Advertisement

İlk Bakış: Fallout 4

Eski bir dosta altıncı kez merhaba

War… War never changes. Bu girişi Ron Perlman’ın (Hellboy, Sons Of Anarchy) ağzından ilk duyuşumuzun üzerinden tam 18 yıl geçmiş. Vault 13’ten ilk çıkışımızın, güneş ışığını ilk görüşümüzün, o çorak dünyaya ilk adım atışımızın… Ölümcül Deathclawlar ile ilk karşılaşmamızı kim unutabilir ki? Ya da Brotherhood Of Steel’e katılma hakkı kazanıp Power Armor’ı ilk kez kuşanışımızı? Sadık dostumuz Ian ile olmazsa olmazımız Dogmeat’i saymıyorum bile…

Sizin anlayacağınız bir kez bulaştınız mı hayatınız boyunca unutamayacağınız, hiç bıkmayacağınız, sürekli daha fazlasını isteyeceğiniz “o oyunlardan” biriydi Fallout. Tıpkı kendisinden sonra gelen (hemen hemen) her devam oyunun da olduğu gibi… Ve işte çark bir kez daha dönüyor ve Fallout evreni kapılarını altıncı kez bizlere açıyor.

Bir tutam nükleer tarih

Fallout oyunlarının hikâyesi kıyamet sonrası bir dünyada, ama alternatif bir zaman aralığında geçer. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir noktada zamanda bir kırılma yaşanır ve teknolojik olarak çok gelişmiş fakat her nedense 1950’lerin görünümüne sıkışıp kalmış bir dünya ortaya çıkmıştır. Lazer tabancaları, robot yardımcılar, nükleer güçle çalışan arabalar ve bunun gibi daha pek çok teknolojik şey icat edilmiştir. Bununla birlikte kullanılan bilgisayarlar, kıyafetler, evler, arabalar, eşyalar, posterler, reklamlar, müzikler, kısacası her şey 1950’lerin görünümüne sahiptir. Mesela çok gelişmiş bir robot ya da bir plazma tüfeği bizzat o dönemin bilimkurgu filmlerinden fırlamış gibi durur.

2077 yılında son kalan petrol ve enerji rezervlerinin hâkimiyeti için Çin ile Amerika arasında “kaynak savaşları” başlar ve her iki ülke 2 saat boyunca birbirlerini atom bombası yağmuruna tutar. Sonuç olarak da oyunlarımızın geçtiği çorak topraklar çıkar ortaya. Yoğun radyasyon nedeniyle dev akrepler, dev hamam böcekleri, Deathclawlar ve iki başlı inekler (Brahmin) gibi kimi tehlikeli kimiyse zararsız pek çok tuhaf canlı türü oluşur. Bombalama esnasında kendilerine sığınak bulan insanlardan bazıları zarar görmeden hayatta kalmayı başarır, bazılarıysa tüm fiziksel görünüşlerini kaybederek ‘Ghoul’lara dönüşür (bunlardan bazıları hâlâ insancıldır, bazılarıysa vahşi hayvanlardan farksız.)

İnsanların bazıları doğal olarak kanunsuzluğa ve yağmacılığa yönelir. Neden? Çünkü her kıyamet sonrası ortamda dikenli zırhlar giyip, oralarına buralarına zincirler takıştırmak ve saçlarını tuhaf renklere boyayıp etrafa çılgın gibi saldırmak Amerikalıların kanında var! (Ya da en azından Mad Max izledikten sonra öyle oldular…) Bazılarıysa medeniyeti küllerinden doğurmak için ellerinden geleni yaparlar. Mesela küçücük bir kasabadan başlayıp tüm Kaliforniya yerleşkelerini tek bir çatıda toplayan NCR (New California Republic). Savaş öncesi tüm teçhizatlara el koyan ve başkalarıyla paylaşmaya yanaşmayan Brotherhood Of Steel. İlk oyunu oynayanların “çok yakından” tanıdığı, insanlığın kökünü kazımaya pek bir hevesli Süper Mutantlar. Amerika’yı eski, güzel günlerine döndürmek için değişim geçirmiş her şeyi (yani neredeyse kendileri hariç herkesi) yok etmeye yemin etmiş Enclave.

