Dosya - Ölümden Sonra Gelen Uykusuzluk: Zombiler

Öldükten sonra gelen uykusuzluk: Zombiler!

 

 Bu yazı daha önce Oyungezer Dergisi'nde yayınlanmıştır.

N’olduysa gece vakti? Şeytan dürtmüş gibi uyanıyorum. Müthiş bir susuzluk; dilim damağıma yapışmış resmen… Ah! Başucuma su koymayı unutuyorum her seferinde… Unutmak da değil, üşengeçlik resmen. Her gece dişlerimi fırçalamayı ihmal ettiğim gibi, su da koymuyorum yanımdaki komodinin üzerine, neredeyse her gece işkence… Hadi gideyim de geleyim bari hemen. Fakat pencerede bir ses var? Yine uykuyla uyanıklık arası hayal görüyorum herhalde… Ya da bir kedi? Şu perdeyi bir aralay… Aman Allahım! Bir ucube penceremde… Bu da ne böyle? “Git buradan seni sarhoş…” Ama gözleri! “Git buradan dedim! Polis çağırırım.” Neden cevap vermiyor bana? Elleri… Aman Tanrım, ellerine ne olmuş! “Dur yavaş pencereyi kıracaksın! Gelme… Gelme… DUR!”

… Derken uyanıyorum kan ter içinde… Bir kendime geleyim!

Çok söylene söylene içi boşalmış kelimelerden biri de “sevdikleriniz” olsa gerek… Söylendiği zaman, ne kadar derinlere gittiğiniz tahmin bile edemiyorsunuz fakat o sevdiklerinizden birini çıkarsalar hayatınızdan, domino taşı gibi dengenizi kaybedeceğiniz çok iyi biliyorsunuz. Düşünsenize annenizin boş gözlerle, anlamsız sözlerle sizi dişlemek için yerden sürünerek geldiğini… Ya da yürümeyi yeni öğrenmiş çocuğunuzun battaniyenizin altından ayağınızı kemirdiğini. Zombi dediğin, bütün hayatını tersyüz edebilecek kadar trajik, bir o kadar da korkunç varlıklardır. En büyük ikilem gerçek mi, yoksa kurgu mu olduklarıdır… Ne yani? Siz onları halen çizgi-roman kahramanı mı sanıyordunuz?

ÖLÜMÜN DOĞDUĞU GÜN

Gizemlerle dolu Afrika’nın, kurgu ve gerçeğin karıştığı esrarengiz topraklarında ölü insanların mezarlarından kalktığı ve bir büyücünün kontrolünde yürüdüğü rivayet edilir. Zombi kelimesinin bile Kongo dilinde (Kikongo), yöneten ve yönetilen anlamına gelen nzambi’den geldiği düşünülüyor. Tıpkı kuklacı ve onun kuklasının arasındaki ilişki gibi…

Antropolog Zora Hurston ve Etnobotanist Wade Davis dünyanın çeşitli bölgelerinde yürüyen ölülerin izini sürmüş ve somut bulgulara ulaşmış iki bilim insanı. Zora Hurston çalışmalarında, Haitililerin bitkisel özler kullanarak ölüleri canlandırabildiğini iddia ederken, Harvard kökenli bir akademisyen olan Wade Davis ise yine Haitililerin yaşayan bir insanın tüm sosyal fonksiyonlarını öldüren ilaçlar yapabildiğini yazmıştır.

“MR. CROWLEY”

Zombilerin popüler kültürün içine girmeleriyse en az zombi kavramı kadar enteresan bir adam olan William Seabrook’un 1929 tarihli romanı The Magic Island (Sihirli Ada) ile gerçekleşmiş. Romanın kendisinden daha ilginç bir adam olan Seabrook, okült öğretilere kafayı takmış, senelerce Aleister Crowley ile takılmış (Crowley tüm zamanların en karanlık adamlarından biri olarak ün yapmış bir büyücü), Batı Afrika’nın yamyam kabilelerinin arasında yaşayıp sonunda gerçekten insan eti yemeye başlayıp 1945’te uyuşturucudan ölmüş tuhaf bir adamdı. Etimologlar zombi kelimesinin İngilizceye Seabrook tarafından kazandırıldığını belirtiyorlar.

