Sekiro: Shadows Die Twice - İnceleme

Ölüm yalnızca şanslılar içindir

Sekiro’nun bir noktasında korumakla yükümlü olduğumuz karakter bize soruyor: ”Peki benim için kaç kez öldün? Bir mi, ya da iki?”. O anda ağzıma histerik, huzursuz bir sırıtış gelip oturuveriyor. “Bir ya da iki mi? Dalga mı geçiyorsun sen be?!” diyesim geliyor karakterin yüzüne karşı. Elbette yalnızca sayılardan oluşmuş bu arkadaşa değil oyunun yapımcılarına çemkirmem gerekli bunun için. Ama onu da yapmam zira bir From Software oyununa girerken baştan ölümle anlaşmamı yapıp onun buzdan dokunuşunu yüzlerce kez hissedeceğimi kabul ediyorum zaten. Hani kendime de güveniyorum bir yandan 3 Dark Souls oyununu cebime koymuş, Bloodborne’la olan imtihanımı vermişim. Sekiro ne kadar zorlayabilir ki benim gibi tecrübeli birini? Hiç düşünmediğim kadar…

sekiro-inceleme-1

Çelik, Barut ve Kan

Sekiro bizi oyunlarda bolca işlenmiş kanın oluk oluk aktığı ve Japonya’nın iç savaş cehenneminde yanıp kavrulduğu tarihi Sengoku dönemine götürüyor, tabii bolca fantastik içeriği de yanına alarak yapıyor bunu. Biz Wolf isimli shinobi’yi yönetiyoruz oyun boyunca ve yegâne görevimiz de kanında ölümsüzlüğün sırrı bulunan genç varisi düşmanların eline geçmekten korumak. Tabii bu esnada başka başka yan mevzularla da uğraşıyoruz ama esas konu bahsettiğim minvalden pek sapmıyor ve birazcık Kurosawa filmi izlemiş veya Lone Wolf and the Cub mangasının okumuşsanız benzer durum ve karakterlerle karşılaşacağımızı kestirebiliyorsunuz. Sonuçta samuray epiklerinin belli başlı klişeleri burada da dibine kadar kullanılıp önümüze koyulmuş. Ben bu tarz her şeyin net olarak anlatıldığı bir sunumdan ziyade Soulsborne oyunlarındaki o ketum havayı tercih etsem de bu sefer işin içinde Activision’ın da olması sebebiyle bu tarz bir yola girilmiş gibi görünüyor. Hani oyun bittiğinde kafamda tek bir soru bile kalmadı ve acaba şu da neydi, bu kimdi diye araştırmaya gerek bile duymadım. Zira dediğim gibi anlatım kristal berraklığında. Bu çoğu kişinin hoşuna gidebilir pekâlâ ama dediğim gibi ben pek tutmadım. Hele hele konunun bağlanışı ve genel senaryo aşırı tahmin edilebilirdi. Ama şu var ki kimse bir From oyununu yalnızca öyküsü için oynamıyor ve buraya aslında ölmeye geldik. E çok mu ölüyoruz diyenlere cevabım çok rahat yüz küsurları görürsünüz şeklinde olur. Bunun nedenine nasılınaysa geleceğim. 

Kolsuz Kahramanın Gazabı

Sekiro hem Dark Souls’lardan hem de Bloodborne’dan farklı bir oyun hatta bana sorarsanız Nioh’a hem tematik hem de oynanış olarak daha yakın. Bir kere artık o meşhur kanser eden stamina barı yok. İstediğimiz gibi koşup zıplayabiliyoruz oyun alanında. Zıplayabiliyoruz derken de muadillerindeki kısıtlı ileri doğru sıçramaktan değil duvarlarda seke seke zıplamaktan bahsediyorum. Yine prostetik kolumuza bağlı bir kanca sayesinde belli noktalara uçabiliyoruz Batman misali. Hani hareket özgürlüğümüz ve hızımız neredeyse Uncharted’ın Nathan Drake’i anımsatır cinsten. Bu serbestlik geniş oyun alanında dikey ve yatay olarak seyahatimizi kolaylaştırırken çok güzel gizlenmiş eşyaları bulma çabamızı da epey zevkli hale getirmiş. Zaten Sekiro’da en sevdiğim şeylerden birisi bölüm dizaynlarının oyuncuyu hem aksiyonun kalbine sokmaya hem de keşfetmeye yöneltiyor oluşu. E savaş mekanikleri de bu tasarım tercihlerinden nasibini alarak değişmiş ve bambaşka bir hal almış durumda.

