Varşova’da katıldığım Dying Light: The Beast etkinliği sırasında birkaç görev yapmış, açık dünyada dolaşmış ve sayısız zombi pataklamıştım. O günden sonra oyunun tadı damağımda kalmıştı. Etkinlik sonrasında yazdığım ön inceleme yazısında oynadığım görevlerin güzel tasarlanmış olmalarından bahsetmiştim. Tabii asıl merak uyandıran noktanın ilk oyundan dostumuz Kyle Crane’in hikayesinin nasıl devam edeceğiydi.
İlk oyunun sonunda Kyle Crane’e ne oldu? Devam oyununda tanıştığımız Aiden ile yolları kesişecek mi? The Beast olarak tanımlanan şey nedir, biz miyiz? Hikayemiz bu oyun sonrasında noktalanacak mı, yoksa seriye eklenecek başka oyun olacak mı? Aklımdaki bütün soruları röportaj sırasında sormuş, bir umut cevap beklemiştim. Güzelce sohbet etmiş olmamıza rağmen sorularım oyunu oynamam gerektiğinin altı çizilerek kibarca savuşturulmuştu. Araya uzun bir yaz tatili girdi, arkasından birikmiş işlerle boğuşuldu. İnceleme için bilgisayar başına oturacak arkadaşım adına seviniyordum. O kişinin ben olduğunu kabul etmem yaklaşık 5 saniye sürdü. Daha ilk oyunu bile bu yıl içerisinde oynamış biri olarak yoğunlaştırılmış Dying Light deneyimim doruklara ulaşacaktı.
Huysuz şivava dostum Leydi’nin birkaç günlüğüne prenses koruyuculuğundan zombi savaşçısına dönüşmesi için gerekli konuşmalar yapıldı ve kendisi yanımdaki yerini aldı. Çünkü onun agresifliğine ihtiyacım vardı. Oyun yüklenirken sakinleşmem gerektiği anlarda yudumlamak için soğuk çayımı da hazırladım. Sonrasında ise oyunun başına oturmamla ana hikayenin bitişi sonrası kayan yazıları görmem arasında sanki sadece dakikalar vardı. The Beast akıcı, bol aksiyonlu ve sizi hikayenin içerisinde tutan güzel bir oyun olmuş.
Hikayenin bol videolu başları sayesinde Kyle Crane’in neler yaşadığını görerek başlıyoruz. Oyun deneyiminizi bozacak herhangi bir detay vermeden kısaca bahsetmem gerekirse, giriş kısmı sonrasında nerede olduğumuzu ve buradan kaçmamız gerektiğini anlıyoruz. Castor Woods’tayız. Laboratuvarında yakaladığı özel insanlar üzerinde gerçekleştirilen deneyler yüzünden Crane dahil onlarca kişinin çektiği acıların sorumlusu olan kişinin Baron olduğu öğreniyoruz. Gerekli bilgileri toplamak, güçlenmek ve onu ortadan kaldırmak için doğru zamanı beklememiz gerektiğini anlıyoruz. Bu sırada yeni arkadaşlıklar ve düşmanlar ediniyor, dolayısıyla şehrin ve buradaki insanların da hikayelerine ortak oluyoruz. Şehirde dolaşıp güvenli alanlar oluşturuyor, bazı yerleri yağmalayarak kendimize daha güzel bir silah veya kıyafet buluyor ve rastgele karşılaştığımız tipleri pataklıyoruz. Hikayenin sonunda ise aklımızdaki bütün soruların cevap bulacağı birkaç görev sayesinde tahmin edebileceğiniz üzere Baron’la yüzleşme fırsatımız oluyor.
Öncelikle bahsetmeyi çok sevmediğim birkaç teknik detaydan konuşalım ki aradan çıksın. Belirli bir eşik sonrasında ultra süper grafiklerin çok da bir şey değiştirmediği konusunda bana katılırsınız diye düşünüyorum. Oyunu birkaç ay önce etkinlik sırasında canavar bir bilgisayarda ve şimdi de daha mütevazı kendi bilgisayarımda oynadım. Her iki ayarda da oyunun grafikleri güzeldi. Karakter modellemeleri, zombilerin detayları ve genel olarak şehrin detayları benden geçer notu aldı. Elinizdeki baltayı savurduğunuzda zombilerin yaralanması ve çeşitli uzuvlarının zarar görmesi de gayet doğaldı. Sanki gerçekten bir zombinin bacağına baltayı savursam, böyle koparmış gibi hissettim. Sadece yüze alınan darbelerin öyle sonuçlanacağından emin değilim ama böyle ufak detaylarda da boğulmamak gerekir. Dövüşme, koşma ve hoplayıp zıplama gibi temel oyun mekanikleri de benden geçer not almayı başardı. Hoş, bir açıdan kendini parkur oyunu olarak tanımlayan bir seriden daha azını beklemek olmazdı. Elimizde daha iyi grafikli ve daha oturmuş dövüş mekanikleri olan güncel bir Dying Light oyunu var diye özetleyebilirim.
Ön inceleme sırasında tırmanma mekaniklerinden şikayetçi olduğumu belirtmiş, bazen nereye sıçramam gerektiğini anlayamadığımı, karakterin de bu konuda pek becerikli olamadığını söylemiştim. Sanıyorum ki bu konuda geliştirmeler yapılmış. Oyunun bazı noktalarında hikaye gereği, bazen de keyfi keşif sırasında çeşitli tırmanış deneyimlerinde birkaç defa kişisel beceriksizliği saymazsak herhangi bir sorun yaşamadım. Aynı bölgede dönüp dönüp oradan oraya sıçrayarak zaman kaybetmek sinir bozucu olabiliyordu.