Ve tabii ki Vaultlar. Nükleer felaket yaşanmadan önce Amerikan Hükümeti tarafından inşa ettirilen bu yeraltı sığınıkları sözde insan ırkını yok olmaktan kurtarmak için yapılmıştır. Fakat daha sonra (üçüncü oyun için spoiler’a girecek bazı nedenlerden ötürü) işin aslının öyle olmadığı anlaşılmıştır. Bizler de hemen hemen her Fallout oyununda yüzeye çıkan bir Vault sakinini canlandırırız. Mesela ilk oyunda su çipi bozulan Vault 13’ü kurtarmak için terk ederiz sığınağımızı. İkinci oyunda ise ilk oyundaki kahramanımızın torununun torunu gibi bir şey, yani uzaktan da olsa bir bakıma yine bir Vault sakiniyizdir ve bu kez de köyümüzü kurtarmak için dolaşırız çorak toprakları. Bethesda’nın yaptığı ve oyunun ilk kez üçüncü boyuta taşındığı Fallout 3’te ise babamızı aramak için Washington sınırlarındaki Vault 101’den çıkarız yola. Bir tek Fallout Tactics ve Fallout: New Vegas’ta değişir bu durum.

Vault 111

Fallout 4’te bir kez daha bir Vault sakinini canlandırıyoruz. Oyunun konusu hakkında hâlâ kesin bilgilere sahip olmasak da daha önce sizlerle paylaştığımız teorilerden bazılarının doğru çıktığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Çünkü şimdiye dek yayınlanan videolardan anlaşıldığı kadarıyla gerçekten de savaş öncesi dönemde yaşamış ve bir şekilde oyunun geçtiği döneme dek hayatta ve genç kalmayı başarmış bir karakter var parmaklarımızın ucunda.

Fallout 3’ün “babasını arayan çocuk” senaryosuna şapka çıkartan, güzel bir değişiklikle bu kez oğlunu arayan ebeveyn rolünü üstleneceğiz. Karakterimizin nasıl olup da 200 yıl sonra hayatta kalabildiğini hâlâ bilmesek de kriyo-terapi benzeri, dondurarak uyutma yöntemi akla en mantıklı gelen seçenek olarak görünüyor. Üstelik bu kez ana karakterimiz tıpkı Mass Effect oyunlarında olduğu gibi bir seslendirmeye sahip. Çünkü Bethesda, Fallout 4’te daha duygusal tınısı olan bir senaryo sunmayı planlıyor bizlere.

Karakter yaratma ekranın ne kadar detaylı olduğundan, oyunun 1950’lerde geçen eğitim bölümlerinden ve bunun gibi şeylerden uzun uzadıya bahsetmeyeceğim, çünkü hepsini E3 videolarımızda uzun uzun tartıştık zaten. Onun yerine bu yazıda baş tasarımcı Todd Howard’ın sağda solda verdiği demeçlerden derlediğim ilginç bilgileri paylaşmak istiyorum sizlerle izninizle.

Daha canlı, daha renkli bir dünya

Fallout 4’ün tanıtım videolarını izlediğiz günden beri hepimizin dikkatini çeken ilk şey oyunun ne kadar “canlı” gözüktüğüydü. Kalabalık şehirler, yeni teknolojiler, daha parlak bir renk paleti… Oysa şimdiye kadar oynama fırsatı yakaladığımız tüm Fallout oyunlarında çorak topraklarla dolu araziler, yıkık binalar ve çoğunlukla döküntü kasabalarda yaşayan insanlar karşılamıştı bizi. Etrafımızdaki araziler alabildiğine kahverengi, tüm eşyalar olabildiğince paslı ve eskiydi. Bir tek Fallout 2’deki New Reno ve New Vegas’taki kumarhaneler bölgesi bozmuştu bu istisnayı. Ancak Fallout 4’te bu durum artık değişiyor; çünkü bu kez karşımızda medeniyetin temellerini yeniden kurmaya, gelişmeye ve ilerleme kaydetmeye başlamış bir topluluk var.

Üstelik değişiklikler sadece bununla da sınırlı kalmıyor, zira Fallout 4 bizlere yağmur, sis gibi farklı hava koşulları da sunacak. Bunların arasında en ilgi çekici olanıysa radyasyon fırtınaları. Bu fırtınaların oyun dünyasına nasıl etki edeceği henüz açıklanmasa da kulağa oldukça ilginç geldiklerini kabul etmek gerek. Tabii bu değişiklikler gri ve kahverengi tonlara bürünmüş Fallout dünyasını tamamen arkada bıraktığımız anlamına da gelmiyor. Aksine, yerleşim yerlerinden uzaklaşıp bombaların düştüğü alanlara yaklaştıkça o çöl atmosferine yeniden kavuşacağız. Ki, bence bu gayet güzel bir ayrıntı; tabii düzgünce kotarılabildiği takdirde.

Todd Howard’ın dediğine göre Fallout 4 firmanın bugüne dek yaptığı en yoğun, en detaylı çevreyi sunacak bizlere. Howard verdiği bir röportajda oyuna 400 saatini gömdüğü hâlde hâlâ yapılacak her şeyi görmediğini belirtmiş hatta. Bunun bir nedeni artık daha dallı budaklı bir hikâye anlatımını hedeflemeleri. Yani “şunu yaptığınız zaman bu, bunu yaptığınız zamansa bu sonucu alacaksınız” tarzı bir oynanıştan ziyade seçimlerimizin daha büyük etkiler bırakacağı bir oynanış üzerinde çalışıyorlar. Hatta bir görevde başarısız olduğumuzda bunlar da bazı sonuçlara neden olacak. Böylelikle oyuncuları save/load taktiğinden uzaklaştırmayı ve daha çeşitli bir oynanış sunmayı amaçlıyor Bethesda.

V.A.T.S. ve Savaşlar

Her ne kadar serinin sıkı hayranları oyunun savaş sisteminden hiç mi hiç şikâyetçi olmasa da yeni nesil oyuncuların V.A.T.S. sistemiyle ve durdur/ilerlet tarzı savaşlarla yıldızının barışmadığı bir gerçek. Bu durumun farkında olan stüdyo çalışanları oyunun çatışma sistemini sıfırdan tasarlamışlar. Bunu yaparken de hem id Software’den hem de Bungie (Destiny, Halo) çalışanlarından destek almışlar. Artık çatışmalar modern savaş oyunlarına daha yakın bir şekilde gerçekleşiyor. Hedef almak daha kolay, hatta silahınızın nişangahını bile kullanabiliyorsunuz. Birinci ve üçüncü şahıs kamerası arasında geçiş yapma özelliği de yerli yerinde duruyor elbette.

V.A.T.S. da bu değişikliklerden nasibini almış. Örneğin artık sistemi aktifleştirdiğinizde savaşlar tamamen durmayacak ve rakipleriniz ağır çekimde hareket etmeye devam edecek. Böylelikle eskisine nazaran daha hızlı karar almamız gerekeceği gibi V.A.T.S. aktifken tamamen dokunulmaz da olmayacağız. Bunun yanı sıra “critical hits” (kritik zarar) özelliği de artık eskisi gibi rastgele gerçekleşmeyecek. Videoları yakından izlerseniz çatışma esnasında ekranın alt köşesinde “critical bar” adlı yeni bir göstergenin belirdiğini görebilirsiniz. Savaş esnasında çeşitli perklere ve şans faktörüne göre bu barın doluş hızı artacak ve ne zaman kullanmak istediğimizi biz seçeceğiz.

Hazır söz savaşlardan açılmışken düşmanlardan ve Bethesda’nın sabıkalı olduğu “level-scaling” olayından da bahsedelim. Deathclaw, Radscorpion, Raiders, Ratmole, Süper Mutant gibi klasik düşmanların yanı sıra Fallout 3’ten hatırladığımız Mirelurk (dev yengeçler), Behemoth (dev süper mutantlar), Feral Ghoul gibi yaratıklar da oyundaki yerlerini koruyacak. Ancak New Vegas’ta boy gösteren Gecko, Cazador gibi türler hakkında henüz kesin bir bilgi yok. Bunların haricinde yeni devasa radyoaktif böceklerden tutun da Power Armor’lı mutantlara kadar pek çok yeni düşmanımız da olacak.


Rakiplerimizin level seviyesi ise yeni geliştirilen bir sistemle bundan böyle otomatik olarak atanacak. Örneğin oyunun başlarında bir bölgeye girdiğinizde oradaki düşmanların seviyeleri 5-10 level arası değişecek; bazılarını haklayabileceksiniz, bazılarındansa kaçmak zorunda kalacaksınız. Oyunun ilerleyen bölümlerinde aynı bölgeye tekrar geldiğinizde bu seviyeler 30 ve üzeri olarak otomatik olarak değiştirilecek.

Evim, Güzel Evim

Todd Howard bir başka röportajında önceki oyunları için yapılan modları incelerlerken oyuncuların bir yere yerleşme, kendilerine ait bir yere sahip olma ve orayla etkileşime girme arzusu duyduklarını fark ettiklerinden bahsediyor (Megaton kasabasındaki küçük evimizi ya da New Vegas’taki şık süitimizi düşündüğümde kendisine karşı çıkamıyorum doğrusu). Oyuna kendi evimizi yapma seçeneğini buradan yola çıkarak eklemişler işte. Ama sadece bununla sınırlı kalmamışlar.