Sinema tarihinin bilinen ilk zombi filmiyse, Seabrook’un kitabından esintiler taşıyan ve başrolünde efsane aktör Bela Lugosi’nin oynadığı White Zombie’dir… 1932 tarihli, sıkı bir korku seyirliği olan film, zombi kavramını çok daha geniş kitlelerle tanıştırmış. 1944 yılında bir Green Lantern hikâyesinde ortaya çıkan Solomon Grundy karakteriyse, çizgi romanlardaki en erken zombi tasvirlerinden biridir.

Ancak zombi kavramını herkese tanıtan ve kâbuslarımızın kahramanı haline getiren 1968 tarihli Night of the Living Dead isimli film oldu. Muhtemelen çoğunuzun izlediği bu filmde bilinmeyen bir sebepten ötürü mezarlarından çıkan ve insan etiyle beslenen ölüler, bir gecede ortalığı cehenneme çeviriyorlardı… Öyle ya, cehennemde yer kalmadığı için ölüler dünyada yürüyordu artık. George Romero, bu filmle sadece modern korku sinemasına yön vermekle kalmamış, aynı zamanda korku filmi kavramının altını belki de ilk kez politik söylemler ve kapitalizm eleştirisiyle beslemiştir. Özellikle insan doğasına son derece acımasız eleştiriler savuran Romero, gün gelip de kendi kurduğu yalancı medeniyetin altında ezildiğinde insanın en vahşi hayvandan bile daha acımasız olacağını anlatmıştır. Night of the Living Dead’de mezarlarından kalkan sadece ölüler değil, aynı zamanda insanın çok derinlere gömdüğü içgüdüleridir.

Geceleyin sisin çöktüğü mezarlıklarda, ecinnilerin saklandığı ara sokaklarda, tek sesin kendi nefesiniz olduğu ormanlarda unutulmuş, yitip gitmiş ve son derece aç birileri sizi bekliyor olacak. Bir gün pencerenizi bir cehennem sabahına açacaksınız, güneş yeryüzünü aydınlatmayacak. Ve ölüler yeryüzünde yürüyecek…  Eherm… İşte o gün geldiğinde hangi zombi nasıl davranır, hangisine nasıl muamele etmek gerekir diye afallamayın. Tarih içinde zombiler de kendi içlerinde farklı tiplere ayrıldılar çünkü. Keşke ayrılmasalardı ama oldu işte… Hollywood ve oyunlar sağ olsun… Neymiş onlar?

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfadan itibaren göreceğiniz görseller rahatsız edici olabilir. Zombi mevzusu yani, unicorn ve gökkuşağı içinde yüzmeyeceğiz -Sarp


 

 THE SERPENT AND THE RAINBOW

Kanadalı antropolog ve etnobotanist Wade Davis, Harvard Üniversitesi’ndeki çalışmaları boyunca oldukça dikkat çekici sonuçlara varmış. 1985 tarihli kitabı The Serpent and the Rainbow (Yılan Ve Gökkuşağı) da bu çalışmalardan biri. Kitapta Wade, Haitili büyücülerin insanları zombileştirmek için geliştirdiği tetrodotoxin maddesinin tarifini de vermiş.

Zehirli bir balık türünden elde edilen karışım, ölmüş bir insandan alınan doku parçalarıyla karıştırılarak yaşayan birinin sosyal etkileşim yeteneğini elinden alarak onu yönlendirebilmeyi sağlıyor. 1988’de korku üstadı Wes Craven da kitaptan esinlenerek aynı adlı bir film çekmiş. Zombi filmi sevenlere tavsiyemizdir.

* SPOILER UYARISI: Aşağıdaki filmlerle ilgili spoiler yiyebilirsiniz.

