Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinde yayınlanmıştır.
Adamın karnına iri yarı bir cisim saplanmış. Kılıca benziyor. Yanı başında dikilen kızıl saçlı kadın ona doğru eğilirken adamın cansız bedeninden bir ses yükseliyor: "Çek hadi!" Zar zor da olsa çekiyor kadın. Konuştukça aydınlanan kılıç bir kez daha yanıp sönüyor: "İşte, yeniden birlikteyiz."

2008 yılından bu yana yükselişini sürdüren bağımsız oyunlar için zirve noktalarından biri 2011'de çıkan Bastion idi. Ufacık bir ekipten oluşan Supergiant Games'in bu ilk oyunu anlatım tarzıyla şaşırtmış, görsel dili ve müzikleriyle büyülemişti. Haliyle, aynı ekibin elinden çıkan ve duyurulduğu günden beri merakla beklediğim Transistor'ın başına yüksek beklentilerle oturdum.

Öykü bakımından aralarında bir bağ olmasa da Bastion'a benzer şekilde, az yukarıda tarif edildiği gibi başlıyor Transistor. Güzeller güzeli Cloudbank şehri bir nedenden ötürü terk edilmiş. Etrafta duyulan tek konuşma sesi oyunla aynı adı taşıyan kılıcın içinden geliyor. Ana karakterimiz olan kızıl saçlı Red ise suskunluğunu bozmuyor. Konuşmuyor, konuşamıyor. Bir şarkıcı için sesini kaybetmekten daha acı bir şey düşünebiliyor musunuz?

Öykünün detaylarına girip oynarken alacağınız keyfi kaçırmak istemiyorum, zira Transistor da bu konuda hassas davranıyor. Kılıcın içinden gelen ses, oyun dünyasındaki ayrıntılarla birlikte kendini yavaş yavaş içinize işliyor. Ve nihayet dönüp dolaşıp yolun sonuna vardığınızda...
OYNA()
Transistor, özünde bilim-kurgu temalı bir aksiyon – rol yapma oyunu. Vaktinizin büyük bir kısmını, toplu halde The Process olarak anılan robot benzeri düşmanlarla mücadele ederek geçiriyorsunuz.

Elinizdeki kılıcın tek özelliği konuşması değil. Aslına bakarsanız Transistor tam olarak bir kılıç da değil; bir nevi bilgi işlem cihazı diyebiliriz. Buna bağlı olarak öğrenebildiği özel yetenekler de yazılım dilindeki deyişle birer fonksiyon. Siz bu fonksiyonları bir araya getirip Transistor'ı değişik biçimlerde, belleğinin el verdiği ölçüde programlıyorsunuz.
Oyunda toplam on altı adet yetenek var, fakat yapabileceğiniz seçimlerin haddi hesabı yok. Her bir yetenek tek başına aktif ya da pasif halde kullanılabildiği gibi, bir başka yeteneği geliştirmeye de yarayabiliyor. A ve B olmak üzere iki yeteneğiniz var diyelim. Sadece bu iki yetenek için bile A (aktif), A (pasif), B (aktif), B (pasif), AB ve BA olmak üzere altı seçim şansınız var. Evet, A'yı B'ye eklemek ile B'yı A'ya eklemek farklı sonuçlar doğuruyor. Toplam on altı yetenek var demiş miydim? Peki ya oyunun ilerleyen aşamalarında üçlü birleşimler de yapabileceğinizi söylesem?

Oyunun kanımca en çok merak uyandıran yanı, bu yeteneklerden farklı birleşimler kurup denemek. Üstelik her yetenek ya da fonksiyon esasında Cloudbank'te yaşamış bir insanı temsil ediyor. Siz bu yetenekleri kullandıkça karakterlerin öyküleri açılıyor ve oyun dünyasına dair ipuçları sunuluyor.
ZORLA()
Transistor'da Bastion ve benzeri oyunlardan farklı olarak savaş anında dilerseniz zamanı durdurabiliyorsunuz. Bu aşamada Red'in savaş alanında nereye gideceğini, hangi yetenekleri hangi sırayla kimler üzerinde kullanacağını seçiyorsunuz. Sıranızı savdığınız an Red göz açıp kapayıncaya dek hepsini yerine getiriyor. Process'in sayıca üstünlüğü ve bulunduğunuz konumun her daim önem taşıması (örneğin düşmanlara arkadan saldırdığınızda ek hasar veriyorsunuz) nedeniyle bunu sürekli kullanmanız gerekecek. Savaşları gerçek zamanlı da oynayabiliyorsunuz, ama bu nadiren daha avantajlı.