Fallout 4’te önceden belirlenmiş bazı yerlere (ama kesinlikle her yere değil, çünkü böyle bir serbestlik oyunun gidişatını bozar) evler inşa edebileceğiz. Hatta ve hatta dilersek bunu tek bir evle sınırlı tutmayıp küçük bir kasabaya bile dönüştürebileceğiz. Mobilyalarından tutun da ışıklandırmalarına, güç sistemlerine ve savunma silahlarına kadar her şey bizim elimizden çıkacak. Bunu yaparken de oyun evreninde bulduğumuz malzemeleri kullanacağız.

İşin ilginç yanı daha önceki oyunlarda satıp para kazanmaktan başka hiçbir işe yaramayan tüm o hurdaların bu sistemle birlikte bir anda büyük önem kazanması. “Aslında amacımız bu değildi. Fakat crafting sistemini getirmemizle birlikte oyunun tüm ekonomisi toptan değişti. Eskiden oyuncular etraftaki kullanışsız şeyleri toplayıp satarak para kazanırdı. Ama artık bunun yerine o parçaları saklayacaklar, çünkü bir yatak, jeneratör, terminal ya da taret inşa etmek isteyecekler,” diyor Howard. “Sırf bir para bandına sahip olabilmek için beş kişiyi falan öldürebilirsiniz.”

Kurduğunuz yerleşim yerlerinin su, elektrik, savunma ve nüfusun mutluluğu gibi etmenlerinden tamamen siz sorumlu olacaksınız. Ayrıca farklı yerleşim birimleriniz arasında kervanlar işletebilecek, dilediğiniz parçaları başka yerlere taşıtabileceksiniz. Kasabalarınıza gerçekleştirilecek Raider yağmaları, vatandaşlarınıza kimlerin katılacağı, karavanlarınıza düzenlenen saldırılar gibi etmenlerden oyun için geliştirilen yeni yapay zekâ sorumlu olacak. Dilersek biz de belirli yeteneklere sahip kimseleri işe alabileceğiz. Yani bir nevi Fallout Shelter’ı bilgisayarda oynamak gibi…

Silahlarımızı ve zırhlarımızı yeniden geliştirdiğimiz sistemde hangi parçalara ihtiyacımız olduğunu ve bunları haritanın neresinde bulabileceğimizi gösteren ufak ayarlar olacağı da söylenenler arasında.

Bu katliamı bana lütfeder misiniz acaba?

Fallout oyunlarının en önemli özelliklerinden biri yanımıza alabildiğimiz yardımcılardır hiç kuşkusuz. Mesela burnuna dedesinin kemiğini takan Sulik, ilk göz ağrımız Ian, Süper Mutant şerifimiz Marcus, keskin nişancımız Boone… ve tabii ki olmazsa olmazımız Dogmeat.

Fallout 4’te Dogmeat’e bir kez daha kavuşacağımız, hatta bu kez kendisine özel komutlar da verebileceğimiz E3 gösteriminde açıklanmıştı zaten. Sadık köpeğimizin yanı sıra robot kahyamız Codsworth’ü de yanımıza alabileceğiz. Ancak savaşlarda etkin bir rol oynayıp oynamayacağı hâlâ bir muamma. Bununla birlikte oyunun konsept çizimlerine bakarak kırmızı urbalı bir Ghoul yardımcımız olacağını da görebiliyoruz.

Bethesda’nın önceki yapımlarında da olduğu gibi oyun yine mod yapımına açık olacak. Hatta bu kez Xbox One ve PS4’te de kullanılabilecekler. İşin güzel tarafıysa yüklediğiniz bir modun kayıtlı oyununuzu bozmasını engellemek için geliştirdikleri yedek kayıt alma sistemi. Artık oyununuzu modladığınızda sistem en son kayıt dosyanızı otomatik olarak yedekleyecek, böylelikle herhangi bir aksilik veya memnuniyetsizlik yaşamanız durumunda hiçbir şey kaybetmemiş olacaksınız.

Fallout 4’ün şimdiye dek açıklanan özellikleri oldukça iştah açıcı doğrusu. İtiraf etmeliyim ki bu oyunu uzun zamandır beklememe rağmen bu kadar yenilikle karşılaşmayı hiç ummamıştım doğrusu. Şu ana dek memnun kalmadığım tek bir şey varsa o da New Vegas’ı yok sayıyormuş gibi görünmeleri ve Hardcore modundan hiç söz etmemeleri. Ama buna rağmen Obsidian’in yaptığı oyundan kendilerine ders çıkarttıklarına dair umudumu da hâlâ koruyorum. (Pompalı tüfekle Deathclaw öldürebilmeye son verin bari!)

Fallout 4, 10 Kasım 2015’te PC, PS4 ve Xbox One için (dileriz son zamanlarda moda olan hatalara bulaşmadan) çıkmış olacak.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum