriler oldukça detaylı. Tabii karakterinizi sadece fiziki ya zihinsel olarak güçlendirmekle kalmıyorsunuz. Minik kemirgenimizin hem dövüş hem de mutant becerilerine de dikkatinizi vermek zorundasınız. Oyun burada seviye atlamayla gelen standart “Upgrade” puanlarının yanında, radyoaktif yaratıklardan ya da özel sandıklardan elde ettiğiniz “Bio” puanları ve özel shrine’lardan ve oyun dünyasında kurtardığınız karakterlerden kazandığınız “Psi” puanlarını kullanıyor. Upgrade puanları dövüş stilinizi geliştirmek, oyun dünyasında bulduğunuz silahlara hakimiyetinizi arttırmak ya da daha hızlı hareket, daha iyi pazarlık etmek gibi genel “perk”lerinizi geliştirmeye yararken; Bio puanlar karakterinizin Biogenetik adı verilen saldırı tiplerine erişmenizi ya da karakterinizin çeşitli elemental zararlara karşı daha dayanıklı hale getirmenize yarıyor.
Bu arada elemental zararlar demişken eğer bir yerde yeşil renkli su görürseniz bilin ki dayanıklılıkla ilgili bir probleminiz var; ya da havada asılı mor renkli dumanlar. Bu bölgelere gitmek için özel araç gereç ve dayanıklığa ihtiyacınız var demektir. Merak etmeyin herşeyin bir sırası var. Gidemedim, edemedim diye dövünmeyin sakın. PSI puanlarıysa yine çeşitli saldırı ya da hareket özellikleri kazanmanızı sağlıyor. Tam da bu anda oyunun bir diğer sistemi devreye giriyor: Aura!
Aura sistemi tam bir Mass Effect modeli. Dünya üzerinde yaptığınız herşey, hatta daha oyunun başında yaptığınız seçim sizi karanlık ya da aydınlık tarafa yaklaştırıyor. Oyunda destekleyeceğiniz ya da düşman olacağınız kabileler, karşılaşacağınız karakterlerin size karşı tutumu ve az önce bahsettiğim PSI güçleri referansını hep bu Aura sisteminden alıyor. Sistem oldukça basit işliyor aslında. Pek bir gri bölge yok. Zor durumdaki yaratıkları kurtarmak ya da kurtarmamak; dünyanın en kıymetli hazinesinin peşinden koşmak ya da onu yok etmek. Seçimler basit, üzerinde kafa yormaya gerek yok. Sadece iyi çocuk musunuz kötü mü ona karar verip o yolda ilerliyorsunuz.
Biomutant’ın dünyası oldukça renkli. Klasik kıyamet sonrası oyunları gibi değil. Haritaya devasa diyemeyiz ama yine de oldukça canlı ve her köşesi tehlikelerle ve pırıltılı ganimetlerle dolu. Oyunun başlarında her yere koşturmak zor gelse de bir süre sonra alacağınız binek hayvanları ve bilimum koşulda seyahat etmenizi sağlayacak araçlar sayesinde çok daha kolay hale geliyor. Bu nedenle sakın oyunun başlarında ulaşamadığınız noktalar için boşu boşuna kasmayın. Elbet bir an gelecek ve sizi o ücra noktaya taşıyacak birşeylere sahip olacaksınız. E tabii seyahat deyince dibine çişinizi yapıp işaretlediğiniz “Hızlı Ulaşım” direklerini de unutmamak lazım. Oyunun detaylara verdiği önemin bir yansıması bu. Hayvan dediğin çiş yaparak bölgesini işaretliyor ne de olsa.
Oyun dünyası bölgelere ayrılmış durumda. 6 farklı kabilenin dünya üzerinde hakimiyeti söz konusu. Bunlardan 3'ü aydınlık 3'ü karanlık tarafa hizmet ediyor. Kendinizi ne tarafa adadığınıza bağlı olarak bu kabilelerle dostluklar geliştiriyor ya da husumet besliyorsunuz. Oyunun ana senaryosu bir taraftan ilerlerken bir taraftan da tüm haritayı kendi tarafınıza çevirme uğraşı veriyorsunuz. Aynı anda bir çok ana görevi yürütmeniz ve önceliklerinizi belirlemeniz mümkün. E tabii bir de bir açık dünya oyunu klasiği olan envai çeşit yan görevle de uğraşmanız olası. İşin güzel yanı bu yan görevlerin birçoğunun anlamlı ödüller veriyor olması. Tabii arada 5 farklı tuvaleti tamir etmek gibi görevler de var ama benim bahsettiklerim haritadaki benchpress’leri bulup dayanıklılığınızı arttırdığınız tarz yan görevler. Oyunun başarılı olduğu bir diğer nokta da sizi haritada oradan oraya koşturtmuyor olması. Ana görev güzergahında usul usul yan görevleri de yapabiliyor hiçbir zaman çok dağılmak zorunda kalmıyorsunuz. Ama yine de oyunun açık dünyasını yan görevlerle “doldurma” isteği gözünüzden kaçmıyor. Bir anda listeniz görevlerle dolup taşıyor.