sekiro-inceleme-3

Örneğin Dark Souls bir yuvarlanma ve gard alma oyunuysa Bloodborne tam bir sıyrılma/kaçınma oyunuydu. Sekiro’ysa bir sektirme/karşılama oyunu.

Şöyle ki oyunda stamine yok evet, ama posture denilen bir mekanik mevcut. Siz ya da düşmanlarınız darbe yedikçe veya canınız azaldıkça posture barınız yükseliyor. Tamamı dolduğundaysa Deatblow denen ölüm vuruşunu yapabilir oluyorsunuz. Rakiplere vurmaktansa onların vuruşlarını kılıçla karşılamak posture barını daha hızlı dolduruyor ve bu karşılama (deflect, parry) işi için de kritik bir zamanlama gerekiyor. Blok konumunda durunca da hasar almıyorsunuz tabii ki ama posture hasarı da veremiyorsunuz ve yediğiniz hemen her darbe kan bağışı almanızı gerektirecek seviyede can aldığından bu karşılama işini ne kadar erken çözerseniz o kadar iyi.     

Bir Elinde On Marifet

Oyundaki ana silahımız kılıcımız olsa da onu destekleyebileceğimiz takma kolumuz da hayli iş görüyor. Bu kola ilginç ilginç silahlar monte edilebiliyor. Sağlam bir yarma darbesi için açılır kapanır bir balta, uzaktaki düşmanları daha samimi bir alana çeken mızrak veya klasik Ninja yıldızı bunlardan birkaçı. Haritalarda hayli iyi gizlenmiş yerlerden bulabileceğimiz bu türlü çeşitli alet edevatı kullanmak şart olmasa da kimi daha güçlü düşmanları abandone etmekte hayli etkili olduklarını söyleyebilirim. Tabii bu bir From oyunu. Canınızdan bezdirecek boss savaşları işin olmazsa olmazı. Ve az evvel bahsettiğim alet edevatlar ve kılıçla darbeleri karşılama olayı bossları geçmenin en önemli anahtarı. Yoksa en küçük hatada canınızın yarısını alan bu arkadaşları yalnızca sıyrılma veya vur kaçlarla indirmeniz pek mümkün değil. Daha agresif ve rakibe nefes aldırmayan bir oynama şekli elzem yani.

sekiro-inceleme-4

Ama oraya gelmeden önce bahsetmem gereken daha mühim bir mekanik var ki o da oyunun ölüme getirdiği yenilik. Diyelim ki bir sefer öldük, bu esnada cesedimiz yerde kalıyor ve bize iki seçim şansı sunuluyor. Ya direkt ölüp tecrübe puanlarımız ve altınımızın yarısını yerde bırakıp son checkpoint’e döneceğiz ya da bir kereye mahsus dirilip savaşı kazanmaya çalışacağız. Eğer kazanıp yolumuza devam edebilirsek bir şey kaybetmiyoruz ama yine ölürsek hem altın ve tecrübe puanı kaybı yaşıyoruz hem de dirilme gücü kullandığımız için dünyada iletişime geçtiğimiz NPC karakterlere Dragonrot denen hastalığı bulaştırıyoruz. Hani no pain no gain hesabı, acı geldiğinde de bunun ceremesini tüm ahali çekiyor. Böyle de ilginç bir sistem yani. Benim tavsiyem bu dirilme gücünü yalnızca zorlu boss savaşlarında kullanmanız diğer zamanlarda ölürseniz buradaki bonfire yerine geçen idollerde dirilmeniz yönünde. Neyse ki oyunun haritası bu sefer daha insaflı şekilde bu idolleri dağıtmış ortama ve onlarca düşmandan sıyrılıp boss’a koşturduğumuz anlar daha bir azalmış. Lakin Soulsborne oyunlarından alıştığımız yanımıza adam çağırıp boss kesme veya level atlayıp güçlenerek boss’a dalma işleri de Sekiro ile tarihe karışmış durumda.

