Trails in the Sky 1st Chapter - İnceleme

Bütün yollara çıkan ilk yol

Trails serisini keşfettiğim andan beri sevmişimdir. Bundan 9 yıl önce, JRYO’lara ilk bulaşmaya başladığım dönemlerde bulduğumda bir hayli etkilenmiştim. Falcom’un “The Legend of Heroes” serisinden çıkan ve şimdilik 13 tane oyunu olan bu seri, gerek popüler olmamasından gerekse de oyun fazlalığından dolayı göz korkuttuğundan dolayı batıda büyük bir başarıya ulaşabilmiş değil. “E diğer JRYO’ların da bir sürü oyunu yok mu yahu?” dediğinizi duyar gibiyim, o yüzden sizi de hemen korkutayım: Söz konusu 13 Trails oyununun hepsi birbirine bağlı.

Söz konusu böyle bir şey olunca, insanların da seriye girmeye çekinmesi bir hayli normal. Ama girmek istiyorsanız da şu an incelemesini okuduğunuz oyundan daha iyi bir giriş yapamazsınız seriye, çünkü hem bir yeniden yapım olarak hem de bir JRYO olarak mükemmele yakın bir oyun olmuş kendileri.

BİR DÜNYANIN BAŞLANGICI

Biraz önce de belirtmiştim, normalde Trails serisi “The Legend of Heroes”un alt serisi olarak başlamış ve o dünyanın Zemuria isimli kıtasında geçen bir seri ve Trails in the Sky 1st Chapter da hem Zemuria’nın hem de Liberl Krallığı’nın başlangıcı. İlk olarak PSP’ye te 2004’te çıkan oyunun batıya PSP’ye gelmesi 2011’i, PC’ye de 2014’ü buldu. Biraz geciktik tabii, ama seriye olan ilgi Zemuria’nın Erebonia İmparatorluğu’nu anlatan ve Persona-vari bir yapıya sahip (okul, takvim, ufak da olsa sevgili yapma gibi) Cold Steel sağ olsun, serinin batıya gelişi bayağı hızlandı ve en sonunda bu yıl, ilk defa, Falcom bir oyununu her yerde aynı anda çıkarttı. Bunun kötü yanları da olmadı değil, ama ona ilerleyen paragraflarda değinmeyi planlıyorum.

Trails in the Sky 1st Chapter’ın hikayesinin ana karakterleri Estelle ile Estelle daha 11 yaşındayken babasının bir gece eve getirip evlatlık edindiği Joshua. Bu ikili 16 yaşına kadar, Zemuria’nın bir nevi bağımsız paralı asker grubu olan Bracer’lara katılmak için çalışıp didiniyor ve biz de bunların Kıdemsiz Bracer olmak için girecekleri sınav öncesinde oyuna başlıyoruz. Daha oyunun ilk saatlerinde, Kıdemli Bracer olan babaları başka bir görev için bu ikiliyi terk etmesi, sonrasında da babalarının bindiği geminin hava korsanları tarafından kaçırıldığını duyunca hem babalarını bulmak hem de Kıdemli Bracer olabilmeleri için yapmaları gereken yolculuğa çıkarak asıl maceramız başlıyor.

Benim de Trails’in sevdiğim olaylarından biri bu. İlk oyunda bölgeyi tanıyorsunuz, önemli – önemsiz insanlarla tanışıyorsunuz, arkadaşlar ediniyorsunuz, her bölgenin problemlerini çözmeye çalışıyorsunuz… Her bölgenin atmosferi de bir farklı tabii: Daha bir “ufak kasaba” havası olan Rolent, kendi büyük pazarına sahip Bose, hem sahil kenarında olması hem de Krallık Akademisi’nin bulunmasından dolayı turistik bölge olan Ruan… Şu an bunları yazarken bile gidip bi’ geri dönesim geldi ya. Bu yeniden yapımda da bu bölgeleri üç boyutlu, canlı ve dolu dolu görmek beni aşırı mutlu etti.

