[Neden Çok Sevdim köşemizde etkisinden uzun süre çıkamadığımız oyunları, bizi en çok etkileyen yanlarıyla birlikte anlatmaya çalışıyoruz.]
11 bit studios önce This War of Mine, sonra da Frostpunk ile hayatta kalma türüne farklı bir soluk getirmişti. This War of Mine, bizi savaşın bütün acımasızlığıyla üzerine çöktüğü bir şehirde hayatta kalmaya çalışan bir grup sivilin bu zorlu mücadelesine ortak etmişti. Frostpunk ise, küresel bir felaketin, büyük bir iklim krizinin ardından bir toplumu ayakta tutmaya çalıştığımız bir mücadele koymuştu önümüze.
İlk oyundan 6 yıl sonra gelen Frostpunk 2 de bizleri bu felaketin 30 yıl sonrasına götürüp mücadeleye yeni katmanlar eklemişti. Ve bu yeni macera da ilki kadar hoşuma gitmişti. Şu sıralarda kendisiyle yine vakit geçirmeye başlamışken, hangi yönleriyle hoşuma gittiğini sizlerle de paylaşmak istedim.
Yine içimizi titretecek kararlar alma zamanı...
Frostpunk, etinizi ısırıp soluğunuzu kesen buz gibi havadan daha çok acı verebilecek durumlarla karşı karşıya bırakıyordu bizleri. Bir avuç insan, dev bir jeneratörün etrafında toplanıp sonu hiç gelmeyecekmiş gibi görünen büyük kışa göğüs germeye ve hayatta kalmaya çalışırken, almak zorunda kaldığınız kararlar yüreğinizi sızlatabiliyor, hangi tercihin daha kötü olduğuna karar verip en azından kötünün iyisini seçmeye çalışıyordunuz.
Çocukları çalıştırmak gibi normal şartlarda kabul edilemez bir duruma onay verecek misiniz? Üretimi biraz daha artırabilmek adına insanların uzuvlarını kaybetmelerine yol açabilecek kararlar alacak mısınız? Beslenecek boğaz sayısı azalsın diye birilerine sırtınızı dönecek misiniz? Böyle onlarca karar anı bizleri içinden çıkılmaz ikilemlerin ortasında bırakıyordu.
Frostpunk 2, bizleri ilk oyunda yaşananlardan 30 yıl sonrasına götürüp bir şekilde hayatta kalmayı başarmış toplumun yeni sorunlarıyla yüzleştiriyordu. İlk oyunla kıyaslandığında artı hanesine yazılabilecek şeyler de vardı, kimilerinin hoşuna gitmeyen şeyler de.
Burada akla gelebilecek ilk örnek, bu oyunun konuya yaklaşımı. İlk oyunda bireylere (bireysel talepler, beklentiler, ihtiyaçlar, kayıplar vs) daha fazla odaklanırken burada fraksiyonların ön plana çıktığını söylemek mümkün. Bireysel trajedilerin önüne geçmeye çalıştığımız bir oyundan genel politikalara odaklanan bir oyuna evrilmiş gibi görünüyordu. “Hayatta kalma” meselesinin başka bir yapıya büründüğünü gördüğümüz bir oyun olmuştu Frostpunk 2.
Kimileri, bundan çok da hoşlanmamıştı. Odağın hayatta kalma uğraşından siyasete kaymış olmasından rahatsızlıklarını dile getiriyorlardı. Bu eleştirilerde haklılık payı olduğunu belirtmek durumundayım. İlk oyunda aldığımız kararların ağırlığı omuzlarımıza biraz daha fazla çöküyordu sanki. Ama biraz eşelediğimizde Frostpunk 2’de aldığımız kararlar da öyle sıradan kararlar değildi bence.
Mesela oyunun öğretici kısmı olarak değerlendirilebilecek giriş bölümünde, büyük fırtına gelene kadar gıda stoklamanız gerekiyordu. Bunun için kendilerini çocukları ve torunları için feda edip yerleşim yerini terk etmeyi öneren ihtiyarların bu teklifini kabul mu edecektiniz yoksa fok balıklarının soyunu kurutmayı mı göze alacaktınız? Her ikisini de yapmak istemiyorsanız dikkatli hareket etmeniz, her adımınızı ölçüp biçerek atmanız ve gıda üretebileceğiniz her alanı en üst düzeyde kullanmanız lazımdı. Bunun için de ek vardiyaları devreye almanız gerekebiliyordu -ki bunun sonunda da birileri hastalanabiliyor, hatta ölebiliyorlardı.
Yani her hâlükârda “mutlak mutluluk” veya “en iyi karar” diye bir şey yokt, illaki bazı fedakarlıklar yapılacaktı. Önemli olan sizin hangi fedakarlıkları diğerlerine kıyasla daha kabul edilebilir göreceğinizdi.
İşin içine petrolün girmesi; beraberinde geliştirilebilecek yeni tenknikler/teknolojiler, hayata geçirilebilecek politikalar ve gruplar arasında ayrılıkları da getiriyordu -ki bu bana göre oyunu zenginleştiriyordu.
Her ne kadar kimileri fraksiyonlar ve politikalar sisteminden pek hoşlanmamış olsa da bana göre bu da oyuna başka bir boyut katan bir özellikti. Baskı (veya çıkar) grupları her yönetim biçiminde kendilerini bir şekilde gösteriyorlar. Burada da farklı bir durum söz konusu değildi. Bu grupların inançları, alışkanlıkları, beklentileri vs. taleplerine yön veriyordu. Siz de bir yandan burada bir denge tutturmaya, bir yandan da istediğiniz kararları hayatta geçirmeye çalışıyordunuz, tabii en temel hedefiniz olan toplumu bir arada ve hayatta tutabilme çabanızdan uzaklaşmadan.
İşte bu noktada Frostpunk 2’nin işini iyi yaptığını düşünüyorum. Görsel ve işitsel yönden iyi bir atmosfer oluşturulduğu kanaatindeyim. Gerçekçi hissettiren mücadelelerle, toplumların nasıl da parçalanıp çoğu zaman anlamsız rekabetler içerisine girebildiğini gösteren olaylarla, arada yaşanan ufak mutluluklarla ve umudu yeşerten gelişmelerle de bu atmosfer tamamlanıyordu bana göre. Bizlere gerçekten de böyle bir ortamda kalmanın nasıl olacağını hissettirmek konusunda ellerinden gelen gayreti göstermişler ve sonuçta da ortaya başarılı bir iş çıkmıştı bence.
Bu tür oyunları, kendi gerçekliğimizle yüzleşmek için de bir fırsat olarak görürüm çoğu zaman. Frostpunk 2, benim için bu açıdan da yol gösterici bir rol üstlenmiş durumda. Bazen, durup kendimizi sorgulamakta fayda var diye düşünüyorum. Bu sorgulamayı layıkıyla yaptırabilecek oyunlardan birisi de Frostpunk 2.




























