Oyun dünyası yıllar içerisinde gerçekten çok büyük adımlar attı. Bu adımların hepsinin iyi olma ihtimali yok; keza arada kötü adımlar da vardı. Mikro ödemelerin yaygınlaşması, optimizasyon sıkıntıları, erken erişim fazlalığı gibi... Fakat bu kötü adımları bir kenara bırakıp iyi adımlara odaklandığımızda, benim için en önemlilerinden biri kesinlikle bağımsız oyunların sayısının artmış olması. Steam verilerinden örnek vermek gerekirse, 2008 yılında platformda toplam 29 oyun yayınlanmış. Bu sayı, 2025 yılında (yılın bitmesine hâlâ dört ay olmasına rağmen) 5821’e ulaşmış durumda. Tabii o dönem her oyunun Steam üzerinde yayınlanmadığını da hesaba katmak lazım, fakat istatistiksel olarak tablo bu.
Off ise işte bu 2008 yılında çıkan ufak bağımsız oyunlardan biri. Steam’de hiçbir zaman yayınlanmamış, onu da belirtmek gerek. Orijinal Off yalnızca Fransızca dilinde piyasaya sürülüyor. Kulaktan kulağa yayılarak popülerleşen oyun, 2011’de hayranlar tarafından yapılan İngilizce çeviri sayesinde daha geniş bir kitleye ulaşma şansı buluyor. Zamanla kült bir klasik haline gelen Off, Toby Fox’un Undertale gibi bir şaheser yaratırken ilham aldığı eserlerden biri hâline geliyor.
Gel zaman git zaman, tahmin edileceği üzere Off hiçbir zaman büyük kitlelere ulaşan bir yapım olmuyor. Bunun yerine daha küçük ama sadık bir hayran grubunun sahiplendiği bir klasik olarak anılıyor. Günümüzde, bağımsız oyunların giderek arttığı bu dönemde ise radarın altında kalmış böyle bir klasiği yeniden gündeme taşımaya karar vermişler. İlk çıkışının üzerinden 17 yıl geçtikten sonra, Off sonunda resmi bir İngilizce çeviri ile karşımıza çıkıyor.
Dünyayı Saflaştırmak!
Off, hikâyenin temeline baktığınızda oldukça basit bir amaca sahip. Yönettiğiniz karakter The Batter, kasvetten beslenen bu karanlık dünyayı “saflaştırmaya” çalışıyor. Beyzbol oyuncusunu andıran kıyafetleriyle dolaşan The Batter, bu görevde yol göstericiliği The Judge adlı kediden alıyor. Onun sayesinde üç farklı bölgeye ayrılmış bu küçük evrenin her birinde birer koruyucu bulunduğunu ve saflaştırma işlemini tamamlamak için bu üç koruyucunun öldürülmesi gerektiğini öğreniyoruz.
Dediğim gibi, temelde bakıldığında Off’un amacı oldukça basit. Ancak oyunun kült bir klasik hâline gelmesinin nedeni bu basit amaç değil. Asıl gücü, arkasında yatan derin ve çarpıcı hikâyesinden geliyor. Siz oyunu oynadıkça bu hikâyenin katmanlarını, her yeni bölgede karşınıza çıkan metaforları ve karakterlerin aslında neyi temsil ettiğini yavaş yavaş fark ediyorsunuz. Sonlara doğru bu parçaların nasıl bir araya getirildiğini görmek gerçekten etkileyici. Spoiler vermeden detaylara girmem imkânsız ama şunu söyleyebilirim; oyunun son bir saatini ağzım açık şekilde oynadım.
Altında yatan yapısı sayesinde Off, gerçekten rahatsız edici bir oyun olmayı başarıyor. Bir mekâna girdiğinizde NPC’lerin huzursuz tavırları, çevrenin bunaltıcı atmosferi ve daha pek çok unsur bir araya geldiğinde öyle anlar oluyor ki mideniz düğümleniyor. Üstelik bunu tek bir ucuz korku yöntemi kullanmadan yapıyor. Tamamen atmosferi teninizin altına işleyerek sizi ürkütmeyi başarıyor.
Bu psikolojik korkunun en güçlü hissedildiği noktalardan biri ise oyunun gerektiği anlarda dördüncü duvarı yıkması. Örneğin The Batter ile The Judge’ın karşılaştığı ilk sahnede oyun sizden bir isim girmenizi istiyor. Ben doğal olarak karakterime “Goyun” adını verdim. Fakat The Batter’ın adı değişmedi; onun yerine şu diyalogla karşılaştım:
TJ: “Ekran başındaki arkadaşının bir adı var mı?”
TB: “Onun adı Goyun. Bizimle konuşamaz, fakat görüp duyabilir.”
Daha en başında gelen bu dördüncü duvar kırılması, oyunun geri kalanında da sürekli içinizi kemiren bir psikolojik gerilime zemin hazırlıyor.
Basit Mekanikler, Derin Bulmacalar
Off, orijinalinde RPG Maker motoruyla yapıldığı için mekanik tarafında derin bir oynanış sunmuyor. Yeniden yapımı Unity ile geliştirilmiş olsa da, orijinaline olabildiğince sadık kalmak adına bu mekaniklere fazla dokunmamışlar. Sonuç olarak aksiyon tarafı fazlasıyla sığ kalmış. Sıra tabanlı bir savaş sistemine sahip olan Off’u, neredeyse hiç taktiksel derinlik gerektirmeden oynayabiliyorsunuz. Her bölgede yanınıza katılan doğaüstü varlıklarla hayaletleri ve diğer yaratıkları temizliyorsunuz.
Kâğıt üzerinde her düşman tipinin kendine has bir zayıflığı var; teoride sizin de bu zayıflıkları kullanarak taktiksel savaşlar vermeniz gerekiyor. Fakat işin pratiğine geldiğinizde ortada ciddi bir hayal kırıklığı var. Oyunda herhangi bir zorluk seçeneği bulunmuyor ve savaşların neredeyse tamamını yalnızca saldır komutuna basıp arada bir can yenileyerek rahatlıkla geçebiliyorsunuz. “Ben taktik yapayım, düşmanın plastiğe olan zayıflığını değerlendireyim” derseniz de maalesef oyun sizi ödüllendirmiyor. Bu tarz hamleler yalnızca savaşın süresini uzatmaktan öteye geçmiyor.
Off’un oynanış tarafını kurtaran şey ise bulmacalar. İlk bölümlerde karşınıza çıkan bulmacaların mantığı oldukça basit. Duvarda yazan numaraları, numpad düzeninde dizilmiş kutular üzerinden doğru sırayla girmek. Oyunun sonuna kadar bu numara sıralama bulmacaları karşınıza çıkmaya devam etse de süreç boyunca pek çok farklı bulmaca mekaniğiyle de karşılaşıyorsunuz. Özellikle son iki saate geldiğinizde, yanınızda bir not defteri ve kalem bulundurmanızı şiddetle tavsiye ederim.
Sıra tabanlı dövüşler ve bulmacalar dışında Off’un “oynanış” açısından sunduğu fazla bir şey yok. RPG Maker motorunun teknik kısıtlamalarını tamamen bulmacalar ve atmosfer üzerinden kapatıyor, üstelik bunu çok da iyi yapıyor. Kimi bulmacalar gerçekten kafa patlatacak kadar zor, kimileri ise yalnızca ufak bir detayı gözden kaçırdığınız için zor gibi görünen ama aslında basit çözümlere sahip olan cinsten. Dengesi öylesine iyi kurulmuş ki, oyunun hiçbir aşamasında oyuncuyu bunalıma sokmuyor.
El Yapımı “Rahatsız Edicilik”
Off, göze hoş gelen piksel sanatına ya da özenle hazırlanmış çevre tasarımlarına sahip değil. Piksel kullanılan yerlerde bile ağırlık, yalnızca önemli karakterlerin tasarımlarına verilmiş. Çevreler ise çoğu zaman yalnızca “orada olsunlar” diye eklenmiş gibi duruyor. Bu da oyuna hafif garip bir his katıyor. (Something feels OFF, eheh.) Buna karşın savaş ekranındaki karakter çizimlerinde belli bir emek göze çarpıyor. Düşman tasarımlarına baktığınızda hem ürküyorsunuz hem de rahatsız oluyorsunuz. Müzikler ve seslerin doğru kullanımıyla birlikte atmosfer daha da güçleniyor. Her ne kadar müzik tarafında bir Undertale ya da Omori kalitesine ulaşmamış olsa da, genel olarak beğendiğimi söylemeliyim.
Yıllanmış Bir Şarap...
Sonuç olarak Off, oynanış derinliğiyle sizi tavlamaya çalışan bir oyun değil. Ne göz kamaştırıcı grafiklere sahip ne de aksiyonuyla sizi sandalye kenarına kilitleyecek. Ama atmosferi, alt metinleri ve sizi sürekli huzursuz eden hikâye yapısıyla benzersiz bir deneyim sunmayı başarıyor. Onu hâlâ konuşulur hale getiren şey de bu zaten.
Kimi zaman boğucu, kimi zaman rahatsız edici, kimi zaman da “ben ne oynuyorum şu an?” dedirten bir yolculuk bu. Eğer Undertale ya da Omori gibi yapımları sevdiyseniz, onların köklerini görmek için Off’a mutlaka şans verin.
Başlıklar
OFF, gerçekten de yıllanmış bir şarap gibi tat veriyor. Orijinal yapımın çıkışından bu yana benzer türde pek çok oyun çıkmış olsa da, OFF hâlâ hikâyesi ve atmosferiyle aradan geçen 17 yılın ardından bile sizi etkilemeyi başarıyor. Keşke bu kadar yeniden yapım zahmetine girmişlerken aksiyon sisteminde daha fazla yenilik görseydik. Fakat geri kalan her şey, özellikle de arka planda yatan metaforların ağırlığı ve vuruculuğu, yıllar geçse de kolay kolay unutamayacağınız bir deneyim yaşatıyor. Hatta bittiğinde kendinizi, benim gibi, bir süre bomboş bir duvara bakarken bulabilirsiniz.
- Harika gelişen hikaye
- Psikolojik korkuyu teninize işleme
- Hafif mizah unsurları
- Elle çizilmiş karakterler
- Bulmcaların zorluk dengesi
- Sıra tabanlı dövüş sistemi taktiksellikten çok uzak
- Çevre tasarımlarında bazı yerler “geçiştirilmiş” gibi hissettiriyor






















