Dispatch - İnceleme

Karakolda ayna var!

Ben modern ve ucuz Amerikan mitolojisinin iki dev fabrikası olan Marvel ve DC’yi, birincil medyumları olan çizgi romanda takip etmeyi bırakalı çok oldu. Yaklaşık 7-8 senedir çizgi roman almıyor, evren statükoları kimin ölüp dirilmesiyle hangi saçma şekillerde değişmiş takip etmiyorum, zira ne zaman önüme mevzubahis paparazzi gelişmelerle ilgili haberler düşse Marvel’a ayrı, DC’ye ayrı söver oldum. Süper kahramanlık mefhumu, hayranlıktan terfi yaratıcıların yerleştirdiği “gönderme var” çakma entelektüelliğiyle hayranların kim kimi döver kapıştırmaları arasında sıkışıp kaldı.  Bir hikâye anlatım aracı olarak potansiyelini kullanan eserler eskiden de az çıkarken artık her ay çıkan onlarca dergi arasında mumla aranıyor ve onları bize verebilecek vizyondaki yazarlar yaratılarının popülerleşmesi durumunda şirketlerden haklarını alamayacaklarını bilmenin bıkkınlığıyla ana akım çizgi romanlara daha az rağbet gösteriyorlar. Buna rağmen süper kahramanlık konseptini popülerleşme amacı değil anlatı aracı olarak kullanacak, onu farklı janrlarla potpuri yapacak eserleri gözüm kulağım açık bekliyorum. Oltama da nihayet bir tane daha yakalandı: Dispatch.

“Peki Dispatch süper kahramanlık konseptini nasıl orijinal bir şekilde ele alıyor?” derseniz, aslında hiç de orijinal bir şekilde ele almıyor. Mesele bu değil. Geçen ayki ilk izlenim yazımda da bahsetmiştim, oyun süper kahraman karakolunda geçen bir işyeri komedisi. Süper kahramanlık mefhumunun kendisi de Dispatch’te bir arka plan dekoru olmaktan öte öneme sahip değil. Bunu zaten karakterlerin tasarımlarına kasıtlı olarak özen göstermemesinden, hatta sahip oldukları güçlerin hayatlarına ettiği etkilere sadece yüzeysel şekillerde değinip geçmesinden de anlıyorsunuz. Ana karakterimiz dahil hemen herkesin çok dandik kostümleri ve alışılmışın dışına çıkmayan güçleri var. Dispatch dört bir yanımızı çevreleyen pelerin trendine yeni bir yorum getirmektense onu olduğu gibi kabullenip, dünyasının bir gerçeği ve karakterler arasında şaşaalı mücadeleler kurgulamanın basit bir bahanesi olarak kullanıyor. Kalbi de Telltale oyunlarının, yine onları yapan isimlerden gelme bir ruhani takipçisi olarak karakterlerine odaklanmasında atıyor.

Başrolünde Robert Robertson’gillerin ismiyle müsemma üçüncüsü var. Breaking Bad’den Jesse olarak tanıdığımız Aaron Paul’un seslendirdiği karakterimiz, süper güçleri olmayan ama babadan kalma Mech’iyle yine babadan kalma mesleğini kendini tüketme pahasına yıllarca yapmış ve hayattan, isminden baydığı kadar baymış. Oynamaktan çok işimize gelen diyalog seçeneklerini seçtiğimiz ve ötesini izlediğimiz ilk bölüm dahilinde onu süper lige çıkarmış mekanik kostümünü kaybediyor. Akabinde bir tanıdığının tanıdığı vasıtasıyla aldığı iş teklifini kabul ederek, Superhero Dispatch Network adlı şirketin süper karakollarından birinde, eski kötülerden oluşma başa bela bir ekibe sevk görevlisi oluyor.

Süper kahramanı gündeliğe çağırmak

Bu noktada Telltale formülü ne bilmeyen veya formül ne kadar değişmiş ne kadar aynı kalmış işin o kısmını merak edenler için Dispatch nedir net olarak tanımlayalım ve o arada eser miktardaki oynanışa değinelim. Dispatch, oynamaktan çok izlediğiniz, o izlediklerinize de tuşa zamanında basma sekansları ve diyalog seçimleriyle müdahale ettiğiniz interaktif animasyon dizisi gibi. Bu kadarla kalmamasını sağlayan şeyse, ilk bölüm kısaca nasıl işlediğinin anlatıldığı ancak esasen ikinci bölümde devreye giren “sevk” bölümleri. Elinizde 8 kişilik bir süper kahraman grubu var. Gruptaki herkesin becerileri dövüşme, zekâ, karizma, hız ve dayanıklılık olmak üzere beş istatistik üzerinden önümüze seriliyor. Karakola gelen çağrılar belli istatistiklere istatistiklere ihtiyaç duyuyorlar ama ihtiyaç duydukları istatistikler çoğu zaman açık ve net bir şekilde bize söylenmiyor. Kahramanların profillerinden okuduklarımız ve vakayı anlatan cümlelere göre bir tahminde bulunup buna göre en uygun karakterleri yollamaya çalışıyoruz. Başarıyla sonuçlanan görevler de kahramanlara tecrübe puanı olarak geri dönüyor ve seviye atladıklarında istatistiklerini geliştirebiliyoruz. Buna ek olarak SDN karakolunun medarı iftiharı Blonde Blazer arada “Boştayım, seninkilerden birini yolla da özel ders vereyim” diyor bazen ve sayesinde her karakterin kendine özel bonus güçlerini açabiliyoruz. Son olarak da iyi anlaştıkları için göreve beraber yollandıkları takdirde başarılı olma şansı daha yüksek olan karakter çiftleri var. Tabii şehirde diğer süper kahramanlar vızır vızır uçuşurken adamımız Robert da boş durmuyor ve bazı durumlarda hack becerileriyle göreve direkt katkı yapıyor. Bu noktalarda devreye hack mini oyunu giriyor.

Dispatch’in sevk sekansları oynanış olarak pek derin ya da detaylı değil ve bir mobil oyunun verdiğinin ötesinde bir keyif vermiyorlar. Yapıma dair getirilebilecek en büyük eleştirilerden birisi de bu çünkü fikir, bence üzerinde daha fazla çalışılması halinde başlı başına olası bir devam oyununu oynama sebebi haline gelebilecek kadar harika bir fikir. Tam teşekküllü bir süper kahraman yönetim simülasyonunun ne kadar bağımlılık yapıcı olabileceğini Dispatch ile fark ettim ben. Ancak Dispatch sevk işini kotarırken geldiği yol ayrımında oynanış yerine hikâyeyi seçiyor. Zira oyunun genel yapısı içerisinde sevk sekanslarını kasıtlı olarak uzatmamış, bilinçli olarak basit bırakmışlar. Dispatch hatırladığım kadarıyla çoğunluğu 1.5-2 saat civarında beşer bölümden oluşan bilindik Telltale yapımlarının aksine 45 dakikayla 1 saat arası süren 8 bölüme ayrıldığından tüketimi daha kolay ve temposu daha hızlı bir yapım. Hikâyenin attığı kancaların etkisini kaybetmemesi adına da interaktif ara sahnelerin arasına sandviç edilen sevk kısımlarının çok dallanıp budaklanmasına, hikâye anlatımını gölgede bırakmasına izin verilmemiş. Hatırlarsanız Telltale oyunlarında ara sahneler bitip “oynanışa” ne zaman geçilse tempo çok yavaşlar ve insanı afakanlar basardı. Etrafta yavaş yavaş yürüdüm bir şeylere tıkladım kısımları bu oyunların geçmişin klasik Adventure oyunlarıyla kurdukları bir bağdı belki ancak hiç Telltale formülü hiç bulmaca odaklı olmadığından tempoyu katlettikleriyle kalıyorlardı. Dispatch’in sevk sekansları karakola gelen absürt çağrılar ve karakterler arasındaki atışmalar eşliğinde bünyeye ucuz dopamin bastıklarından bunu çok iyi egale ediyor ve amaçlarını eksiksiz bir şekilde yerine getiriyorlar. Ha ben bunun böyle olduğunu görmeme rağmen “Keşke daha detaylı ve uzun olsalarmış” demeyi bırakabildim mi? Bırakamadım. Sizin bu konudaki fikriniz/ukdeniz benimkinden farklı olabilir.

Vurdu gol oldu!

Yukarıda bahsettiğim, oynanışın potansiyeli uğruna harcanan anlatım temposu, Dispatch’in en iyi tutturduğu şey. Süre olarak daha kısa, sayı olarak daha fazla olan bölümlerinin zaten yukarıda da yazdığım gibi buna katkısı çok büyük. Bir de her bölümü çok güzel seçilmiş şarkılarla açılıp kapanıp şenlendiğini düşündüğünüzde bir Tales from the Borderlands kadar güzel müzikleriyle bir Tales from the Borderlands kadar güzel akıp gidiyor hikâye. Animasyonlar ve sahne geçişleri zaten çok başarılı, senaryo da insanı bir sonraki bölüme ışık hızıyla tıklamaya iten kancalarla dolu. O kadar ki oyun aylara yayılan TT oyunlarının aksine üç hafta gibi kısa bir sürede tamamlandığı halde sonraki haftayı bekleyiş hep acılı oldu benim için. “Versenize hepsini hüpleteyim!” diye söylendim söylenmesine ama oyunu bölümler halinde yayınlamanın sosyal medyada hakkından konuşturup kendi kendinin reklamını organik bir şekilde yapmasına muazzam bir katkısı olduğunu inkâr edemem. Günün sonunda 2-3 oturuşta bitirilebilecek kısacık bir oyunu haftalarca konuştuk mu? Konuştuk. Bu bir başarıdır…

Geçen ay Dispatch için “Topu elinden düşürmez ve sinyalini verdiği gibi temposunu daha da yükselterek devam ederse The Walking Dead, The Wolf Among Us ve Tales from the Borderlands kutsal üçlüsünün yanında adı anılacak bir yapım olabilir” demiştim, peki o top düşmüş mü? Düşmemiş! Başta da dediğim gibi, aslında Dispatch “süper kahramanlarla ofis komedisi” kurgulamak dışında belkemiği yaptığı konsepti sıra dışı bir şekilde ele almıyor. Bu bağlamda daha önce başka yerlerde görmediğimiz donelere sahip bir senaryo da koymuyor önümüze ama hepimizin fazlasıyla aşina olduğu türden bir hikâyeyi güzel kurup güzel ilerletiyor. Yine Guardians of the Galaxy benzeri, bir uyumsuzlar timinin tanışıp kaynaşıp güçlüklerin üstesinden gelmesi hikâyesi var elde. Lakin hem romantizmin işin içine entegre edilişi hem de kuvvetli mizah geldiğini görebileceğiniz pek çok ters köşeye rağmen oyunu beklemeyeceğiniz yüksekliklere taşıyor. Bunda tabii ki dört dörtlük seslendirme kadrosunun payı çok büyük. En başta adını andığımız Aaron Paul zaten cepte, onun da ötesinde Jeffrey Wright Chase rolünde, oyun sektörünün gediklisi Laura Bailey dikkati bozuk Invisigal’i canlandırıyor. The Wolf Among Us’taki Snow White olarak hatırladığımız (veya hatırlamadığımız, benim açıp bakmam gerekti) Erin Yvette Blonde Blazer olmuş. Burada sayamayacağım kadar oyunda burada sayamayacağım kadar tanıdık karakter canlandıran Matthew Mercer da ana kötümüz Shroud. Gerisini de saysam sayarım ama uzamasın ve burada bitirelim. “Kadro süper, performanslar daha da süper” dediğimde siz bana inanın.

Telltale’in ruhani devamı olan bir stüdyonun bu minvalde yaptığı oyunu incelerken elbette son bir paragraf daha yazıp, odadaki fil hakkında konuşmam gerekiyor. O da seçim/sonuç ilişkisi. Hatırlarsanız Telltale oyunlarının başına utanmadan “Hikâye sizin seçimlerinize göre şekillenir” yazarlardı ama yaptığımız seçimler pek de bir şey değiştirmezdi. Olay örgüleri de onları şekillendireceğini düşünerek yaptığımız seçimler de hep aynı yerlere varırdı, olsa olsa gidiş yolları biraz değişirdi. Bu yıllar yılı TT fanları arasında tartışma konusu olan ve firmanın hiç bozmaya uğraşmadığı bir kaideydi. Dispatch de maalesef bu kaideye elleşmiyor; oyunda yaptığımız seçimler sonucu değişen ve nispeten önemli 1-2 şey varsa var ama gerisi yine illüzyon. Ben aradan geçen yıllarda bu mevzuya takılmayı bıraktım, Dispatch’te de benim için bir eksi teşkil etmedi ama gıcık kapacak olanlarınız varsa da diye buraya uyarısını bırakıyorum. Dispatch Telltale formülünün bu cephedeki bir evrimi değil ve Quantic Dream oyunlarıyla karşılaştırılmaması gerekli.

Uzun lafın kısası, Dispatch çok orijinal bir olay örgüsüne sahip olmasa bile senaryosunu çevreleyen her konuda dört dörtlük iş çıkaran bir anlatı örneği olduğundan kelli tecrübe etmesi çok keyifli bir yapım. Kullanılan animasyon tekniği, Invincible dahil pek çok çizgi diziye taş çıkartacak, salt Into the Spider-verse gibi beyaz perde yapımlarının altında kalacak kalitede. Lisanslı müzik seçkisi muazzam, seslendirmeler de tiplemeler kadar kaliteli. Tüm bunlar kıvrak, her dakika insanın ilgisini canlı tutan bir yazımla birleşiyor ve Dispatch adını en kaliteli Telltale yapımlarıyla beraber andırmayı hak eden bir yapım oluyor. Bayinizden isteyiniz.

SON KARAR

Pierre Shorette kendini özletmesin, Dispatch’e yeni sezon bir an önce gelsin!

Dispatch
Çok İyi
8.5
Artılar
  • Animasyonlar çok kaliteli
  • Tempo muhteşem
  • Müzikler yakıyor
  • Yazım çok kıvrak


Eksiler
  • Sevk kısımları fazla basit kalmış
YORUMLAR
Parolamı Unuttum