Post-Apokaliptik Bir Nükleer Makale
Devamını okuGenç okurlarımız bilmeyebilir, 90’ların başlarında, PlayStation denen canavar Türkiye’deki zaten ufak olan oyun pazarını işgal etmeden önce, ülkenin dört bir yanında, pasajlardaki işportacılarda korsan olarak satılan, hepsinin adına kolektif olarak “Atari” denen onlarca çeşit konsol satılırdı. Çoğu zaman, bu cihazların gerçek isimlerini bilmezdik bile. Zamanın başarılı konsollarının çiplerini kopyalayıp, üzerine Çin’den gelen plastik kılıfları geçirerek bizim gibi olayın aslını bilmeyen ailelere ucuza itelerlerdi. Şahsen ben, çocukluk yıllarımda oynadığım cihazların asıl adların “Atari” değil de, NES, Sega Master System falan olduğunu çok sonradan öğrenmiştim.
Bir yaşıma girdiğimde babamın eve getirdiği tuhaf cihaz, her ne kadar o zaman farkına varmamış olsam da, ileriki hayatımın gidişatını büyük ölçüde belirleyen şey olacaktı. Gri plastik kasası, minimalist kumandası ve televizyona bağlanması için beni erken yaştan televizyonun arka kısmındaki kablolarla dolu, dost canlısı olmayan alternatif evrenle tanıştıran cihaz, Nintendo Entertainment System, benim gibi kalın kafatası gövdesine 4 beden büyük gelen, sakar bir veledin elinde uzun yaşamadı elbet. Hızla sararan plastiği yenilgi içinde odamın köşesinde büyümekte olan elektronik cihazlar yığınına dahil edilirken yaşadığım üzüntü, ancak aylar sonra yerini dolduran, renkli düğmeli Super Nintendo ile unutulacaktı. Ve babamın o SNES’i aldığı dükkandaki adam, cihazın yanında birkaç oyun da vermişti.
Ve işte Another World ile böyle tanıştım. Başka türlü sanmıyorum oyun almaya gittiğimde diğer oyunlar arasından onu seçeceğimi. Ama yollarımız kesişmişti işte ve şimdi, daha öncekilere benzemeyen bir oyun oynayacaktım.
ANOTHER WORLD
|
Oyun başladığında karşıma çıkan, daha önce bir oyunda hiç rastlamamış olduğum kalitedeki demo, o esnada oyunlarda alışılmış olandan o kadar farklıydı ki, neye uğradığımı şaşırdım. Bir süreliğine, “acaba SNES için çizgi film oynatan kartuşlar da mı var” diye düşündüğümü çok iyi hatırlıyorum. Fakat hayır, Another World sadece beni dünyasına çekmek için üşenmemiş, hikayenin öncesini hazırlayan atmosferik ve ürpertici bu kısa filmi hazırlamıştı. Bu karanlık, konuşmasız, ne olduğunu özellikle o yaşlarda hiç anlayamadığım film bittiği gibi oyun başlamıştı, ve oyunun ilk anında benim, tahminimce benim gibi binlerce oyuncu gibi, yaptığım ilk şey ölmek oldu.
Evet, Dark Souls hayranları. Oyuncusunu ölümle adam eden oyunlar yeni bir konsept değil, ve elimde kumandayla, az önce izlediğim ürpertici videonun etkisi daha geçmemişken, karakterimin bir deniz canavarı tarafından boğularak öldürülüşünü izleyen 2-3 yaşındaki ben bu fikirle çok sarsıcı bir şekilde tanışmıştım. Fakat kısa sürede o ilk korku dalgası geçti ve oyunla sarmaş dolaş mücadeleye başladık.
Another World, çıktığı anda bir klasik haline gelmiş, çok derin ve sempatik bir estetiği olan, algısal olarak zengin bir deneyimdir. Tavsiyem, yılların eskitemediği bu oyunu alın, tek başınıza bir gece, çerez niyetine de olsa oynayın. Zaten en fazla 3-4 saat sürüyor. Kendinden sonra gelen macera oyunlarını nasıl etkilediğini de görmüş olursunuz. Oyuncuyu çok hazırlıksız yakalayan, hem yaşattığı sıkıntıyla, hem de tattırdığı derin ve düşünce öncesi, daha derinlerden hissettirdiği estetik, yoldaşlık ve mücadele hisleriye her ülkeden veya yaştan oyuncunun şıp diye empati kurabileceği içeriğiyle Another World, zamanının arcade yaklaşımına can barı veya skor sayacı koymadan baş kaldıran, başka bir gezegende geçen aşırı derecede insancıl bir oyun.
Bir sorunu çözmenin en kısa yolu, ölmektir Another World ile ilgili en önemli şey zor oluşu olsa gerek. Fakat bu zorluk düşmanlarınızın zekasından, malzeme kıtlığından, veya reflekslerinizin yavaşlığından doğan, alışıldık bir oyun zorluğu değil. Bu zorluk, tamamen bilinmeyenden doğan bir zorluk. Nerede olduğunuza, ne yaptığınıza, oradaki yaratıkların ne olduğuna veya size ne yapacağına dair en ufak bir fikriniz olmadan, yalnızca hayatta kalmak üzere naifçe gezdiğiniz bu gezegen, sizi kısa sürede heyecanlı bir maceracıdan, somurtkan ve kimseye güvenmeyen bir savaşçıya çevirir. Daha oyunun ilk sahnesinde zaten oyuncuların çoğu hiçbir açıklama verilmeden ölüme terkediliyor. Normal oyun tasarımcılarına sorsanız, bunun affedilmez bir günah olduğunu söyler, sizi odadan sopalarla kovalarlar. Fakat Another World bunu utanmadan yapıyor ve bunu daha da başarılı uygulayamazdı. Yabancı ve her tarafıyla sizi öldürmek isteyen bir gezegenle tanıştırılmanız için bundan iyi bir yol olamazdı. Ve gerçekten de gezegen sizi öldürmek için her şeyini veriyor. Vahşi hayvanlar, kafanıza yıkılan mağaralar, ne istedikleri belli olmayan uzaylılar, tuzaklar ve benzeri bir sürü şey. Tünelin sonunda gördüğünüz her ışık, aslında üzerinize doğru hızla gelen trenin ışıkları gibi; umuda doğru açık kollarla her koşuşunuz hüsranla bitiyor. Bu, bilinçli yapılmış bir şey. Zira Another World’ün temelindeki kural, oyuncunun ölmesinin, ilerleme için elzem bir element olduğu fikri. Bu oyunu ilk oynayışında, baştan sonra ölmeden bitiren kimse olduğunu düşünmüyorum. Zira dediğim gibi, bu oyun yetenek veya refleks işi değil; başınıza gelen felaketleri ezberleyip, onlara göre hareket etme işi. Aslında bu anlamda, aklıma sıkıcı bir uçak yolculuğu esnasında izlediğim Edge of Tomorrow’u getiriyor. Öleceksiniz, ama bu sorun değil, çünkü ilerlemenin anahtarı, cesur olmak ve bol bol ölmek. |
Önemli olan iç güzellik Oyunun size yaşattığı çile esnasında devam etmenizi sağlayan faktörlerden önemli bir tanesi de estetik. Another World’ün inanılmaz başarılı bir atmosferi var, ve üzerine çok düşünmüş olmama rağmen tam olarak sırrının ne olduğuna parmak basamıyorum. Another World’de gördüğünüz her yeni şey, sizi bir dakika durup, “vay canına” dedirtecek türden. Halbuki kağıt üzerinde hapishaneleri, dokungaçlı yaratıkları falan hepimiz gördük daha önce. Ama bu oyunda gördüğünüzde, sanki kendiniz bu duruma düşmüş gibi, bir duruyorsunuz, ortalığa bakasınız geliyor. Burada tutturulan görsel tarzın da parmağı var diye düşünüyorum. Oyunun kendine has, minimalist görselleri, oyun dünyasıyla ilgili bilmeniz gereken her şeyi, size son derece etkili bir biçimde anlatabilmesiyle öne çıkan bir tarzda. Hikayeyi gayet basit ve çıplak bir biçimde, dil kullanmadan anlatıyor oyun. Anlamadığınız hiçbir şey kalmıyor. Tamamen yabancı bir dünyayı, hiç söz kullanmadan bu kadar net bir şekilde anlatabilmesi, atmosferini çok başarılı bir biçimde işlemesi sayesinde mümkün oluyor. Burada adeta, sessiz film kategorisinin video oyunu dünyasındaki karşılığını görüyoruz. |
Geçmişi Canlı Tutmanın Önemi Eski oyunlarla ilgili en büyük sıkıntılardan biri, şey… eski olmaları. Another World, sonuçta 23 yıllık bir oyun (Gerçi bir saniye. Ben de 23 yaşındayım. O zaman bu oyuna “eski” demeyelim de, işte, “olgun” falan diyelim). Ne zaman bu kadar olgun bir oyunu oynamaya kalksanız, tipik sıkıntılarla yüzleşirsiniz: oyunu bulamazsınız, bulsanız sisteminizde çalıştıramazsınız, çalışsa kontrolleri bozuk olur, veya görselleri çok kötü gelir. İşte bu noktada, övmeye doyamadığım, eskiden gelen eserleri alıp, her zaman güncel tutan, oyun dünyasının tarihçileri diyebileceğimiz insanlar devreye giriyor. Çünkü Another World, yıllar boyunca sevenleri tarafından çok iyi bakılmış bir oyun. An itibariyle oyunu bütün popüler platformlarda oynayabildiğiniz gibi, en eski platformlar için de bulunabiliyor, aralardaki, Symbian gibi unutulmuş platformlar için de. Yeni platformlar için geliştirilen versiyonlarında ise takdir edilecek bir yönde gidilmiş: Eski grafikler aynen korunarak yeniden çizilmiş, görsel olarak hiçbir fark yok. Şu anda istediğiniz platformda oyunu alıp, kendiniz de deneyebilirsiniz. |
Neden Efsane Oldu?