Oyunda bildiğimiz anlamda bir zorluk seviyesi seçimi yok, onun yerine Limiter denilen handikaplar var. Bunlardan ne kadar fazlasını etkinleştirirseniz savaşlardan o kadar fazla deneyim kazanıyorsunuz, fakat aynı oranda dikkatli oynamanız gerekiyor. Öte yandan savaş esnasında canınız sıfırlandığında hemen ölmüyorsunuz. Onun yerine savaş öncesi seçmiş olduğunuz yetenekler teker teker kayboluyor ve sizi savaşın geri kalanında güçsüz kılıyor. Eğer savaşı öyle ya da böyle kazanırsanız, oyun kayıt noktalarını ziyaret ettikçe bu yetenekleri tekrar kullanılabilir hale getirmeniz mümkün.
Hatırlarsanız Bastion'da geliştirilebilir binaların bulunduğu özel bir bölge vardı. Transistor'daki dengi, şehirdeki "arka kapılar" aracılığıyla erişilen ufak bir tropik ada. İçeriği pek zengin değil ama en azından sektirebildiğiniz bir plaj topu, uzanıp dinlenebildiğiniz bir hamağı var. Şehrin iç karartıcı havasından kısa süreliğine uzaklaşıp bir nefes almanızı sağlıyor. Esas özelliğiyse oyun ilerledikçe açılan kapıların ardında sizi bekleyen zorlu görevler ki savaş sisteminin asıl parladığı yer burası.
KIYASLA()
Transistor bir devam oyunu olmasa da hemen her açıdan Supergiant Games'in önceki eseri Bastion'a benziyor; onu sevdiyseniz bunu da illa ki seveceksiniz. Yine de ister istemez bir karşılaştırma yapma gereksinimi duyuyorum.

Grafikler kendini aşmış; ara sahneleri belki biraz basit bulabilirsiniz ama oyun genelinde görsel anlamda bariz iyileşme var. Müzikler deseniz yine tek kelimeyle muhteşem ve oyuna büyük değer katıyor. Savaş sistemi tatmin etmenin ötesinde sizi daha fazla oynamaya, hatta bitirdikten sonra tekrarlamaya teşvik ediyor. Arka kapılarda ne kadar vakit geçirdiğinize, sınırlayıcı kullanıp oynanışı ne denli zorlaştırdığınıza göre 6-10 saat arası sürüyor Transistor. Bir kez bitirdikten sonra açılan Recursion (bir nevi New Game+) modunda karakter gelişiminizi koruyarak daha güçlü düşmanlara karşı tekrar oynayabiliyorsunuz.

Transistor teknik anlamda Bastion'dan daha iyi bir yapım, lakin oyun dünyasının sunumu söz konusu olduğunda ufak bir hayal kırıklığı yaratıyor. Kasten üstü kapalı bir anlatımı tercih eden, kendini tümüyle açık etmeyen oyun, son anlarına dek sırlarını saklama uğraşında. Lakin bitirdikten sonra dahi bir şeylerin eksik kaldığını hissediyorsunuz. Hele ki oyun içi haberleri, karakter öykülerini ya da genel olarak uzun metinleri okumak gibi bir huyunuz yoksa oyunun sonuna ulaştığınızda hoşnutsuzluğunuz iyice büyüyebilir; ne yapın ne edin okuyun hepsini. Sığ bir öykü değil anlatılan, ama yaratılan dünya bu denli ilgi çekiciyken daha fazlasını hak ettiğini düşünmeden edemiyorum. Belki de sadece daha önce Bastion'ı oynamış olmanın laneti bu; bünyede aynı etkiyi yaratmıyor işte.
Hava durumunun halk tarafından oylanarak seçildiği bir şehir, kapıların altında yazan ilginç istatistik veriler, Red'in Transistor'la konuşma şekli, onu peşinden sürüklerken yerden çıkan kıvılcımlar, arka planda çalan müziğe mırıldanarak eşlik etmenizi sağlayan ayrı bir tuşun olması... Transistor'daki detaylar insanın içini ısıtır cinsten. Oynadığınız takdirde yıllar sonra dahi şefkatle hatırlayacağınız, fakat öyküsünden ziyade tarzı ve oynanışıyla aklınızda kalan bir yapım olacak.
NOT
8+
KÜNYE
TRANSISTOR (PC)
Tür: Aksiyon/RYO
Yapım: Supergiant Games
Dağıtım: Supergiant Games
Kutulu Fiyatı: -
Dijital İndirme: 20$ (Steam)
Yaş Sınırı: 12
Bulunduğu Platformlar: PC, PS4
Ne İyi?
-Oynanışı çok keyifli
-Görsel dili harika
-Müzikler nefis
Ne Kötü?
-Oyun dünyasının sunumu biraz zayıf
-Ufak tefek bug'lar var
















