NINJA GAIDEN: Ragebound - İnceleme

Ryu Hayabusa’nın aklı arkada kalmasın, Kenji ne güne duruyor?

Baştan uyarımı yapayım, aşağıda okuyacağınız satırlar alışageldiğiniz bir inceleme olmayacak. Bolca artistlik yapacağım, yeni oyunların kolaylığından dem vuracağım, eski oyunlardan bahsederek kıyaslamalar yapacağım. Çünkü bir Ninja Gaiden bunu gerektirir, çünkü karşımızda has bir Ninja Gaiden oyunu var.

Artistliğime “Ninja Gaiden sizin bildiğiniz Ninja Gaiden değil” diyerek başlayacağım. Yeni neslin aklına hemen X’ler, Black’ler, Sigma’lar geliyor ama ilk Ninja Gaiden yana ilerlemeli bir platform oyunuydu ve öldürülen babasının intikamını almak için Amerika’ya giden ninja Ryu Hayabusa’nın hikayesini anlatıyordu. Özellikle de ileriki bölümleri acayip zordu, benim diyen oyuncuyu bile öttürecek seviyede bir zorluktan bahsediyorum. Hatta dönemin ünlü isimlerinden Electronic Gaming Monthly dergisinin bir sayısında tüm zamanların en zor oyunları listesinin 4. sırasını kapmıştı.

Günümüzde zor oyun deyince aklınıza hemen soulslike’lar geliyor, biliyorum. Ama eskilerin oyunlarının zorluk seviyelerini düşününce “soulslike’lar anca bunların getir götürünü yapar” diyerek ikinci artistliğimi yapacağım. Mesela C64’te Ghosts’n’Goblins, Green Beret, Wonderboy vs oynamış olanlar neden bahsettiğimi çok iyi anlayacaktır. Düşünsenize o zamanlar bir de “oyunu kaydedip çıkayım, kontrol noktasına geldim, bir dahakine buradan devam ederim” gibi şeyler yok. Canlarınız bittiğinde oyuna en baştan başlıyor, aynı brutal zorluktaki düşmanlarla, bosslarla kapışıyor, ölünce hoop en baştan tekrar deniyorsunuz. Ninja Gaiden: Ragebound’un bu kadar “acımasız” olmasa da zorluk seviyesini yukarıda tutmasını çok takdir ettim. Birazdan buna ayrıca değineceğim.

Ninja Gaiden: Ragebound’un arkasındaki isim müthiş metroidvania Blasphemous serisinden de tanıdığımız The Game Kitchen, ama oyun kesinlikle bir metroidvania değil. Eskilerin klasik yana ilerlemeli, bol düşman öldürmeli, platformlardan zıplamalı arcade oyunlarından. Hatta eski tarz atari salonları olsaydı bu oyun kendisine o salonlarda garanti yer bulurdu, o kadar amacına uygun bir oyun olmuş.

Bu sefer hikayede Ryu Hayabusa’nın kendisini değil, Hayabusa Köyü’nün iblislerden korumak için maceraya atılan Kenji Mozu rolündeyiz. Çünkü hatırlarsanız yukarıda da dediğim gibi Ryu, Amerika’ya doğru yola çıkmıştı, e geride kalanları da birilerinin koruması lazım :) Hikayede biraz ilerleyince Black Spider klanından Kumori ile karşılaşıyor, sonra da her iki karakterin yeteneklerini birlikte kullanmaya başlıyoruz. O arada meydana gelen olayları sürprizi bozmamak için yazmıyorum ama Kenji’nin yakın, Kumori’nin menzilli saldırıları birbirini çok güzel tamamlıyor diyeyim şimdilik.

Ninja Gaiden: Ragebound’un klasik 2D Ninja Gaiden serisine getirdiği en güzel yenilik yeni Guillotine Jump yeteneği. Bir diğer nefis retro esintili platform oyunu olan The Messenger’ı oynadıysanız oradaki Cloudstep yeteneğinin aynısı. Hatta oyunu oynamaya başladığımda bir an “e bu oyunda The Messenger’ın geliştiricisinin de mi parmağı var acaba?” diye düşünmedim değil. Bu yetenek ile havadayken bir şeye temas ederek bir sıçrama daha yapabiliyorsunuz. Mesela bir mermiye, bir düşmana. Bunu arka arkaya zincirleme şeklinde yapmanız da mümkün ve bu dokunuş sadece ‘sekmeye’ değil zarar vermeye de yarıyor. Bazı bölümlerde motor, jetski gibi araçlar da kullanabiliyoruz (hatırlar mısınız, Sly Spy gibi arcade oyunlarında da böyle ara bölümler olurdu) ve bu araçlar da GJ yeteneğini kullanabiliyor.

Oyunun hikayesi dört perdede geçen on altı bölüm şeklinde anlatılıyor ve her bölümde birbirinden farklı ‘challenge’lar var. Mesela 10 tane düşmanı Guillotine Jump ile öldür, boss savaşını hiç zarar görmeden bitir, boşluklara düşme, tek saldırıyla bilmemkaç düşman kes falan gibi. Ayrıca yine her bölümde çeşitli sayıda toplanabilir Crystal Skull ve Golden Scarab var. Bazı bölümlerde gizli olan parşömenleri bularak da ekstra Özel Operasyon görevlerini açabiliyorsunuz.

Bir bölümü bitirdiğinizde o bölümü bitirme süreniz, öldürdüğünüz düşman sayısı, yaptığınız zincirleme öldürüş sayısı, toplanabilirlerin ne kadarını topladığınız, kaç challenge’i yaptığınız değerlendirmeye alınıyor ve size bir ninja skoru veriliyor. Bu derece olayı zaten bazılarınıza tanıdık gelmiştir :) Ragebound’un şöyle de bir güzelliği var, ninjanıza alabileceğiniz bazı eşyalar sayesinde ufak bir dezavantaj karşılığında bölüm sonu derecenizi artırabiliyorsunuz. Mesela bunlardan biri kontrol noktalarında sağlığınızın dolmasını engellerken derecenizi bir artırıyor. Yani bölümü A derecesiyle bitirdiyseniz bir de buradan geliyor ve S derecesine çıkıyorsunuz. Bunun güzelliği şu, tüm bölümleri S ve S+ derecesiyle bitirmeyi kafaya koyduysanız illa “her şeyiyle mükemmel bir run” yapmanıza gerek olmuyor. Hele bazı bölümlerde bölümü bitirme süresi cidden acımasız derecede düşük seçilmiş, 10 dakika süre verilen bazı bölümleri 40 dakikada zor bitirdiğim oldu diyeyim, siz anlayın.

Ninjanıza alabileceğiniz eşya dedim ya, hah işte o eşyaları bize Muramasa satıyor! Seriye hakimseniz Muramasa’yı tanıyorsunuzdur, Ryu’ya maceralarında yardım eden efsanevi silahtar ve satıcı bu oyunda ise Kenji’ye yardımlarını esirgemiyor. Bölümlerde topladığımız Scarab’ları kullanarak çeşitli eşyalar alabiliyoruz ve oyun tarzımızı bunların bonuslarıyla destekleyebiliyoruz. Ben oyunun başında aldığım iki eşyayı sona kadar kullandım, yani Kenji’ye aldığımız eşyaların öyle çok da oyuna etki eden cinste olduğunu söylemek mümkün değil. Ama Kumori’nin silah yetenekleri fark yaratabiliyor.

The Game Kitchen, piksel sanatı ve müzik konusunda ne kadar başarılı olduğunu Blasphemous’larda kanıtlamış bir stüdyo ve Ragebound da bu tür oyunlarda çıtayı tekrardan belirleyen kalitede görsellere ve müzikler sahip. Gerçekten de bu türde en iyi görünen oyunlardan biri Ragebound, hem animasyonlar hem de statik görseller olarak. Arka planda silüet olarak görünürken camları kırarak öne gelen, ekranın alt kısmından oyun alanına atlayan düşmanlar bana bariz Shadow Dancer göndermesi gibi geldi (üçüncü artistlik). Shadow Dancer’ın ara kısımları vardır hani, ninja yıldızlarıyla kapılardan çıkan düşmanları vurursunuz, kaçırdığınızda adeta ekranın dışına çıkarcasına bir animasyonla tekmeyi yapıştırırlar suratınıza. Ragebound’da bu tür animasyonları görmek çok hoşuma gitti.

Müzikler ise bence Ragebound’un Kenji ve Kumori’yle birlikte bir diğer başrolü. Tam eski arcade oyunları kafası, hareketli, bangır bangır, aksiyonu inanılmaz güzel destekliyor. Kılıç sesleri, Guillotine Jump’ın sesi ve diğer ses efektleri de o kadar güzel ki müzik ve efektler bir araya gelince gerçek anlamda bir arcade senfonisi icra etmiş The Game Kitchen. 10 numara iş.

Tabii serinin ve türün en iyi örneklerinden birini oynuyor olsak da yeri geldiğinde eleştirmek de işimiz. Ragebound’da da mesela bazen zorluk ayarının zıvanadan çıkmış olduğunu düşündüğüm yerler oldu. Onlarca kez ölüp baştan denediğim ve bu süre içinde rage quit’in kıyısına geldiğim boss’larla kapışırken “lan nasıl vicdansızsınız siz?!” diye düşündüğüm çok oldu. Ha şimdi yine bir kıyas yapayım. Evet soulslike oyunlarda da hayvan gibi zor boss’larla karşılaşıyoruz. Ama diyelim 10 öldünüz, 30 öldünüz, ‘yeter la’ dediniz. Oyunu kapatırsınız, kafayı toparlayıp tekrar boss önündeki noktadan başlayıp tekrar denersiniz, değil mi? Ragebound’da ise bunu yaptığınızda bölümü baştan oynamanız gerekiyor :D Yani zaten boss’a gelmek için yirmi dakika platform yapmışım, aynı kısımları tekrar oynamak istemeyince “bu boss ya ölecek ya ölecek” kafasına girip öfkenize öfke katıyor oyun.

Bazı bölümler gerçekten fazla uzun tutulmuş. Dahası yine bazı bölümlerde kontrol noktaları arasındaki mesafe de çok uzun. O 40 dakika oynadığınız bölümde bir toplanabiliri kaçırdınız mı? Onu almak için bölüme tekrar başlıyorsunuz ama o toplanabilirin hesabınıza kaydolması için bölümü bitirmek şart. Yani sonradan girip “kaçırdıklarımı aldığım gibi bölümden çıkarım” gibi bir şansınız yok. Ama bunlar çok da yerinde eleştiriler mi derseniz, ı ıh. Evet eleştirdim ama kendi eleştirimi kendim bile beğenmedim. Çünkü başta da dedim ya, Ragebound bu bakımlardan eski kafa bir oyun olmaya çalışıyor ve bu bence güzel bir şey. Bu tür oyunları oynarken artık alışık olduğumuz o konfor alanlarından çıkmak, zorlanmak, canlarımız bitince her şeye yeniden başlamak belki de içimizdeki oyuncuya vereceğimiz en güzel enerji besinlerinden biri. Yalnız oyunu bitirince bir de New Game (Hard) modu açılıyor ki özellikle son bölümlerin ne kadar zorladığını düşününce onu denemeyi gözüm hiç yemedi, bu da bir itiraf olsun :D

Şunu da söyleyeyim, The Game Kitchen da muhtemelen bu konularda gelebilecek eleştirileri ön görerek oyuna “zorluk ayarını kendin belirle” seçenekleri eklemiş. Dilersen gidip düşmanların verdiği zararı yarı yarıya kırpabiliyorsun mesela, ya da Hypercharge dolum süresini kısaltıp zırt pırt ekran temizleyecek güçte saldırılar yapabiliyorsun. Ama…

Ama… Böyle yapacaksan git başka oyun oyna sevgili okurum. Şu oyunun tadını böyle ayarları kurcalayarak bozma. Geçenlerde The First Berserker: Khazan’ın geliştiricisinin bir açıklaması vardı. Oyuna zorluk seviyesi koymalarına rağmen bazı oyuncuların bir alt zorluğa geçmektense oyunu ‘onurlu biçimde’ oynamayı bıraktıklarını söylüyordu. Ben, 1984 yılından beri aktif olarak oyun oynayan ve nice zor oyunları tecrübe etmiş olan ben (artistlik beş) bu düşünceye o kadar katılıyorum ki, o kadar olur :) Bu elitist yaklaşımımdan ötürü linçlemek isterseniz de bir eposta uzaklığındayım malumunuz.

O yüzden diyorum ki, Ninja Gaiden: Ragebound, ben senden razıyım. Müthiş grafiklerinle, acımasız bölümlerinle, gaza getiren müziklerinle, Ninja Gaiden serisinin ruhuna bu kadar sadık olmanla kalbimi çalmayı başardın. The Game Kitchen, cansın.

SON KARAR

Eski arcade oyunlarının ruhunu bu denli başarılı biçimde yansıtan oyun az bulunur. Ninja Gaiden ismine yakışır güzellikte ve zorlukta bir oyun olmuş.

NINJA GAIDEN: Ragebound
Çok İyi
8.5
Artılar
  • Klasik 2D Ninja Gaiden’ın özünü müthiş biçimde yansıtıyor
  • Toplanabilirler ve daha yüksek derece kapmak için tekrarlanabilirliği yüksek
  • The Game Kitchen görseller ve sesler konusunda inanılmaz bir iş çıkarmış
  • Oynanışı son derece yüksek tempolu ve hiç sıkmıyor
  • Kenji ve Kumori seriye çok yakışmış
Eksiler
  • Bazı bölümlerde kontrol noktaları birbirinden çok uzak
  • Sadece Kumori ile oynadığımız bölümlerin sayısı biraz daha fazla olabilirdi
  • Ayarlanabilir olsa da zorluk seviyesi bazılarına fazla gelebilir
YORUMLAR
Parolamı Unuttum