sekiro-inceleme-5 sekiro-inceleme-2

Hani oyunda ilerlemek istiyorsanız tamamen yalnız ve yardımsız olarak bunu başarmalısınız. Evet, belki arada bir kez dirilme şansınız var ama gerisi tamamen sizin becerinize kalmış. Zira burada alıştığımız puan usulü seviye atlama sistemi de mevcut değil. Onun yerine tecrübe barımız doldukça puan kazanıyoruz ve o puanlarla da çeşitli yetenekler alıyoruz, hatta o yeteneklerin ağaçları bile oradan buradan bulduğumuz ya da hikâyede ilerledikçe bize verilen parşömenler sayesinde açılıyor. Can ve posture seviyemizi çoğunlukla mini bosslardan bulduğumuz tespih parçaları sayesinde geliştirirken fiziksel gücümüzü de yalnıza esas bossları yenerek arttırabiliyoruz. Yani normal düşmanları kesmek para, eşya, özel cihazlarımızı kullanmak için spirit ve tecrübe puanları için gerekli olsa da esas ilerleme bosslar üzerine şekilleniyor. E bu denkleme yalnız olduğunuz gerçeği de eklenince yer yer sinir harbine dönüşen bazı boss savaşlarını (bazı değil hepsi diyelim hatta) geçememek oyundaki ilerleyişiniz önünde beton bir duvar gibi dikiliveriyor. E daha güçlü rakipleriniz de olmadığından mecbur gidip eskileri farmlıyorsunuz düzenli aralıklarla. Bu da oyunun temposunu yavaşlatan bir durum. Ha çok çok iyi oynuyorsanız başka tabii ama en iyi oyuncunun bile gelip toslayacağı bir boss engeli mevcuttur oyunda diye düşünüyorum. Ama zaten bir From oyununa giriyorsak sık sık ölmeyi göze almışız demektir yalnızca Sekiro’nun önceki oyunlardan da bir tık daha zor olduğunu belirteyim. 

Katana’nın Kör Tarafı

Buraya kadar anlattığım mevzulardan aşağı yukarı kafanızda bir fikir canlanmıştır oyun hakkında ve muhtemelen de olumludur bunlar fakat oyunun bazı ciddi tasarım tembelliklerinden de bahsetmesem olmaz. Bunlardan ilki kimi bossların ve minibossların birden fazla kez karşımıza çıkmaları hali ki zaten oyundaki esas bossların sayısı az. Hatırlayın Bloodborne’da Chalice Dungeon’larda normal oyunda olmayan rakipler karşımıza çıkardı veya ilk Dark Souls hatta Demon’s Souls bile buradakini geçen bir boss çeşitliliğine sahipti. Ya bütçesel ya da zamansal durumlardan kaynaklandığını düşündüğüm bu durum açıkçası biraz can sıkıcı ve kimi yerlerde oyundan usanmama bile yol açtı. Yani kardeşim ben seni zaten kesmişim bir kere o çileyi çekmişim, seni bir daha neden kesmek zorundayım ki? Olmadı Hidetaka Miyazaki ve saz arkadaşları. Burayı maalesef iyi oynayamamışsınız. Ha ama şu da var ki bosslar güzel tasarlanmış. Birbirlerinden net bir şekilde ayrışıyorlar ve her birini yenmek için de farklı farklı taktikler bulmak durumunda kalmak mevzuyu epey eğlenceli kılıyor. Yine de gözlerim daha fazlasını arıyor işte eski alışkanlıklardan dolayı.

sekiro-inceleme-6

Bir diğer derdimse oyundaki müzik kullanımıyla ilgili. Müzikler evet beklendiği gibi geleneksel Japon ezgileri şeklinde ve bağımsız dinlendiklerinde kulağa gayet hoş da geliyorlar. Lakin oyun içinde genel bir müzik sıkıntısı var ve devreye her girdiklerinde zaten bitap düşmüş bünyelere ekstra bir yorgunluk da eklediklerini yer yer müziği kısıp oynamak zorunda kaldığımı da itiraf etmem gerekli. Güzeller evet, ama oyun içinde bir hayli yorucular da. Niye öyle bilmiyorum ama bunun tüm müziklerinin yanında Dark Souls 3’ün o efsane menü müziği bile fazlasıyla yeterliymiş gibi geliyor. Ama tahminim çoğu oyuncunun da bundan şikayetçi olacağı yönünde, yer yer kısmak iyi gelecektir.

Her Ölüm Bir Başka Yol Demek

From Software’in kendini bu oyunda epey zorladığını ama bu zorlanmanın karşılığını da fazlasıyla aldıklarını düşünüyorum. Özellikle bir hayli dinamik savaş mekanikleri resmen taze bir hava solutuyor insana. Özel yetenekler, bolca takma kol cihazı derken dövüşlere getirebildiğimiz çeşitlilik göz kamaştırıcı ve 50-60 saat bile oynasanız sıkmayan cinsten. Çok daha mantıklı checkpoint yerleşimi ve mekanların dikey yatay tasarım zenginliği de oyunu diğer Soulsborne yapımlarından veya taklitlerinden ayrıştırarak bambaşka bir yere konumlandırmış ki bu da ulaşılması hayli güç bir merhale. Yalnız şu unutulmamalı ki zor oyunları sevenler için bile zor, hani insanın moralini bozabilecek kadar zor bir oyun bu. Hatta Soulsborne yapımlarındaki kas hafızanızı bile çöpe atmanızı gerektirecek kadar da farklı, almadan önce bunları değerlendirerek kararınız verin derim. Onun dışında yine yapmış adamlar haklarını yemeyeyim. Tamam zorlandım ama geçtiğim her bir engel de aynı derecede tatmin etti, üstelik normal düşmanları haklamak da bu sefer daha zevkli. Daha iyi animasyonlar, ses efektleri ve genel görsellik de cabası. Ölümün bu yeni yüzüyle tanışmaya can atanların içi rahat olsun yani.

sekiro-inceleme-8​​​​​​​

SON KARAR

Sekiro, From Software’ın en iyi yaptığı işe geri dönüşünü üstelik büyük de yeniliklerle müjdeliyor. Sadece onun acımasız dünyasına giriş yapmadan önce zor oyunlara olan sabrınızı test edeceğinizi unutmayın.

Sekiro: Shadows Die Twice
Çok İyi
8.5
Artılar
  • İç içe geçmiş ve her köşesini araştırmak isteyeceğiniz bölüm tasarımları
  • Harika dövüş sistemi
  • Düşman çeşitliliği yeterli
  • Hızlanan oynanış oldukça iyi yedirilmiş Souls formülüne
  • Shinobi gereçleri başarılı düşünülmüş
  • Sanat tasarımı ve grafikler keyifli
  • Atmosfer içine çekip bırakmıyor
  • Uzun oyun süresi
  • Sağlam boss savaşları…



Eksiler
  • Fakat o sağlam boss savaşlarında delirme riski
  • Bu sefer biraz fazla mı acımasız nedir?
  • Bazı bossların tekrar etmesi can sıkıcı
  • Öykü biraz hayal kırıklığı olmuş
  • Gizem unsuru epey azalmış
  • Fazla tekrar eden savaş müzikleri
YORUMLAR
Parolamı Unuttum