Bir diğer sevdiğim yanıysa bu dünyanın sadece “İşte iyiler var, kötüler var, tepişin”den ibaret olmayışı. Trails serisinin Liberl arc’ından (Sky) Calvard arc’ına (Daybreak) kadar takip eden bir tarihinin yanı sıra gerek bu ülkelerin kendi içlerinde gerekse de Zemuria genelinde süregelen politik çatışmalar var. Son dönemlerdeki “ahlaki açıdan gri” karakter portrelerinden bir hayli sıkılmış olmamın sebebi de bir yandan Trails, çünkü serinin önüme attığı bu gri karakterlerin çoğunun gerçekten de mantıklı sebepleri oluyor. Seri boyunca bazı karakterlerde çuvallasalar da çoğunlukla başarılı bulduğum yanlarından biri. Burada da böyle karakterlerimiz var tabii.

Bu yan karakterlerin eşlik ettiği ana kadro da bir o kadar güzel. Bu oyunun ana karakterleri enerjik, “Erkek Fatma” enerjili Estelle ve biraz soğuk görünse de sürekli Estelle’in arkasını toplayan, güvenilir Joshua. Partimize oyun boyunca farklı karakterler de katılıp, onları da tanıma fırsatı elde ediyoruz ilerledikçe. Bu ikilinin rehberliğini yapan ve zamanında Estelle’in babasından eğitim almış Scherazard, Zemuria’nın türlü yerlerinde yolculuk yapan ozan Olivier, Kraliyet Akademisi öğrencisi Kloe gibi bolca karakterle yollarımız kesişiyor. Çoğu JRYO’nun aksine, neredeyse oyun sonuna kadar sabit bir partiniz olmamasından dolayı her karakteri tanıma, vakit geçirme ve oyunda aktif olarak kullanma fırsatınızın olması da ayrı bir güzellik. Trails in the Sky 1st Chapter’ın hikayesi klasik bir “yolculuğa çıkan iki kahraman” anlayacağınız üzere özünde. Ama dediğim gibi, bu klişe hikâyeyi oyunun evreninin ve karakterlerinin derinliği bir hayli göz ardı etmenizi sağlıyor. Tek problemi çok can sıkıcı ve “E hadi artık, devamının çıkış tarihini duyurun” dediren bir cliffhangerla bitiyor oluşu sanırım. Gerçi PSP oyunu oynamayla probleminiz yoksa devamını şu an bile oynayabilirsiniz. Tercih sizin.

TEK TEK DE, AYNI ANDA DA GELEBİLİRSİNİZ

Trails serisinin en sevdiğim yanlarından bir diğeri de oyunların sıra tabanlı dövüş mekanikleri. Her oyunda üstüne ufak ufak koyup geliştiriyorlar ve bu yeniden yapımda kullanılan sistem de bildiğim kadarıyla güncel Daybreak oyunlarında da kullanılan sistem. Basitçe anlatmam gerekirse, dövüş alanı çoğu JRYO’da gördüğümüz gibi “Karakterler bir sıraya diziliyor ve statik bir alanda karşılıklı vuruşuyor”dan ziyade, dövüşü başlattığınız alanı kullanan, karakterlerin sırası geldiğinde hareket edebilip saldırabildiği bir sisteme sahip. “Daha dar alanda bir Baldur’s Gate 3” ya da “Tales of ama sıra tabanlı” şeklinde de aşırı basite indirgeyebiliriz.

Dövüşlerde de kullanabildiğiniz üç farklı saldırı türü var: Normal saldırı, oyunun büyü sistemi olan Art ve her karakterin kendine özel yeteneklerini kullanan Craft. Tabii Craftlar sadece saldırıyla kısıtlı değil, her karakterin farklı özelliklerini öne çıkaran Craftlar da var. Estelle’in partinin saldırı ve savunma puanını arttırıp belirli bir tur süresi boyunca Craft puanı yenilemelerini sağlayan Motivate craftı, Kloe’nin partinin her turda can yenilemesini ve saldırılardan %60 ihtimalle kaçabilmelerini sağlayan Foresight özelliğini veren Weiss Aura craftı ya da Scherazard’ın partinin hızını yükseltip, saldırı sırasında hemen en tepeye koyan Heaven’s Kiss craftı gibi bolca yetenekler de var. Tabii bunlar da bolca Craft puanı kullandığından ve maksimum 200 Craft Puanınız olduğundan kullanırken dikkat etmek şart. Özellikle her karakterin “Ultimate” saldırısı diyebileceğimiz S-Craft’lara da bazen ihtiyacınız olabileceğinden ve bunları sadece 100 ya da daha fazla Craft puanınız olduğu zaman kullanabileceğinizden dolayı planlı olmakta fayda var.

İşte bu noktada da oyunun büyü sistemi olan Artlar devreye giriyor. Trails evreninde büyü dediğimiz şey aslında bir teknoloji. Fazla spoiler vermeyeyim, ama serinin ve bu oyunun başladığı 1202 yılından yaklaşık 50 yıl önce “Orbal Devrim” adında, teknolojik bir ilerleme oluyor ve Orbment adında bir cihaz icat ediliyor. Bu cihazlara takılan minik kürelere quartz deniyor (kristal devre olarak da geçiyor) ve bu takılan quartzlara göre de özellikleri değişiyor. Oyunda telefondan ışığa neredeyse her şey bu Orbmentları kullanıyor ve bizim de bu “büyü” yeteneklerini kullanmamızı sağlayan Orbmentlara da “Taktiksel Orbment” deniyor.

Üstünüze lore atmayı bırakıp incelemeye geri dönecek olursak, Final Fantasy VII’nin Materialarını anımsatmış olması bir hayli muhtemel, ve gayet normal. Trails’inkini özel yapan şey, kullanılan her quartzın çeşitliliği ve bazı karakterlerin kullandığı orbmentların getirdiği kısıtlamalar. Mesela Estelle tüm quartzları orbmentının her yuvasına takabilirken, Joshua’nın iki tane sadece Zaman quartz’ı takabildiği yuvası, Kloe’nin iki tane sadece Su Quartz’ı takabildiği yuvası var. Can sıkıcı görünebilir en başta, ama karakterleri nasıl şekillendireceğinize dair fikriniz yoksa da size bir nevi yardımcı oluyor. Bu quartzları taktıkça yeni büyüler açılıyor, bazı spesifik quartz kombinasyonlarıyla daha güçlü büyülere de erişebiliyorsunuz.

Quartzların sağladığı tek şey yeni büyüler değil tabii. Taktığınız her quartz, karakterlere özellikler de veriyor: Ateş quartzları saldırı odaklı yeteneklerinizi yükseltiyor, toprak quartzları savunma yeteneklerinizi yükseltiyor, zaman quartzları hız ve kaçınma gibi yetenekleri yükseltiyor. Bazı quartzlar bu büyüleri kullanırken harcadığınız enerji puanını azaltıyor ya da yapma hızınızı yükseltiyor derken yapabileceğiniz kombinasyonlar bir hayli bol. 65 saatlik oynanış süremin 5 saati rahatlıkla bu quartzları kurcalayıp farklı farklı kombinasyonlar denemekle geçmiştir eminim.

Oyunun bu dövüşlerini sıra tabanlı olmasına rağmen dinamik kılan en önemli şeyse, dövüş esnasında rastgele atanan bonuslar. Bazen can, enerji ya da craft puanı dolduran, bazen hiç beklemeden ve enerji puanı harcamadan büyü yapmanızı sağlayan, bazen kritik hasar veren saldırılar yapmanızı garantileyen bonuslar derken bir hayli planlı olmanız gerekiyor. Bu bonuslar sadece size değil, düşmanlara da atanabiliyor. Tabii bazı büyüler ya da craftlarla bu bonusları düşmanlardan çalabiliyorsunuz, onlar da sizden çalabiliyor. Benim yapmaktan en zevk aldığım şeylerden biri, Estelle’in Comet craftını kullanıp düşmanın “Zero EP” bonusu çalmak, ardından da herhangi bir takım arkadaşıyla “Clock Up EX” büyüsünü Estelle üstünde kullanıp saldırı sırasının tepesine çıkarmak ve Estelle’in o sırada en etkili büyüsü neyse onu salmaktı mesela. Clock Up EX yokken de Joshua ve partide o sıra kim varsa onların düşmanların saldırı sırasında geriye düşmesini sağlayan craftlarını kullanıp mümkün olduğunca arka sıralara atıp, Estelle’in sırasının gelmesini hızlandırmaya çalışıyordum.

Ama Trails’deki çatışmaların belki de en sevdiğim özelliği partinin gerçekten de parti olduğunu hissettirmesi. Bunun en büyük sebebi de oyunda ilerledikçe ve dövüştükçe arka planda kazandığınız destek yetenekleri. Toplamda yedi seviyesi olan bu destek yetenekleri partiyi daha parti gibi hissettirmesinin yanı sıra, bir hayli kullanışlılar da. Bazen bazı karakterler diğerinin önüne atlayıp hasar yemesini engelliyor, karakterin canı azalırsa otomatik olarak canını dolduruyor, saldırıdan sonra düşman ölmezse ama canı az kalmışsa otomatik olarak saldırıp düşmanı indirebiliyor… Hem oynanışı hem de parti ilişkilerini dinamik tutan bir mekanik.

Trails dövüşlerinin bir diğer önemli mekaniğiyse düşmanları sersemlettiğinizde ya da kritik hasar verdiğinizde çıkan takip saldırıları. En başta sadece bir takip saldırısıyla başlayan bu mekanik, oyunda ilerledikçe iki kişinin yaptığı “Chain” ve partideki kişi sayısı artınca açılan “Burst”le bir hayli vazgeçilmez hale geliyor. Tabii bunun da kendine has bir “puan” sistemi var. Normal takip saldırıları puan toplamanızı sağlarken, Chain üç, Burst de beş puan harcıyor. Hatta oyunun ortalarında bunu aktif dövüşlerde de kullanıp, daha saldırıya geçmeden düşmanları sersemletebiliyorsunuz. Bir dakika… Daha aktif dövüşlerden bahsetmedim, evet.

Trails’in Daybreak’ten bu yana kullandığı mekaniklerden bir diğeri de aşırı detaylı olmayan ama bir hayli kullanışlı aktif dövüş sistemi. Etrafta dolanan düşmanlara basit kombolarla saldırmanızı sağlayan bir sistemin birkaç temel amacı var. Bunlardan biri düşmanları sıra tabanlı dövüşe geçmeden önce sersemletip, açılışı hemen bir takip saldırısıyla yapmak. Kendinizle aynı ya da düşük seviyedeki düşmanları rahatlıkla aktif dövüş sistemiyle dövüp sıra tabanlıyla “vakit kaybetmemek” de bu amaçlardan biri tabii. Benim kullanmamın en büyük sebebi, yapmak istediğim yemekler ve yükseltmeler için gereken canavar parçalarını hızlıca toplamak istememdi.

YAPACAKSANIZ BÖYLE YENİDEN YAPIN

Trails’in sıra tabanlı sistemini ne kadar sevdiğimi anlatabildiysem, biraz da bir yeniden yapım olarak neleri harika yaptıklarından bahsetmemizin vakti geldi demektir.

Trails in the Sky 1st Chapter, tam anlamıyla bir yeniden yapımdan beklediğim her şeyi veren bir oyun. Başından sonuna orijinal oyunun senaryosunu takip etmiş ve bunu özünü bozmadan, oynanışı her açıdan üst noktaya taşıyarak vermişler. Hızlı seyahatin yanı sıra, neredeyse her 3B Trails oyununda bile bulunan ve hem normal oynanışı hem de dövüşleri hızlandıran Turbo modu gibi grind yapmak istediğinizde işinizi kolaylaştıran güncellemeler; haritaya dikkat ettiğiniz sürece önemli hiçbir şeyi kaçırmamanızı sağlayan göstergeler, istediğiniz an tek bir tuşa basarak erişebildiğiniz rehber, uzun süre oynamazsanız geri döndüğünüzde en son neleri yaptığınızı yazan bir defter ve daha nice oynanış kalitesini yükselten güncelleme derken bir yeniden yapımda bekleyebileceğiniz her şeyi sunuyor Sky 1st Chapter.

Buna oyunun teknik açıdan yaptığı güzellikler de dahil tabii. Trails in the Sky 1st Chapter, PS5’te gayet stabil bir 60fps’te çalışırken, eğer monitörünüz/televizyonunuz 120fps’i destekliyorsa 120fps’te de çalışıyor. Switch 2 versiyonuna daha bakma fırsatım olmadı ama orada da gayet stabil bir şekilde 60fps verdiğini duydum. Bu performansı daha tatlı yapan şeyse oyunun görsel olarak Falcom’un şu ana kadarki en güzel görünen oyunu olması ve koca haritalarda neredeyse hiç yükleme ekranı görmeden oynayabiliyor olmamız. Yükleme ekranları sadece binalara girip çıkarken ya da ara sahnelerde beliriyor, o da bir iki saniye kadar bir şey. Buna bu kadar şaşırmamın sebebi hemen öncesinde Digimon Story: Time Stranger’ın bölük pörçük haritalarında, beş adımda bir giren yükleme ekranlarında saatlerimi geçirmem olsa gerek herhalde…

Hoşuma giden şeylerden bir diğeri de Falcom’un ince detaylara gösterdiği önemdi. Bu saniyelik yükleme ekranlarında, o sırada partinizde kim varsa onların PSP versiyonundaki mini modellerin kullanılması gibi minicik bir detaydan; oyun müziklerini “Normal”, “Orijinal” ve “Arranged” (orkestra versiyonları) seçeneklerinden istediğinizi seçebilmeniz, seslendirmeyi Japoncadan İngilizceye (ya da tam tersi) istediğiniz zaman çevirebilmeniz gibi daha büyük detaylara kadar Falcom’un baştan savma bir yeniden yapım yapmadığını kanıtlayan bolca şey var. Benim en hoşuma gidenlerden biri de oyun ekranında karakterleri sabit bırakırsanız bir süre sonra sol köşede bir kutucuk belirip şu anki bölge ve görevlerle alakalı ipuçları ve lore bilgilerini bir kutucuk içinde gösteriyor oluşu.

Ama maalesef ki bu yeniden yapımın sıkıntıları yok demek değil. İşin kötü yanı da bu sıkıntılar Falcom’dan daha çok batıda dağıtımcılığını üstlenen GungHo tarafından kaynaklı sıkıntılar.

Size hemen Falcom’un batıdaki dağıtımcı tarihiyle alakalı kısa bir özet geçeyim tam olarak anlayabilmeniz için: 2011’de Trails serisi en sonunda batıya geldiğinde, serinin dağıtımını XSEED üstlenmişti. Ancak ilerleyen yıllarda Marvelous (XSEED’in altında olduğu şirket), XSEED’i yerelleştirmelerden daha çok kendi oyunlarının dağıtımı için kullanmaya karar verdiğinden ve XSEED’deki Falcom oyunlarında çalışan çoğu insan ayrıldığından; bir de bunun üstüne yeni anlaşmada NIS America daha çok para ve daha iyi pazarlama sunduğundan el değiştirdi. Bu yüzden Ys VIII öncesi Ys’ler ve CS 3 öncesi Trails’ler Switch’te yok mesela. XSEED’in lokalizasyonunu kullanamayacaklarından, Falcom’un yeni bir firmayla, yeni bir lokalizasyon için anlaşma yapması gerekiyor. NIS America da şu an güncel Falcom oyunlarını batıya getirmekle meşgul olduğundan Falcom’un bu yeniden yapım için tercihi GungHo oldu.

Bir yandan iyi oldu, çünkü ilk defa bir Falcom oyunu her yerde aynı anda çıktı. Fakat sıkıntılar da beraberinde geldi ve bunlardan en büyüğü de oyunun çevirisi oldu. Çoğu insanın Trails in the Sky’la ilk tecrübesi XSEED’in versiyonu olduğundan ve XSEED çoğu terimin temelini attığından dolayı, GungHo’nun buradaki çevirisi serinin geri kalanıyla uyumsuzluklar oluşturuyor ister istemez. Önemsiz ama göze çarpan “Acerbic Tomato”nun “Bitter Tomato” olarak çevrilmesinin yanı sıra daha büyük sıkıntılar yaratan “Archaism”in “Golem” olarak (Golemler Trails evreninde zaten var olan, ayrı bir şey), her Tetracylic kulesinin isminin değişmiş olması gibi çeviriler de söz konusu. Ama bu terminoloji problemleri dışında aşırı berbat bir çeviri diye eleştirmek biraz yersiz olur, çünkü oyunu anlamınızın önüne geçmiyor ya da tutarsız bir yanı pek yok. XSEED çevirisi daha kişiselleştirilmiş bir çeviriyken, GungHo’nunki biraz daha Japoncadan direkt çeviri olmuş. Ha, ben de XSEED çevirisini tercih ederim tabii ki, ama terminoloji dışında ciddi bir sıkıntı olduğunu söylemek de saygısızlık olur. Bu gözler NIS America’nın orijinal Ys VIII çevirisini gördü ve inanın öyle büyük bir sıkıntı söz konusu değil.

Bunun dışında bir diğer sıkıntı da oyunun Steam’deki yerel fiyatlandırmasıydı, ancak ben incelemeyi halledene kadar GungHo fiyatlandırmaya el attı, oyunun fiyatı 60 dolardan 40 dolara düştü bizim bölgemizde.

PEKİ SONRAKİ YOLCULUK NE ZAMAN?!

Trails in the Sky’ın orijinal oyununu zaten bitirmiş olmama rağmen, bu yeniden yapımı da bitirdiğimde haliyle hemen sonraki oyuna atlamak istedim, fakat maalesef ki böyle bir şey şimdilik söz konusu değil. Oyunun sonunda zaten “Devam edecek” diye ufaktan dürtüyorlar bizi de, şimdilik herhangi bir çıkış tarihi duyurulmuş değil. Zaten serinin güncelini yakalamam lazım, Cold Steel’de kalakaldım öyle. Calvard Cumhuriyeti’ne gitmek lazım artık.

Eğer seriyle zaten içli dışlıysanız benim bir şey dememe gerek bile yok, çoktan alıp oynamışsınızdır. Ama eğer seriye girmemiş olanlardansanız, tam şu an ve bu oyun çok iyi bir fırsat. Bir Persona 5, bir Final Fantasy X, bir Dragon Quest XI hem kendi serileri için hem de JRYO dünyası için neyse, Trails in the Sky 1st Chapter da Trails için tam olarak “o” oyun. Gerçi 2nd Chapter daha da mükemmel olacak ama… Neyse ya, fazla da övmeyeyim. Beğenmezseniz durduk yere küfür yemek istemiyorum.

SON KARAR

Yerelleştirmedeki ufak sıkıntıları kenara koyduğunuz zaman, elimizde mükemmele yakın bir JRYO kalıyor. Trails serisinin büyüklüğünden dolayı da başlamaktan çekindiyseniz fırsat bu fırsat.

Trails in the Sky 1st Chapter
Harika
9.0
Artılar
  • Harika karakterler ve ona eşlik eden senaryo
  • Falcom’un detaylara gösterdiği odak
  • Trails serisinin sıra tabanlı oynanışının tepe noktasına ulaşılmış
  • Oynanış tecrübesini iyileştiren bolca özellik
  • İngilizcesinden Japoncasına gayet başarılı bir seslendirme performansı


Eksiler
  • Öncesinde çıkan oyunlarla uyumsuz yerelleştirme tercihleri
  • 2nd Chapter’ın çıkış tarihi duyurulmadı :(


YORUMLAR
Parolamı Unuttum