Diğer bir teknik yenilik olarak araba kullanma deneyiminden bahsedebiliriz. Bazı yerlerde bizi bekleyen arabalar gerçekten hayatımızı kolaylaştırıyorlar. Gerçi çok fazla açık alan ve yol olmadığı için çoğu görevde ihtiyaç duymuyor, daha doğrusu tercih etmiyorsunuz. En azından ben birçok görevde şuradan düz koştursam daha iyi olur diye düşündüm. Yine de haritanın bir ucundan diğer ucuna gideceğiniz zaman gördüğünüz ilk araba sizi çok mutlu ediyor. Arabalarla ilgili tek sıkıntım, çok çabuk patlamaları oldu. Örneğin bir görevde bir şey taşımak için arabayı kullanmamı oyun bana önerdi. O sırada etraftaki birkaç zombi bana saldırdı. Çıkan ufak çaplı kaos sırasında araba hemen patlayıverdi. Ben de elimde kocaman eşya ile uzunca bir yolu yürüyerek gitmek zorunda kaldım. Elimde yükle hızlı koşamadığım için de daha sık durup zombi temizliği yapmam gerekti.
The Beast
Gelelim serinin eski takipçileri için en önemli bölüme. Hikaye anlatımı önceden de olduğu gibi basit bir şekilde ikiye ayrılmış durumda. Ana görevler bizim başımızdan geçenlere ve hikayemizin ilerlemesine odaklanırken yan görevler de orada tanıştığımız yan karakterlerden gelen isteklerden oluşuyor.
Ana hikayemiz derli toplu diyebilirim. Güzelce yazılmış görevler bol aksiyonlu oyun deneyimine eşlik ediyor. Görevler sırasında insanlarla tanışıyor, müttefik ediniyor ve hem beklediğimiz hem de beklemediğimiz kişiler tarafından sırtımızdan hançerleniyoruz. Baron’u alt etmeyolunda, laboratuvarta üretilmiş mini boss diyebileceğimiz Kimeralarla karşılaşıyoruz. Asıl karşılaştığımıza sevindiğimiz başka kişiler de var, ama burada her şeyi anlatıp da büyüsünü bozmak istemiyorum. Bu süreçte öğreniyoruz ki üzerinde deneyler yapılan Kyle Crane’in vücudu değişime uğramış. İlk başlarda kontrol edemediği, sonrasında ise karakter ağacı sayesinde geliştirip kontrol altına alabildiği farklı bir moda giriyor. Daha agresif, daha güçlü ve durdurulamaz olan bu modu özellikle zor durumlarda çok faydalı.
Röportaj sırasında aklımda soru işareti olan tek konu yan görevlerin içi boş tekrarlanan benzer hikayelerden oluşmadığını anladığımda çok sevindim. Açıkçası oyunun hedeflenen süresini doldurmak için birbirine benzer git-topla/kes-gel görevleri bir yerden sonra oyunun tadını bozuyor. Techland ise burada güzel bir iş çıkarmış. Sizi farklı duygulara ve enerji seviyelerine yönlendiren bir ana hikaye uzunluğunda da yan görevler var. Klasik bol aksiyonlu koşturmacalı görevde adrenalini hissediyoruz. Farklı karakterlerin ailevi ve özel konularını öğrendiğimiz hüzünlü hikayeler de mevcut, ki bunlar birbirine benzemiyor. Favorim; içinde bulunduğum saçma duruma gülerken üzerime akın akın gelen zombilerle uğraşmak zorunda kaldığım, akustik denemelerin yer aldığı yan görevdi. En ufak sesten etkilenen zombilerin ortasında hangi akla hizmet böyle bir deney yapmayı düşünen ve benim bunu son ana kadar anlamamam çok komikti.
Ana görevlerde alt ettiğimiz Krimeralardan kazandığımız “beast” puanları ve genel deneyim puanları, karakter ağacının iki farklı tarafını geliştirmemizi sağlıyor. Bir tarafta daha iyi gizlenme veya hareket halinde şarjör değiştirme gibi özellikler, diğer tarafta çok daha yükseğe sıçrama veya büyük nesneleri fırlatabilme gibi içimizdeki canavarı etkileyen özellikler var. Basit ve tahmin edilebilir bir ipucu: Beast tarafını tamamen bitirdiğinizde beklediğiniz son düzlüğe geldiniz demektir. İşte tam bu noktada yeterli mühimmat, çeşitli silahlar ve en önemlisi yeterli sargı bezinin çantanızda olduğundan emin olun.
Ana hikaye bittikten sonra kalan görevleri tamamlayabiliyor, istediğiniz gibi haritada keşfe devam edebiliyorsunuz. Ancak yaşadığınız o son aksiyon dolu saati düşündüğünüzde durumu sindirmeniz için kısa bir süre sakince beklemeniz iyi olacaktır. Kyle Crane hikayesi güzel bir şekilde noktalanıyor. Sanırım şimdilik. Çünkü Techland’ın hikayenin sonuna koyduğu oyun içi videodan karışık sinyaller aldım. Hangi karakterle (ne demek hangi?!) yeni maceralara açılacağımız konusunu sizin hayal gücünüze bırakıyorum. Ben ise Leydi’yi yanıma alıp Castor Woods’ta piknik yapmaya gidiyorum.
Başlıklar
Kyle Crane’in hikayesi devam ederken, bolca zombi pataklayacağınız aksiyon dolu saatler sizi bekliyor. Elimizde güzel ve kompakt bir oyun var.
- Eğlenceli ve anlamlı görevler
- Aksiyon dolu dünya
- Beast modunda zombi parçalama hissi
- Ölünce bazen haritada görev noktasından çok uzakta başlıyorsunuz.
- Eceller sağolsun, geceleri aşırı zorlayıcı oluyor.
- Arabalar çok çabuk patlıyor

