NORMAL ZOMBİ

Teşhis: Uzun zamandır ölü olan bedenler, mezarlarından yavaş yavaş doğruluyorlar. Ağır aksak yürüyor ve tuhaf sesler çıkarıyorlar. Gözlerinde hiçbir his belirtisi yok. Et ve beyin için durdurulamaz bir açlık çekiyorlar. 1985 tarihli The Return of the Living Dead’de mezarcı Earnie onlardan birini konuşturmayı başarmıştı. “Neden? Neden insan beyni yiyorsunuz?” Aldığı cevap ilginçti: “Ölü olmanın dayanılmaz acısını hafifletiyor.”

Tedavi: Etkisiz hale getirmek için kafalarına nişan almanız ya da o kafayı toptan koparmanız gerekir. Uzuvlarını koparsanız da sizi takip etmeye devam edeceklerdir.

The Return of The Living Dead (1985)

Yön: Dan O’Bannon

Oyuncular: Clu Culager, James Karen

IMDB Notu: 7,2

Editörün Notu: 1975 ve 1995 arasındaki dönemde çekilen korku filmleri favorimdir. Bu film, Romero’nun ciddiyetini yakalamaktan çok uzak olsa da, buram buram 80’ler kokması, süper müzikleri ve karikatür karakteriyle en sevdiğim zombi filmlerinden biri. Tam bir cumartesi gecesi eğlenceliği…

VİRÜSLÜLER

Teşhis: Ah şu askeri deneyler! Aslında virüsle üretilmiş zombiye ne kadar zombi denir (bildiğin GDO’lu), orası tartışılır ancak yine de canlı olduğunun farkında olmayan insan işte… Mezarlardan kalkmazlar ama yanınızdaki arkadaşınız iki saniye içinde size saldırırsa bilin ki virüs kapmıştır. Genelde ısırılma yoluyla bulaşır. Bir de olmaz olası hızlı zombileri hayatımıza bunlar sokmuştur. Bence zombi dediğin koşmaz, ağır aksak yürür ama 2002 yapımı 28 Days Later’da gördüğüm zaman tırsmadım desem yalan olur. Böğürerek arkanızdan üç tanesi koşmaya başladığında yapacak pek bir şey yok. Elbette Last of Us’ın cordyseps hastalıklılarını da bu gruba dâhil edebiliriz.

Tedavi: Öldürmek için onları gafil avlamanız lazım. Sessizce arkalarından yaklaşıp kafalarını kesmek kesin çözüm. Eğer uzak mesafeden öldürmeye çalışıyorsanız sadece tekini devirebilmek için bir AK-47 şarjörünü gözden çıkarmanız lazım.

28 Days Later (2002)

Yönetmen: Danny Boyle

Oyuncular: Cillian Murphy, Naomie Harris

IMDB Notu: 7,6

Editörün Notu: Fragmanlarını izlediğimde zombi arketipini çok sulandırdığını düşünmüştüm ama cidden iyi bir sinema filmiydi. Kıyamet sonrası atmosferini bu kadar iyi verebilen bir film gerçekten nadide bir parçadır.


 
 BÜYÜLENMİŞ OLANLAR

Teşhis: Zombiniz bilmediğiniz bir dilde konuşuyorsa bilin ki şeytani bir gücün etkisi altındadır. Sanki birinin sesini duymaya çalışıyor, sanki biri onlara fısıldıyor gibi tuhaf duraksamalar yaşıyorlarsa, kendilerinden daha büyük bir gücün etkisi altındadırlar. Bir efendileri vardır ve ona ulaşmaya çalışıyorlardır. 2007 tarihli İspanyol [REC]’de, insanların bir virüsten etkilendiklerini sanıyorlardı ancak gerçek çok farklıydı. Elbette ki Dead Space’in necromorph’larını da benzer şekilde teşhis edebiliriz.

