The Elder Scrolls IV: Oblivion Remastered - İnceleme
Şu Oblivion Gate’i kapatır mısınız, cereyan yapıyor da...
Skyrim’i defalarca oynamış olmasına rağmen hâlâ oyunun hikâyesinin nasıl bittiğini bilmeyen ben, rastgele bir günde üstümüze Oblivion Remastered atılmasına gereğinden çok sevinen insanlardan biriydim. Manyak gibi de herkes Clair Obscure: Expedition 33 oynarken oturmuş, “Aney bu kertenkele adam gülüyor mu somurtuyor mu? Bi’ şaka yapalım baki- Hee somurtuyormuş demek ki…” diyerekten abesle iştigal işlerle uğraşıyordum.
Evet, ben daha önce hiç Oblivion oynamamıştım. Oblivion hakkında tek bildiğim şey, İmparator’un öldüğüydü. Çünkü allah için izlediğim her videoda oradan sonra işler bir karışıyor, ne yapıyorsunuz annecim bu oyuna siz yahu? (Çok kısa süre içinde öğrenecektim...)
Gerçi bu bir The Elder Scrolls oyunu için… normal. Hiçbir şeyin normal olmaması yani. Modlar, istismar edilen hatalar, hileye kaçan özellikler, daha da çok hatalar… Ama ben dedim ki, bu oyunu olması gerektiği gibi oynayacağım. İncelemesini yazacağız yahu! Üstelik hani böyle, insanların seneler önce Oblivion ilk çıktığında yaşadığı hissiyatı yaşamak istiyorum belki ben! Açık dünya, bekle beni anacım, ben geliyorum!
Sonuç itibariyle Oblivion’a gömülebilecek zaman düşünülünce çok da fazla olmayan bir oyun süresi sonrasında… Ben Oblivion’un da konusunu unutmuş durumdayım. Bi’ Martin vardı, ne oldu o çocuğa acaba? İyi huylu da bir çocuktu...
Hayatında The Elder Scrolls’un kapısından geçmemiş insanlar için bir özetlemeye çalışayım: Sebepsiz yere düştüğümüz kodesin, İmparator Uriel Septim’in suikastçılardan kaçış yolunun üstünde olmasıyla birlikte başlar hikâyemiz. Yüzümüzü rüyalarında gördüğünü, kaderlerimizin birbirine bağlı olduğunu söyleyen İmparator’un peşinden dalarız hapishanenin altındaki gizli dehlizlere! Ve tüm çabalarımıza rağmen İmparator’un öldürülmesine mâni olamayız. Ölmeden önce bize son bir görev verir Septim: “Bu madalyonu al, oğluma ulaştır.” Eğer ki madalyon krallık hakkına sahip kişiye ulaşamaz ve yeni İmparator ejder ateşlerini yeniden yakmazsa, Oblivion kapılarından sürüyle gelen yaratıklar dünyamızı kaosa sürükleyecektir!
Ve olaylar gelişir... de… İşte bu “olaylar gelişir”den sonra aslen olaylar sarpa sarıyor. Oblivion da, daha doğrusu benim tecrübe ettiğim tüm The Elder Scrolls oyunları da bu sarpa sarmaya çok müsait. Çünkü (ve bunu üzülerek söylüyorum) ana görev çok da umursanası gelmiyor insana.
Gelmiyor anacım ya! Yani girdiğim ilk zindandan antik elf tılsımları ve nekromansi kitapları çıkarken, gittiğim satıcılar birbirine “Ohaaa! Deme ya, e ben gidip varını yoğunu çalayım o zaman o adamın!” dedirtecek seviyede bok atarken, saçma simyacılık deneylerimi absürt fiyatlara satıp Skooma içerek F1 aracı seviyesinde hızlara çıkmak varken…
Bana ne annecim yok imparatorun oğlundan, yok dünyanın sonundan ya! Tamam yavrum ben kapatıyorum işte Oblivion kapılarını açıldıkça. Skooma içmekten IQ’um -3’e düşmüş olabilir ama kolumuz hâlâ bir kılıç tutuyor yani! Yoksa elim mi tutuyor? Elim tutuyor kolum… Sallıyor?! Neyse işte öldürüyoruz yani her şey kontrol altınd-
NE? MADALYONU KAYIP MI ETTİNİZ?! ÇALMIŞLAR MI??!!? ULAN BAK-
Ben giderim o gider, kaplamalar tın tın eder! (CPU’mu sal, ne olursun…)
Oblivion’ı günümüze yakın grafiklerle oynamak çok acayip bir hissiyat. Daha doğrusu, günümüz grafikleriyle ilk defa oynuyor olmak çok garip. Her şey gayet modern görünüyor. Öbür yandan her şey inanılmaz bir kalaslıkla etkileşime geçiyor ve bu bence… Abi çok komik yani, nasıl anlatsam bilemiyorum? Evet, görseller 2025 yılına gelmiş, hoş gelmiş. Ama mesela kılıcı sallıyorum, “FİYUU… TONK!” efektini görebiliyorum. Yani bu animasyon benden eski? Ruhumda hissediyorum ki antika lan bu oyun!