Yalnızlık Başka Bir Gezegen Gibi Olduğunda
Another World için yapılabikecek akıllıca bir yorum, zamanına göre başka bir dünyadan geldiğidir. Yapımcı Eric Chaci’nin 1989’da tek başına yaratmaya başladığı oyun, zamanının sistematik çalışma düzenli şirket oyunlarına kıyasla çok daha özgür akışlı bir proje olmuştur. Yola çıkarken kafasında sabit bir fikir olmayan, projede ilerledikçe oyunu organik bir şekilde geliştiren Chaci, kendi sevdiği eserlerden ilham alarak, zihninin doğasını inceleyen bir şekilde ilerlemiş hikayede. Projeyi geliştirmek adına 2 yıl boyunca kendini tamamen izole edip, ailesi ve arkadaşlarıyla neredeyse hiç görüşmediği için de kendini oyuna tamamen vermiştir, ve bu sayede oyun kendi içinde aşırı derecede tutarlı bir atmosfer içerir. Proje, sonlarına doğru iyice büyümüş, nihayetinde büyük şirketlerle işbirliği yapmasına gitmiştir. Bu geliştirme sürecinde yaşanan bir sürü komik ve ilginç olay, hem Chaci’nin internette de yayınladığı geliştirme günlüğünde, hem konuyu ele alan sayısız internet sitesinde bulunabilir.
Arkadaşlığın Dili Yok
Bazı oyun karakterleri gelir ve geçer, bazıları unutulmaz. Unutulmayan oyun karakterleri arasında en ilginçlerinden biri de, Another World’de karşımıza çıkan isimsiz uzaylı olabilir. Oyunun ikinci bölümünde karşımıza çıkan ve oyun boyunca aynı dilden tek kelime bile konuşamadığımız insandan biraz daha büyük boyutlu, gri tenli, iri yapılı bu uzaylı, adını dahi bilmememize rağmen bizimle bir şekilde iletişim kurmayı ve kendini sevdirmeyi başarır. Onunla bir türlü denk getirip de başımıza bir şeyler gelmeden yan yana duramayız, ama karşımıza her çıkışı sevindiricidir, bir tehlikeyle yüzleşmesi korkutucudur. Bence oyun yapımcıları oturup, düşünmeliler; tek kelime dahi etmeyen bu yaratık, nasıl oldu da böyle sevildi diye. Belki işte o zaman adam gibi akılda kalıcı yardımcı karakterler görmeye başlarız oyunlarda.
Orijinal Teknoloji
Erkekliğin yüzde doksanı kaçmaktır derler. Another World de bu gerçeği doğrular niteliktedir, fakat size sistemle savaşmanız için bir tek imkan sağlamaktan çekinmez: çok amaçlı bir lazer silahı. Bu silah, adı üstünde, lazer atabilmektedir- burasını anlamak için medyum olmaya gerek yok. Fakat silahın döneminin oyunlarına kıyasla akılda kalıcı oluşu, son derece basit ve gerekli fonksiyonları bünyesinde barındırabilen ve çok yaratıcı şekillerde kullanılabilen, minimalist bir alet olmasıdır. Vurduğu canlıları anında kül yığınına çevirebilmesinin yanında, silah tetiğe basılı tutulup bırakıldığında, kullanıcının önünde geçici bir güç kalkanı oluşturabilmektedir. Tetiğe basılı tutulan süre uzadıkça, güç kalkanının dayanıklılığı da artar. Bu özellik, oyunun tasarımını çok heyecanlı yerlere götürmüştür. Sık sık, “şu an ateş mi etmeliyim, yoksa tetiğe basılı tutup bir kalkan mı oluşturmalıyım” endişesi içinde, düşman lazerleri altında ikilemde kalırsınız. Sonra da düşünürken öldürülürsünüz.
Temiz Bir Ekran
Dediğim gibi Another World, aslında klasik video oyunu elementleriyle öne çıkan bir oyun değil. Döneminin oyunları güçlendirmeler, puanlar, ek karakterler ve çeşitli silahlar içerirken, Another World’ün ekranı tertemizdir, üzerinde hiç bir derece, puan, sayaç göremezsiniz. Oyunun her anı bir ekran görüntüsü veya bir tablo gibi karşınızdadır, bilmeniz gereken her şeyi de etrafınızdaki dünya size söyler zaten. Bu da aslında yapımcı Eric Chaci’nin oyun tasarımına yaklaşımı hakkında yeterince şey söylüyor: Oyunlar sizi içine alan bir deneyim olmalı. Oyuncuyla deneyim arasına puanlar, ölçüler, göstergeler koyduğunuzda araya bir perde çekmiş, ve oyuncunun deneyimin içine girmesini zorlaştırmış oluyorsunuz.Another World’de puan sayacı varsa o da tektir; 0 veya 1 şeklinde olabilir: Ya yaşıyorsunuzdur, ya ölüsünüzdür.
Açılış Müziği Kavgası
Oyunun bitmesine yakın, oyunun yayıncısı Interplay, oyunun giriş müziğini değiştirmek isteyince, Chaci bu karara kesin olarak karşı çıktı. Interplay de itiraz edince, Chaci, Interplay ofislerine üzerinde “orijinal giriş müziğini değiştirmeyin” kazan bir faksı sonsuza kadar basılacak şekilde gönderdi. Interplay ofisleri, avukatlar devreye girene ve Interplay, müziği değiştirmemeye karar verene kadar Chaci’nin fakslarıyla doldu.
Gizemli Hikaye
DOyunun hikayesi de büyük meraka sebep olmuş, internette bu diyarın detayları hakkında uzun uzun yazılıp çizilmiştir. Karakterimizin neden gecenin bir vaktinde gizli bir üste tek başına çalıştığı, yarattığı portal cihazını ne amaçla kullanmayı tasarladığı, gittiği dünyanın nerede olduğu, orada bulduğumuz uygarlığın nasıl bir sistem olduğuna dair kapsamlı teoriler okumak mümkün. İşin güzel yanı, bu alanlarla ilgili oyunun kendisi bize açık açık olmasa da, bir fikir verecek kadar izlenim veriyor. Sadece detaylar hakkında emin olamıyorsunuz. Zaten bu da, yabancı bir gezegende bulunup, olayları anlayamama durumunun oyuncuya en mükemmel yansıması.

Daha Da Başka Dünyalar
Another World’ün başarısından sonra Interplay, oyunu devam ettirip bir seriye dönüştürmek istedi, fakat Chaci oyunun sonunu bilinçli olarak şüpheli şekilde bıraktığını, ve hikayeyi gizemi içinde kapatmak istediğini söyleyerek projelere katılmadı. Bunun üzerine Interplay’in ana şirketi Delphine Software, 1994 yılında Chaci’nin katılımı olmadan, serinin ikinci oyunu Heart of The Alien için çalışmalara başladı. Chaci, proje için fikirleri sorulduğunda, oyunu uzaylıların bakış açısından yeniden tasarlamanın akıllıca olabileceğini söyledi, fakat Delphine bunu yanlış anlamış olacak ki, ilk oyunun devamını konu alan ve ana karakter Lester’ın uzaylı arkadaşının gözünden anlatılan bir oyun yaptı. Bu ikinci oyun iyi notlar almış olmasına rağmen, Chaci yapımcının hikayeyi devam ettirmesine ve ilk oyundaki temalardan bazılarının kaybolduğunu düşündüğüne değinerek, hikayeyi ilk oyunun devamı olarak kabul etmediğini söyledi.
Şöhretli Kuzen
Another World’ü herkes bilmeyebilir, fakat Chaci’nin ikinci oyun projesi olan Heart of Darkness’ın adını çoğu kişi tanıyacaktır. PlayStation ve PC için 1998 tarihinde çıkan oyun, Another World ile neredeyse aynı formül üzerinden giden çok takdir görmüş bir hikaye. Bu defa tek başına değil, bir ekiple çalışan Chaci, ilk oyununda kullandığı “acımasız ve yabancı bir dünyaya giden şaşkın ana karakter” konseptini daha rafine şekilde işlemiş, üretim süreci boyunca yine mücadeleler vererek, 1992 yılında başladığı projeyi 98’de güç bela çıkarmasına rağmen başarılı olmuştur. Heart of Darkness’ın bu başarısı da, Another World’den habersiz bir sürü oyuncuyu, Chaci’nin ilk göz ağrını keşfetmeleri için motive etmiş, ilk oyunun başarısını daha uzun ömürlü hale getirmiştir.
Not: Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinin Ocak 2015 (#87) sayısında yayınlanmıştır. Yazan: Erim Bilgin
Tüm Son Jeton yazılarımıza şuradan ulaşabilirsiniz.























Bu oyunu ne zaman görsem Amiga'nin disket okuma sesi kafamın içinde yankılanıyor...
Ben Sega Mega Drive 2'de oynadıydım. Bitirebildiğim nadir oyunlardandı :)