Oyunun beğenmediğim taraflarından biriyse kendinizi karakterlerle özdeşleştirmenizi, onlara karşı “his” beslemenizi engelleyen sessiz ana karakter ve “hayvan” dilinde konuşan NPC’ler. Her ne kadar uzaylısından, yaratığına, hayvanından, robotuna herkesin İngilizce konuştuğu oyunlar mantığa ters olsa da “konuşmayan” karakterlerle etkileşim sağlamak, onlarla kendinizi bütünleştirmeniz oldukça zor oluyor. Neyse ki oyunun anlatıcısı başarılı. Hem seslendirme çok iyi hem de gereken her yerde araya girip size ne olup ne bittiğini anlatan biri var. Hatta bir süre sonra gerekli gereksiz yere konuşmaya bile başlıyor ve size ayarlar menüsünden konuşma sıklığını azalttıracak kadar bezdirebiliyor. Anlatıcı iyi olmasına iyi ama bazen oyunun elinizden çok fazla tuttuğunu hissediyorsunuz. Hatta öyle görevler var ki her bir adımınızda görev tanımı değişiyor ve her zaman bir sonraki adımda ne yapmanız, nasıl yapmanız, nereye vurup, neyi çekiştirmeniz gerektiğini biliyor halde buluyorsunuz kendinizi. Bu da oyundaki “başarma” hissini oldukça aşağı çekiyor ne yazık ki.
Biomutant o “hep ya da hiç” tarzı oyunlardan. Oyunu severseniz, dünyası, karakterleri size sıcak gelirse, incik cincik oynatır kendisini. Kendine has bir tarzı olan oyunların beğenilme indeksinin temel unsuru tam da bu. Açık dünya oyunlarının patlama yaptığı son yıllarda türün hastalarında bile yavaş yavaş yılgınlık oluşmaya başladı. Geliştiriciler farklı şeyler deneyerek oyun deneyimini üst seviyeye taşımaya çalışıyorlar. Ancak yan görevlerle şişirilen oyun süreleri artık oyunculara keyif vermekten çok oyunun ana senaryosunu bile bitiremeden bilgisayar başından kalkmalarına sebep oluyor. Biomutant bu konuda nispeten insaflı. Yan görevlerle vakit harcamadan, ana senaryoda zorlanmadan ilerlemenize izin veriyor ve misafirliğini 10-12 saat civarında sonlandırıyor.
Ama diğer açık dünya oyunlarından kendini nasıl farklılaştırıyor derseniz o konuda net birşey söylemem mümkün değil. Yine de tuhaf bir cazibesi var oyunu. Keşke kurduğu detaylı sistemleri daha verimli kullanmayı becerebilseymiş Biomutant. Şu andaki haliyle potansiyelini gerçekleştirememiş bir oyun var karşımıza.
Püf Noktaları
• İstediğiniz kadar yüksekten atlayıp, zıplayın, yere çakılın! Her zaman 4 ayağınızın üzerine düşeceksiniz.
• Mirage görevlerini yakaladığınız yerde affetmeyin. Şu minik evcil robotunuzun özelliklerini açma işi Mirage görevlerinden geçiyor.
• Puzzle’lar INT özelliğine dayalı. Ne kadar çok INT o kadar çok hamle. Puzzle’lar oldukça basit olsa da olur da zorlandığınızı hissederseniz INT özelliğine biraz yatırım yapmak faydalı olur.
• Bazen karakterleri sizinle bir bilgiyi paylaşmaları için ikna etmeniz gerekiyor. Burada Karizma önemli. Biraz yatırım yapın derim.
• Bazı Outpost’ları savaşmadan da ele geçirebilirsiniz. Diyalog seçeneklerine dikkat edin. Güçlü yönlerinizi kullanarak işi hızlıca bitirebilirsiniz.
• Haritada gördüğünüz tüm kulelere girişin. Bu kuleler size crafting için gerekli materyalleri sağlıyorlar.
• Ele geçirdiğiniz Outpost’ların ana kapısının yanında size PSI puanı kazandıracak totemler olabilir. Mutlaka bakın.
• Neden param yok diye düşünenlere uyarı: oyun dünyasında doğrudan neredeyse hiç para bulamıyorsunuz. Yeşil yaprak ağaçlarını kovalayabilir yada kolay yoldan para kazanmak için ganimetleri satabilirsiniz.
• Crafting ve Upgrade işlemlerinde kullanılan materyalleri elde etmenin en kolay yolu ganimetleri parçalarına ayırmak.
• Dikkat! Silahlar DPS değil sadece verdiği hasar miktarını gösteriyor. Yani gidip 500 hasarlı bir tüfek 200 hasarlı automatik silahtan iyi gibi düşünmeyin sakın. Özellikle ateş hızına dikkat edin.
Başlıklar
Biomutant sıradan ama keyifli bir açık dünya rol yapma oyunu. Çok farklı şeyler sunmuyor ama harcadığınız zamana da acıtmıyor gibi.
- Kapsamlı oyun mekanikleri
- Devasa olmayan oyun haritası
- Ana görev akışının muntazam olması ve yan görevleri zorunlu kılmaması
- Aynısının farklısı açık dünya oyunu
- PC optimizasyon eksiklikleri
- Karakterlerle kaynaşamama sorunu
- Kapsamlı oyun mekaniklerini heba etmesi