Düşman ve NPC hareketleri, büyü ya da simya işleri, etkileşimler, savaşlar… Şehirdeki muhafızların kabız kabız hareketleri, herhangi bir dükkân sahibinin olduğu yerde 180 derece dönerek bön bön suratıma bakışı… Yahu hatta karakterin ZIPLAYIŞI BİLE ESKİ!!
Öbür yandan, oyunun grafikleri cilalı olunca insanda tuhaf, tam kelimelere dökemediğim bir hissiyat yaratıyor Oblivion’u bu haliyle ilk defa oynuyor olmak. Çünkü yani, oyunun orijinalini oynamış olan herkes biliyor ne bekleyeceğini. Bense görsellere bakınca böyle daha cilalı mekanikler, daha akıcı dövüşler falan bekliyorum ama yok abi! Oyun hareket etmeye başladığı anda belli oluyor ki bu oyunu babaannemin sandığından çıkarmışlar, kuru temizlemeye bile vermeden vintage diye yedirmeye çalışıyorlar. Bir yandan eğleniyorum, bir yandan komiğime gidiyor, bazen de sövdürüyor ama… Acayip bir tecrübe işte! Hatta bana neyi anımsatıyor bu hissiyat biliyor musunuz? Hani insan böyle çocukluğunda oynadığı oyunların grafiklerini olduğundan iyi hatırlar ya, öyle gibi. Sanki ben küçükken oynadığımı hatırladığım bir oyunun hatıralarında geziniyor gibiyim Oblivion oynarken. Kötü bir şey değil yani bu antikalık da… Sanki biraz daha cilalanabilirmiş bazı şeyler.
Mesela yüklenme ekranlarının çokluğu. Gerçekten günümüz oyunlarında mekândan mekâna geçişin ne kadar pürüzsüz bir hale geldiğini Oblivion’ı oynarken fark ettim. Yani hem yükleme ekranları çok hem de bana özel olarak gene sıkıntılı. Yemin ediyorum, bu sorunu yaşayan bir tek ben varım sanki ama yükleme ekranlarında Oblivion CPU’ma bir asılıyor, %99, %100… Ve tam kapasite kullandığında da takılıyor elbette. Hayır, böyle darboğaz olacak bir sistemim de yok. Ama gerçekten oyun keyfimi baltalayan bir problem oldu benim için.
Sonracağımaaa... Her bir seviye atlama için yeniden uyumak gerekmesi. Yani ben gezmişim, tozmuşum. 4-5 seviye atlamışım. 4-5 kere, 1 saat 1 saat uyuyarak puan dağıtıyorum. Yahu böyle bir zaman kaybı olabilir mi? Ben neden tek uyumada birden fazla seviye atlayamıyorum? Belki oyunun geneli düşünüldüğünde küçük bir şey gibi geliyor ama oyuncunun hayat kalitesini düşüren bir şey şu zamanda kesinlikle.
Daha daha... Mesela haritayı böööyle burnunuzun dibine kadar yakınlaştırmadan bulunduğunuz yerin arazi şekillerini falan görememeniz ve harbiden ayağınızla basmamışsanız o bölgenin de haritada görünmemesi. Yahu abi, ben bir kere zaten X yere gittikten sonra harita neme lazım?! Ben haritada neden etrafımı göremiyorum. Tamam keşif hissiyatı falan da hani Google Maps’te gördüm diye Ege kıyılarının bir esprisi kalmadığını düşünmüyorum mesela, yani gitsem gene severim, ne olurdu görseydim etrafımı yav?!
Sonuç itibariyle Oblivion’ın The Elder Scrolls’la alakası olmayan yeni oyunculara ne kadar çekici geleceği konusunda şüphelerim var. Yani The Elder Scrolls oyunlarında hepimizin alıştığı bir kendi eğlenceni kendin yaratma durumu söz konusu. Evet her taşın altından bir şey çıkan, dünyası geniş, yan görevleri bol bir oyun. Öbür yandan mesela yani limon saçlı, korkunç tipli fanatik adamın kültürel bir ikon olduğunu kime nasıl açıklayabilirsin ki?
“Abi bu arada oyunda bi’ adam var, seni takip etmeyi çok seviyor. Tipi biraz kayık ama çok takma. Olur da bi’ düşman bunu çok tokatlarsa 2-3 güne yeniden geliyor buluyor seni.”
“Oyunda… Sapık var yani?”
“Yok olm, çok komik bi’ şey vallahi ya!”
Hani böyle açıkladıkça daha da az komik olan bir şaka gibi ama yani daha önceden Oblivion oynamamış birisi olarak ben bile biliyorum. Ya da mesela bazı seslendirme hatalarının falan bilerek oyunda bırakılması… Ne olduğunu bilen birisi için çok komedi, oyun tarihinin bir parçası. “Ulan herkes oynuyor ben de bakayım” diye oyuna giren birisi için-
Tamam kabul, oyuna o kafayla giren birisi büyük ihtimalle o kadar ilerleyemeyecek, çünkü içi daralacak Oblivion’da. Oyun eski ve eski oyunların manasız yere dolambaçlı zindan tasarımlarına, ağır dövüşlerine, kütük mekaniklerine alışık olmayan insanlar koyuverecek 10 saat olmadan. Bu açıdan Oblivion’ın bir “Remake”, yani yeniden yapım olmadığını kabul etmek çok önemli. Ama bu durum biraz oyuna ne puan vereceğime de karar veremememe sebep oldu. Çünkü The Elder Scrolls IV: Oblivion oyun tarihinin kült oyunlarından biri. Elimi sürmeye korktuğum Morrowind kadar eski ve alışması zor değil ama Skyrim seviyesinde günümüze kadar uzanan bir kitlesi ve varlığı da yok. The Elder Scrolls’ların ortanca çocuğu. Bence karakter yaratmadaki özgürlüğü, ana hikâyesinin yanına serpiştirdiği neredeyse göz korkutucu sayıdaki yan hikâyecikleri, dopdolu dünyasının oyuncuya verdiği seçeneklerin bolluğuyla bir RYO olarak yüksek bir puanı bugün bile hak ediyor Oblivion.
Öbür yandan “Biz bu oyunu cilalaladık, yeniden piyasaya sürüyoruz” diyorsan ben tutup da her bir kapıdan geçişimde yükleme ekranı beklemek, üstüne bir de bu yükleme ekranında asla çözemediğim bir CPU problemiyle karşılaşmak istemiyorum. Ki oyunu uzun süre açık tutunca hafıza sızıntısı olduğunu söyleyenler falan da var. Yani böyle şeylerin olmaması lazım bence artık. Bu tür teknik aksaklıklar beni oynarken o kadar darladı ki elim 7’den yukarı gitmiyor. Diğer bir yandan (yanlar artıyordu), Oblivion 2025’te hâlâ insanın içinde keyifle kaybolabileceği bir oyun. Hele de Remastered olarak, ışıl ışıl grafiklerle oynamanın keyfine diyecek yok. Yan karakterlere yardım etmeye Müge Anlı’ya taş çıkaracak biçimde kafayı takmak, loncalara katılmaya çalışırken saatler harcamak, zindanın birinde bulduğun rastgele bir kitabı okurken birdenbire bazı hikâye parçalarının yerine oturması… Peşinden koşulabilecek o kadar çok yetenek ve karakter modifikasyonu, kurcalanacak o kadar hikâye var ki... Çıkışından 20 sene sonra Oblivion hâlâ bir RYO olarak tatmin edici bir oyun olduğunu kanıtlıyor.
İş böyle olunca insan da şöyle cebinden ekstra bir puan çıkarıp, dansöze para takar gibi ÇAP diye Oblivion’un alnına yapıştırmaktan kendini alamıyor açıkçası.
Başlıklar
The Elder Scrolls adının hatırına herkes bi’ indirdi o 120 cigabaytı ama nasıl olduysa Cyrodiil’i kurtarmak bana kaldı. Ben de daha beter ettim sanırım. Neyse, mod yükleriz düzelir anacım. …di mi?
- Elder Scrolls’un mihenk taşı oyunlarından birini günümüz grafikleriyle oynamak… hem de ne grafikler!
- 2025’te hala bir RYO olarak zengin ve keyif verici
- Bazı oynanış kalitesini etkileyen yenilikler var, mesela ikna etme mekaniklerinde renk kodlaması gibi
- Skooma
- Görüntüsel olarak cilalanmış olmasına rağmen teknik aksaklıklar yine oyuncunun yakasını bırakmıyor
- Yükleme ekranlarının peş peşe gelmesi bazen sinir bozucu olabiliyor
























