Oyungezer ekibinin 2026'da beklediği oyunlara devam ediyoruz. Önceki yazılarımıza aşağıdaki linklerden erişebilirsiniz:
- 2026'dan Beklediklerimiz #1 007: First Light, Resident Evil: Requiem, Trails in the Sky 2nd Chapter
- 2026'dan Beklediklerimiz #2 Lego Batman: Legacy of the Dark Knight, Carmageddon: Rogue Shift, Emberville
- 2026'dan Beklediklerimiz #3 Crimson Desert, Marvel's Wolverine, Slay the Spire 2
EXODUS
Eser: Mass Effect üçlemesi sona ereli ne kadar oldu ya, hatırlıyor musunuz? Ben size söyleyeyim de şaşırın, o kadar oldu me bu diye iç çekin… Tam 13 yıl. Dile kolay.
Mass Effect derinliğinde, tek kişilik, rol yapma odaklı bir uzay operası oynamayalı ne kadar oldu peki? Ben size söyleyeyim de şaşırın, “Hadi canım sen de, olmamıştır o kadar!” deyin… Tam 13 yıl. Dile kolay.
Exodus’un ilk fragmanı TGA 2023’te yayınlandığında bir hayli etkilenmiştim. Sadece bunun bunca yıldır beklediğim ‘o’ oyun olacağına inandığımdan değil aslında, fragmandan sonra Mass Effect denince akla ilk gelen isimlerden, Mass Effect romanlarının ve KOTOR’un yazarı Drew Karpyshyn’in “İşte ben bu oyun üzerinde çalışıyorum!” diyerek sahneye çıkışı heyecanımı ikiyle çarpmıştı. Ben aynı Mass Effect gibi içinde sadece savaş ve çatışma değil, ırklar arasında ilişkiler, entrikalar, komplolar, melodram, birbirinden farklı gezegenler, derin bir lore ve tümünü bir çimento gibi birbirine yapıştıracak efsane bir hikâye bekliyorum Exodus’tan.
Oyunun hikâyesinden daha önce de bahsetmiştim ama yine de bir mini hatırlatma yapayım: Oyunun zaman çizelgesine göre 2200 yılında Dünya çevresel bakımdan yaşanamaz hale gelmiş ve insanlar yaşanabilir dünyalar arayışıyla dev gemilere doluşarak 16 bin ışık yılı uzaklıktaki Centauri Cluster’a ulaşmışlar. Takvimler 42350 yılını gösterdiğinde bu yıldız kümesi içinde bir milyondan fazla yaşanabilir dünyaya yerleşmiş insanoğlu.
Bu süre içerisinde on binlerce yıl boyunca insanlık evrimler geçirmiş, genetik mühendisliğin de katkılarıyla ortaya Celestial adında yeni bir tür çıkmış. Sonraki asırlar boyunca Celestial imparatorlukları doğmuş, birbirleriyle savaşmış, çökmüş, binlerce yaşanabilir gezegen yok edilmiş. Elohim ismindeki bir Celestial ırk gücü eline geçirmiş ve Cennet Kapıları ile tüm yıldız kümesini birbirine bağlamış. Bu kapılar sayesinde daha büyük keşifler ve ticaretler yapılmış, Elohim ırkı ortadan yok olduktan binlerce yıl sonra bile “Yaşanabilir gezegenleri yok etmek yasak!” kuralına herkes uymuş.
Oyun ise Eliohim’in yükselişinden 10 bin yıl sonra geçecek ve yeni Shepard’ımız, Aslan hanedanının veliahtı, insan-celestial melezi Jun Aslan rolünde oynayacağız. Birçok farklı insan ve uzaylı grubuyla karşılaşacak, bunlarla olan ilişkilerimiz doğrudan hikâyenin gidişatını etkileyecek, vereceğimiz ahlaki kararlar da galaksideki politik ve kişisel sonuçlar üzerinde etkili olacak. Bildiğin Mass Effect’in kardeşi yani.
Şu kadar bilgi bile ne kadar heyecan verici değil mi? Hadi gelsin artık bir an önce.
CLOCKWORK REVOLUTION
İhsan T.: Bu oyunu beklemem için inXile’dan çıkacak olması benim için başlı başına yeterli bir sebepti. Çünkü nerede Double Fine, Obsidian, inXile ve Revolution, orada ben. Ama Brian Fargo’nun stüdyosu sadece isminin arkasına sığınmakla kalmıyor ve kısmen BioShock kısmen de Dishonored esintileriyle bezeli, ağız sulandıran zamanda yolculuk mekanikleriyle dolu, acayip leziz bir paket vadediyorlar bu oyunla bize.
Buhar teknolojisinin, çarklı silahların, asabi kuklaların ve insansı robotların kol gezdiği Clockwork Revolution, hayali bir diyar olan Avalon’da geçiyor. Birinci şahıs kamerasından oynanan yapımda sıra dışı bir icat sayesinde geçmişe gidip önemli olaylara etki edebilecek ve tarihin akışını değiştirebileceğiz. Güçlerimizin arasında öldüğümüzde zamanı biraz geri alabilmek, yıkıntıları onarıp siper alabileceğimiz duvarlara dönüştürmek gibi alışılagelmiş yeteneklerin yanı sıra vurduğumuz bir düşmanın içindeki mermileri geri alabilmek, hasımlarımızı hızla yaşlandırıp iskelet hâline getirmek gibi enteresan şeyler de var.
Elektrikli silahlar, yere atıp koca bir tarete dönüştürebildiğimiz mekanizmalar da şimdiye dek gösterilenler arasında. Detaylı bir karakter yaratma ekranı, dallanıp budaklanan diyaloglar ve seçimlerimizin sonuçlara etki edeceği RYO etmenleri de işin içine eklenince… Eh, beklemekte haksız sayılmam, ne dersiniz?
THE BLOOD OF DAWNWALKER
Erce: Çıkacağını bilsem benim için “o” oyun kesinlikle The Witcher IV olurdu. Ama yılan hikâyesine döner o iş. Tam da bu nedenle Witcher’a en yakın olması muhtemel oyun benim için “o” oyun.
Yıllar geçtikçe benim oyun anlayışım değişti. Oyuna ayrılan zaman azaldıkça, sağımdan solumdan GotY’lar akıp giderken ben hep ezberimdeki oyunlardan keyif almaya baktım. CDPR oyunları da ezberimin önemli bir parçası. E dedim ki madem CDPR oyun çıkarmıyor, sanki aynı adamların elinden çıkmış gibi görünen (ki önemli ölçüde öyle) Dawnwalker en iyi ikinci seçenek.
Oyun daha ilk tanıtım videosuyla kalbimi çalmayı başardı. Vampir işlerini zaten çok severim. Bu konudaki kaşıntımı Bloodlines 2 giderir demiştim ama olmadı. Zamanlı görevler ilgi çekici. Dünyanın, görevlerin, karakter reaksiyonlarının gündüz ve gece döngüsünde farklılaşması son derece heyecan verici. Geliştiricilerin söylediğine (muhtemelen de biraz abarttığına göre) görevleri tamamlamanın tonla yolu olacak. “Özgürlük” hissinin mevcut en üst seviyede olacağından bahsediyorlar ki böylesi bir oyunda belki de en önemli özellik bu olabilir. Düşmanlara sadece kılıç kalkanla değil pençelerle de girişebilecek olmak güzel.
Yayınlanan oynanış videoları da beklentilerimi karşıladı. Arayüzden, yetenek seçimlerine, haritasından, diyalog seçimlerine kadar çok tanıdık ama bir o kadar da “taze” hissettiriyor Dawnwalker.






