Tedavi: Silahlar ve silahlar… Özellikle ateşli olanlar. Yakın temastan uzak durun, hiç şansınız yok. Eğer çevreniz bunlarla sarılıysa, yakınlarda bir silah dükkânı olması için dua edin. Chris Redfield’ın bıçağına bakıp dediği gibi: “Bıçağın bu görev için yeterli olacağını sanmıyorum.”

[REC] (2007)

Yönetmen: Jaume Balaguero, Paco Plaza

Oyuncular: Manuela Velasco, Ferran Terraza

IMDB Notu: 7,5

Editörün Notu: Gerçekten korktuğum ender filmlerden biridir. Özellikle klostrofobik atmosfer işi iyice içinden çıkılmaz bir hale getiriyordu. Angela (Manuela Velasco) kurtuluşun çok yakın olduğunu zannederken tavan arasında bulduğu şey hepimizi şok etmişti.

ZEKİ OLANLAR

Teşhis: Karşımıza geçip çatır çatır çatışan zombi mi olur be arkadaş? Silah kullanan, haberleşen canlıdan her şey olabilir ama zombi olmaz. Zombi kavramının biraz sulandırılmasıyla ortaya çıkan bu ucubeler, en azından ilk gördüğünüzde sizi şaşırtmayı başarabiliyor. 2009 tarihli Norveç yapımı Dead Snow’da dirilen ölü Nazi subaylarının dürbün bile kullanabildiklerini görmüştük. Ama işi asıl abartan Resident Evil 5’te makineli tüfek sıkanlar olmuştu. Gerçi onlar Las Plagas’ın daha ileri bir versiyonundan etkilenip bir efendiye bağımlı hale gelmişlerdi ama kafamıza el bombasını yiyince işin ciddiyetini anlamıştık.

Tedavi: Uzaktan öldürülür, kesin tedavi… Yakınına girmeyin, siper alın ve ardından çatışın. Muhtemelen onlar da siper alacaklardır. Bulundukları yerden çıkarmak için el bombası faydalı olabilir. Tabii bulabiliyorsanız.

Dead Snow (2009)

Yön: Tommy Wirkola

Oyuncular: Vegar Hoel, Stig Frode Henriksen

IMDB Notu: 6,3

Editörün Notu: Tuhaf bir çekiciliği var bu filmin. 80’lerdeki korku/komedi türüne yakın olmasından mı bilmem, inanılmaz eğlendim filmi izlerken. Ne virüs, ne şeytan, ne de göktaşı var işin içinde… Buradaki zombilerin tüm sorunu Nazi olmaları, haliyle sonsuzluğa kadar lanetlenmişler!


 

ONLARDAN KAÇIŞ YOK

Siz evlerinizde huzur içinde uyuduğunuzu sanırken, dünyanın her yeri salgınlarla boğuşuyor.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ

Night of the Living Dead (1968), Dawn of Dead (1978), Day of the Dead (1985)

Salgının Sebebi: Kesin değil, trioxin olduğu iddia ediliyor.

Ölüler yavaş ve kolaylıkla zarar görebiliyorlar ancak kalabalık gruplar halinde hareket ettikleri ve sayıları giderek arttığı için kapalı alanlarda kalmakta fayda var. Hastalığı kontrol altına almak için denenen tüm çözümler başarısızlıkla sonuçlandı. Hiçbir yer güvenli değil.

BİRLEŞİK KRALLIK

28 Days Later (2002), 28 Weeks Later (2007)

Salgının Sebebi: Deneysel öfke ilacı

Cambridge Araştırma Merkezindeki Öfke Virüsü enjekte edilmiş primatların kaçmasıyla yayılan hastalık durdurulamadı. Hastalıklılar korkunç derecede hızlı hareket ediyor ve son derece saldırganlar. Her türlü vücut sıvısıyla temastan kaçının.

FRANSA

The Horde (2009)

Salgının Sebebi: Bilinmiyor

Paris’te başlayan salgının tüm Fransa’ya yayılıp yayılmadığı henüz bilinmiyor. Konuyla ilgili ilk olayın, görev dışındaki bir polis ile başladığı ancak olayın ilk etapta örtbas edilmesinden dolayı müdahalenin geciktiği söyleniyor. Özellikle çetelerden uzak durun.

İSPANYA

[REC] (2002), [REC]2 (2009), [REC]3: Genesis (2012)

Salgının Sebebi: Şeytani ele geçirme

Belirtileri ve etkisi İngiltere’deki hastalığa benzer olsa da, kaynağının şeytani ele geçirme olduğu düşünülüyor. Hastalara uygulanan şeytan çıkarma girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Önceleri hastalık kontrol altına alınmış gibi görünse de, ardından daha farklı yerlerde de baş gösterdi. Hareketlerinden şüphe duyduğunuz kişilere aynadan bakın. Gerçek yüzleri ortaya çıkacaktır.

NORVEÇ

Dead Snow (2009)

Salgının Sebebi: Lanet

Norveç kırlarındaki doğal yaşam alanlarını ziyaret eden kampçılar SS üniforması içinde zombiler gördüklerini rapor ediyorlar. Yerel halk onların İkinci Dünya Savaşı’ndan kalan Nazi yağmacıları olduklarını ve gizli hazinelerini koruduklarını iddia ediyorlar. Ortada bulaşıcı bir durum olmadığı söyleniyor fakat zombiler son derece saldırganlar.

İTALYA

Dellamorte, Dellamore (1994)

Salgının Sebebi: Bilinmiyor

Buffalora mezarlığındaki ölüler ayaklanıp kasabaya inmeye başladılar. Sebebi bilinmiyor. Zombiler yavaş ve gözlerinde en küçük bir zekâ belirtisi yok. Özellikle tanıdık birinin ölüsüyle karşılaşıldığında aradaki duygusal bağın tamamen yok sayılması gerekiyor.

BATI AFRİKA

The Dead (2010)

Salgının Sebebi: Bilinmiyor

Sebebi ve kökeni bilinmiyor. İç savaşlarla ve fakirlikle mücadele eden kara kıtada ölülerin yürümeye başladığı, bir Amerikan piyadesi tarafından rapor edilmiş. Bir kazadan sağ kurtulan kişi, halen yaşam mücadelesi veriyor.

TAYLAND

Bangkok Zombie Crisis (2004)

Salgının Sebebi: Virüs

Yetkililerin başarıyla kontrol altına aldığı virüsün Afrika’dan gelen bir tür sivrisinek ile ilk kez bulaştığı düşünülüyor. Hastalığın yayılmaya başladığı bina erkenden fark edilince, virüs de kontrol altına alınabildi. Şu an üzerinde deneyler yapılıyor…

JAPONYA

Versus (2000)

Salgının Sebebi: Büyü

Yakuza’nın bazı “problemlerini” çözmek için kullandığı bir ormanın ölüleri diriltebildiği söyleniyor. Ancak burada dirilenler bir şekilde ateşli silah kullanma ve yakın dövüş yeteneklerini kaybetmiyorlar. Aralarında kalmamakta fayda var.

AVUSTRALYA

Undead (2003)

Salgının Sebebi: Meteor Yağmuru

Bir balıkçı kasabası olan Berkeley üzerinde gerçekleşen gizemli meteor yağmuru, yerel halkın çoğunu yamyam zombilere çevirmiş durumda. Ne kadar bulaşıcı olduğuna ve ne denli yayıldığına dair kesin veriler bulunmuyor.

YENİ ZELANDA

Braindead (1992)

Salgının Sebebi: Virüs

Wellington adlı küçük bir kasabada, tuhaf bir hayvanın serbest kalmasıyla başlayan salgın, yerel halktan birinin üstün(!) çabalarıyla kontrol altına alınabilse de, belirtilerin yavaş ortaya çıkması insanları tedirgin etmeye devam ediyor. Zombi olarak dirilen kişiler, öncelikle saldırgan özellikler ortaya koymuyorlar fakat bir süre sonra yamyam davranışlar sergiliyorlar.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum