Bir Oyungezerin Gözünden Tokyo Game Show 2013

Bir oyungezerin gözünden TGS manzaraları.

Keiyo hattı hızlı treni Chiba’ya yaklaşırken aklımda üç soru vardı. Bu seneki Tokyo Game Show’da PS4 ve XBox One’ı deneme şansı bulabilecek miydim? Bu sene de inanılmaz bir kalabalık olacak mıydı? En önemlisi de bu sefer Kojima ustayı görme şansını yakalayabilecek miydim?

Her yıl etkinliğin yapıldığı Makuharı Messe’ye yaklaşırken ikinci sorum yanıtlanmış oldu. Yine son gün kalabalığına kalmıştım, binanın çıkışından neredeyse tren istasyonuna uzanan insan selinin arasında bata çıka yol alırken uzaktan ilk olarak Wolfenstein ve Evil Within(buradaki adıyla Psycho Break) afişleri karşıladı beni. İlerledikçe sağlı sollu, birbirine meydan okurcasına yerleştirilmiş PS4 ve Xbox exclusive oyunların reklamları güzel bir kontrast teşkil ediyordu.

Acele etmeden hemen girişte bulunan Battlefield 4 standına doğru seyirttim. Oyun alanına serpiştirilmiş siperler ve kum torbaları, hatta bir Humvee ile oldukça klas bir görüntü sağlamışlardı. Dev ekrana yansıtılan oyun, ara ara trailerlar ile bölünüyordu, oyunu kökten değiştirecek bir yenilik gözüme çarpmadı ama gördüğüm kadarıyla BF4 kendinden bekleneni verecek gibi. DICE denenmiş ve işe yaradığı bilinen formülü bozacak tipte bir firma değil, BF4’ün tanıdık mekanları ve soluk almadan devam eden aksiyonu da bunun göstergesi gibiydi. Aralardaki bir kaç Japon casual oyun firmasını hızla topuklayarak Need for Speed standına ulaştım, ve hızımı koruyarak devam ettim. Zira izlediğim Need for Speed: Rivals videolarında beni çeken hiç bir şey yoktu. Oyunun reklamlarında üzerine basıla basıla anlatılan açık dünya yapısını bu kısacık videolarda görmeye imkân yoktu. Uzaktan gördüğüm ve etkinliğe hakim olan lacivert-siyah tona tamamen zıt düşen yemyeşil Xbox standına, ateşe uçan güve gibi çekilirken hemen yanımda Ishin standı dikkatimi çekti.Yakuza oyunlarını zaten seviyordum. Videolardan çıkardığım kadarıyla Meiji döneminde geçen ve Ishin shishi- shinsengumi’lerin (Total War oynayanların bileceği gibi imparator ve shogun’un polis kuvvetleri)  başrolde olduğu sandbox tipi bir oyun beklentisindeyim.

Xbox standının girişini süsleyen dev Titan maketi de Xbox’in exclusive oyunlarından en çok hangisini kayırdığını ortaya koydu. Ne yazık ki oynamak için yaklaştığımda o ana kadar dikkatimi çekmeyen insan güruhunun nizami bir sıra oluşturduğunu ve bekleme süresinin 2 saat olduğunu öğrendim. Üzülsem de, oynayanların omzunun üzerinden izlemek için sıra yoktu. Gördüğüm kadarıyla BF4’ten daha hızlı, daha az taktiksel ve daha refleksine kuvvet bir yapısı olacak Titanfall’un. Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki bazı anlarda neyin ne olduğunu takip etmekte zorlandım. Oyunun geneline bir BF havası hakim olsa da, (özellikle BF2142’ye çok benziyor)  Titanlar’ın kattığı ağırlık ve savaş alanında kurdukları hakimiyet gerçekten izlemeye değerdi. Standın içinde fotoğraf çekme yasağı olmasaydı orada daha uzun süre kalıp güzel ekran görüntüleri almak isterdim.

Tam bu anda hemen yanımdaki Killer Instinct standı boşaldı ve görevlinin de dikkatsizliğiyle sıraya girmeden oyunun başında geçebildim. Oyun konusunda ilk fark ettiğim şey ise, kontrol cihazının elime oturmaması oldu. Gerçekten. Xbox 360’ın elde rahat duran yapısının yanında oldukça düz ve basık kalmış gibi geldi bana. Ama ben elimde cihazı evirip çevirirken dev ekranda ciddi bir dayak yediğimi farkettim ve oyuna döndüm, gerçekten çok hızlı ve kaotik bir havası var bu sefer oyunun. Sonu gelmeyen ve ardı ardına dizilen kombolarla avantaj sürekli taraf değiştiriyor ve tam işinizi bitirecek bir kombo sırasında yapmayı başardığınız bir karşı saldırı ile karşınızdakini alaşağı edebiliyorsunuz.

Bunun dışında Forza ve FIFA gibi yapımlara çok dikkat etmeden ulaştım, zira bunlar artık birer teknoloji demosu niteliğindeydi benim için. Standın çıkışında çok amatörce Forza oynayan Master Chief’in (Warthog kullanmaya benzemiyor değil mi?) yanından geçerek Xbox’tan çıktım.

PS4un karizmatik mavi neonlarla süslediği standında ise durum Xbox’tan çok farklı değildi. Yanyana dizili daracık standlarda oynanan oyunlardan en çok ilgi çekenler  tabii ki Wolfenstein ve Dark Souls 2 idi. Nedense hem geçtiği ortamlar, hem silahların ve düşmanların tipleri (Naziler...duh!) yüzünden birebir bana Return to Castle Wolfenstein’ı hatırlattı bu yapım. Oynayan herkesin dual wield özelliğini kullanması da acaba oyunu sadece tek silah ile oynamak mümkün olacak mı dememe yol açtı. Oyuncuların hepsinin bütün düşmanları biçerek ilerlemesi de oyunun zorluğu konusunda beni şüpheye düşürdü.

Zorluk konusunda ise Dark Souls apayrı bir mesele. Yanıbaşında izlediğim bir oyuncu trailerlardan hatırladığımız kale bölümünü oynuyordu (her yer kale ya, neyse). Kapıyı açıyor düşman çıkıyor, darbe vuruyor, darbeyi alır almaz ölüveriyor. Tekrar başlıyor aynı yere geliyor, tekrar seriliyor. Tekrar başlıyor, aynı düşmanın yanından hızla koşarak uzaklaşıyor, bir sonraki düşmanda yine ölüyordu. Pişkin pişkin atarı salonundaki “abi istiyosan ver geçeyim” diyen veletler gibi baktım ama oralı olmadı, muhtemelen siz bu yazıyı okurken de aynı seviyede zindanda ölmeye devam ediyordur. Onun yanındaki oyuncu ise vur- yerde yuvarlan, zayıf anını bekle-tekrar vur rutini ile çok daha fazla yol aldı. Çıkarılacak ders; DS2 sabırsızlara göre değil. Bununla beraber yeni Dynasty Warriors ve Gundam oyunlarının da cihazlarla aynı zamanda çıkacak olması sürpriz olmadı. DW’ya göz attığımda yine PS2deki DW3’ten beri değişen hiç bir şey göremedim. Ha çıktığında yine alıp oynayacağım o ayrı.

Playstation standının güzel bir yanı Xbox’ta olmayan(veya benim göremediğim) oyun odalarının olmasıydı. Bir oturma odası gibi düzenlenmiş HDTV ve kanepeden oluşan odalarda Move’un en yeni oyunları gösteriliyordu. Fikir olarak güzel ama halen Move’da parti oyunu dediğimiz, hardcore bir oyuncuyu zerre çekmeyecek oyunların baskın olması çok yazık.Yine de bu iki standdan çıkardığım sonuç bu iki konsolun kullanıcı önüne çıkmasıyla beraber exclusive oyunlara sahip olmanın büyük bir fark yaratacağı. Örneğin PS4 exclusive çıkacak olan Deep Down, hem oyun yapısı olarak Dark Souls’a benzerliği hem de meta hikayesinin Assassin’s Creed’i andırmasıyla çok dikkat çeken bir oyundu. Bunun yanında Killzone: Shadowfall da benim oynamak için sıraya girmemin beş dakika sonrasında standını kapattı :( Yine de farkettiyseniz bu tip enstantaneler oyuncuların hangi konsola yöneleceğinin çok güzel bir göstergesi, ve PS4 şu anda önde gözüküyor.

Fuarda beni şaşırtan bir stand da World of Tanks’inki oldu. Oldukça geniş bir alana yayılmıştı ve etrafı tıklım tıklım doluydu. Tabii bunda standın önündeki tank ve üzerindeki modellerin de birebir etkisi var. Diğer şaşkınlığımı da Sega ve Konami’den görmüş oldum. Hideo Kojima’nın yerinde yeller esiyordu ve Konami standı casual oyunlarla ilgili sonu gelmez videolar gösteriyordu. Duyduğum kadarıyla Kojima usta basın gününe gelmiş ve Phantom Pain ve Ground Zeroes videolarını gösterdikten sonra gitmiş. Sega ise vocaloid ve anime oyuncaklarıyla o kadar ilgiliydi ki dişe dokunur bir tanıtım yapmaktan çok uzaktı. Gözlerim Call of Duty: Ghosts’u aradıysa da ona dair bir tanıtım göremedim. Bayonetta 2’nin tanıtımı ise daha görseldi, en azından oynanışı ve ara demoları dev ekranda görebiliyorduk. İlk oyunu aratmayan abartılı oynanış ve sonu gelemeyen kombolar, özel hareketler derken ekrandaki karaterlerin birbirine girmesi alışıldık bir oyun deneyimi sunuyordu. Gitmeye yakın Evil Within’e dair tanıtımın yapıldığı standa yöneldim ama buraya sadece biletle giriliyordu ve bu saatten sonra bilet bulmak çok zordu.Çaresiz bir kaç casual oyun daha deneyip Xbox standına, Forza oynamaya döndüm.

Kısaca bu seneki TGS’den çıkardığım dersler şunlardı:

1- Yeni nesil konsollar ek aparatlar ve cihaz gücü olarak birbirine daha yakın olduklarından olsa gerek, fark yaratmak için exclusive oyunlar ve indie yapımcılara, ayrıca oyunları pazarlayacakları platformlara yatırım yapmak durumunda. Bu da bir nevi iyi haber, bir çok yeni IP görebileceğiz.

2- PC unutulmamış, zira exclusive yapımların dışında her konsol oyunu PC’de bir şekilde boy gösterecek gibi duruyor, ayrıca SteamOS ve Oculus Rift’in gelmesiyle PC’nin de farkı belli olacak.

3- Yazdıklarımdan yakın zamanda gelecek oyunları açısından kıt bir dönemmiş gibi görünebilir ama yanlış anlaşılmasın, TGS ne yazık ki halen batılı oyun yapımcılarından az ilgi görüyor ve her değindiğim oyuna karşılık yaklaşık bir düzine Japon yapımı oyunu es geçtim.(FF- Lightning Returns?)

4- Tokyo Game Show’un tadını çıkartmak için her iki gün gitmek, hatta basın gününe de bir şekilde katılmak, son günkü cosplay yarışmasını da sonuna kadar izlemek şart.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum